2011’de Avrupa’nın en büyük adliyesini Çağlayan’a inşa ettik. Kesmedi. 2013’te bu kez dünyanın en büyük adliyesini Kartal’da İstanbul Anadolu Adalet Sarayı ismiyle açtık. “Saray”dı ama o da küçük geldi. Geçen sene yanına ek binalar inşa edilmeye başlandı. Yine yetmedi. Ankara’ya daha büyük bir bina inşa ederiz denildi. Geçen eylülde temeli atıldı. Bitince dünyanın en büyük adliyesi ünvanını bu kez o devralacak. Rekor kırmayı severiz memleketçe. Ancak bu aralar yayınlanan uluslararası listelerde rekoru genelde sondan birincilikle kırıyoruz. Sadece hukukun üstünlüğü değil, yolsuzluk algı endeksi, basın özgürlüğü, AİHM’e yapılan başvurular, gıda fiyatları, emekli maaşı düşüklüğü, kira artış oranı, fazla mesai... Listeler çeşitli. Ortak nokta sürekli gerilere düştüğümüz. Bunun verdiği bir umutsuzluk, çaresizlik hali söz konusu... Dün yine unutulmayacak görüntüler kazındı hafızalarımıza. Aynı tutuklanan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş gibi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da hakkındaki 2 ayrı soruşturmada terör (!) savcısına ifade verdi. Konunun terörle ne bağlantısı olduğunu çözebilen olmadı. Haliyle kamuoyunun gözünde olayın farklı bir yere oturtulmaya çalışıldığı izlenimi oluştu. İmamoğlu içerideyken dışarıda binlerce kişi ona destek için bir aradaydı. CHP seçim otobüsünü adliye binasının önüne getirmek istedi. Ancak Esenyurt’taki nöbette olduğu gibi, demokrasinin önüne bir kez daha TOMA çekildi. Polis müdahale etti, biber gazı sıkıldı, arbede çıktı. İmamoğlu ifadesini verdikten sonra “Böyle bir gün olmamalıydı” diye çıktı o otobüsün üzerine. Kurulmaya çalışılanın bir kumpas olduğunu savundu. “Hedefin ne olduğu belli”, “Yargı eliyle siyaseti dizayn etme çabası devam ediyor”, “Korkunun neden kaynaklandığını biliyoruz” diye konuştu. ABB Başkanı Mansur Yavaş ile kritik bir dönemde el ele, kol kola tarihe geçecek görüntüler verdi. O sırada CHP Genel Başkanı Özgür Özel belli ki önceden verilmiş bir kararla, onlarla birlikte değildi. 2 ismin baş başa görüntü vermesi istenmişti. Özel, sosyal medyadan verdi İmamoğlu’na desteğini. “Bu iktidar İstanbul’u ifadeye çağırmış, millet de ifade vermeye gitmiştir (...) Kendi vatandaşına düşman hukuku uygulayanlar, hiçbir dönemde başarılı olamamıştır, bundan sonra da olamayacaktır” diye yazdı. “Devlet ana, devlet baba” dedik bunca yıl. Anne-baba gibi kucaklayıcı bildik devleti. Fakat bu aralar daha çok kızılcık sopasıyla karşılaşır olduk. Yaşından çok sabıka kaydı olanlar dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşırken art arda belediye başkanlarının, gazetecilerin, hatta bir menajerin tutuklandığını, onlarca yıl önceki dosyaların tekrar açıldığını gördük. “Görüntü var, ses yok” diye bir laf vardır ya... O misal ... Adalet saraylarının terazisi bozuldu. Adalete metrekare büyüklüğüyle değil, etkili kanunlar ve kanun koyucularla ulaşılabileceğinin anlaşıldığı günler dileğiyle...
“Devlet” denetleyecek de, neyi?
En düşük emekli maaşının düzenlendiği torba yasa yine “çorba” yasaya döndü. İçine konan ek bir madde ile sessiz sedasız Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) her kademedeki ve rütbedeki kamu hizmetlisini görevden alma yetkisi tanındı. Ucu açık bu tabir elbette “Devlet denetleyecek de, neyi” sorusunu gündeme getirdi. Bu yasa daha önce bir kez daha Meclis’ten geçmiş, CHP’nin başvurusuyla AYM tarafından iptal edilmişti. Bir kez de tepkiler üzerine torba yasadan çıkartılmıştı. AK Parti iktidarı kısa süre içinde 3. kez benzer bir taleple geldi. Bu ülkede yıllar içinde tecrübeyle öğrendiğimiz bir şey var. Atılan hiçbir adım tesadüf değildir. Tam 2 ay önce, 25 Kasım’daki kabine toplantısından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine bağlı DDK ile ilgili önemli bir açıklama yaptı. Bugüne kadar gerektiğince çalışmıyormuş izlenimi yarattı ama “DDK rehberlik ve denetim faaliyetlerini bundan sonra çok daha sıkı bir şekilde takip edecektir. Hatası, kusuru, ihmali ya da yanlışı olan kim varsa, bunun gereği mutlaka yapılacaktır” dedi. O gece de hemen Resmi Gazete’de de bununla ilgli bir genelge yayımlandı. DDK’ya 3 yeni isim de atadı. O dönem yayınlarda da konuştuk. Bu “bir şey”lerin hazırlığı olmalıydı, ama neyin? O günlerde tam da belediyelerin konser harcamalarını, kreşlerin kapatılmasını tartışıyorduk. CHP’li belediyelerde zaten her daim müfettişler olduğu, hatta müfettişlere özel odalar tahsis edildiği bile biliniyordu. Acaba bu denetimler daha da mı sıkılaşacak sorusu gündeme geldi. Muhalefet sıralarından bir kez daha “AKP kendini hukukun üstünde görüyor” itirazları var. Gençlerin hatırlamayacağı “Eski Türkiye”de Cumhurbaşkanı’nın DDK’ya herhangi bir konuda görev vermesi, tavizsiz, sert bir denetim yapılacağı izlenimi yaratırdı. Şimdi ise acaba DDK belediye başkanlarını mı görevden alacak, savcılar mı yoksa yargıçlar mı topun ağzında diye bakılıyor.
Trump da “Nas” dedi!
Köşenin “Dünyadan” son birkaç haftadır Trump güncesine dönüştü. Nasıl dönüşmesin? Hızına, bombalarına yetişmek mümkün değil. Bu kez de “Nas” dedi Trump. Amerikan Merkez Bankası FED’e parmak salladı. “Enflasyonu durdurmayı başaramıyorlar” dedi, faizin düşmesi gerektiğini savundu. Bir önceki yazıda danışmanların diğer ülke liderlerini takip ettiklerine yemin edebilirim ama kanıtlayamam demiştim. Yine aynı noktadayım. Üstelik Trump göreve başlayalı sadece 12 gün oldu. Daha koskoca 3 yıl, 11 ay, 19 günümüz var. Sonumuz hayrola...