Çok acayip bir kitap okudum, sizinle paylaşmadan edemedim sevgili okur.

Kitabın adı ‘Bakterin Kadar Yaşa’, yazarı bir bilim insanı Ali Rıza Akın.

Akın’a göre, vücudumuzda hücrelerimizin sayısından on kat daha fazla bakteri yaşıyor. Sağlığımızı etkilediğini söylesek şaşırmazsınız ama ya duygularımızı, hatta kararlarımızı etkiliyor desem, ne düşünürsünüz?

Akın diyor ki, “Yetmiş kilo ağırlığındaki bir insanın yaklaşık iki kilogramı bakterilerden oluşuyor. Bu bakterilerin yaklaşık yüzde 90’ı ise bağırsaklarımızda yerleşmiş durumda. Dört buçuk milyar yaşında bir gezegenin üzerinde yaşıyoruz ve bakteriler en az üç buçuk milyar yıldır dünya üzerindeki varlıklarını sürdürüyor. Öyle ki bedenimizde otuz trilyona yakın hücre bulunuyor. Yararlı bakteri sayımız ise bunun yaklaşık üç kat fazlası, yani yüz trilyona yakın mikroorganizma var vücudumuzda. Fiziksel sayıdan daha derinlere, DNA’ya baktığımızda ise insan genomunda yirmi üç bin gen varken bakterilerin yanı sıra diğer mikroorganizmaların oluşturduğu mikrobiyotamızda iki milyon gen bulunduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle bakteriler insanlardan yüz kat daha fazla veri taşıyor.”

Başlıktaki söz Ali Rıza Akın’a ait. Anlattığına bakılırsa çok haklı. Düşünün bir insan hücresi sadece birkaç işlem yapabilirken bakteriler İsviçre çakısı gibi onlarca görev yapıyor.

Artık öyle ‘bakteri’ deyip geçmem. Böbrek taşını yiyen, kolesterol seviyesini indiren, mutluluk hormonunun üretilmesini tetikleyen bu arkadaşlar aynı zamanda savunma sistemimizin de bekçiliğini yapıyor, mikrop, virüs ve mantar gibi yabancı mikroorganizmaları tanıyarak onlarla savaşıyor.

Aralarında da konuşuyorlarmış.

Kitapta yer alan bir bölüm özellikle dikkatimi çekiyor.

- Kötü Huylu Bakteriler İntihar Eğilimini Artırır mı?

Cevap şu: Evet bir korelasyon var!

Akın anlatıyor: “İntihar düşüncesi olan kişilerde Faecalibacterium ve Coprococcus bakterilerinde azalma olduğunu biliyoruz. Majör depresif bozukluğu ve intihar düşüncesi olan bireylerin, intihar düşüncesi olmayanlara kıyasla Faecalibacterium bakteri seviyesi önemli ölçüde daha düşük seyrediyor. İntihar girişiminde bulunan kişilerin mikrobiyotasında Bacteroides bakterisinin aşırı artışına karşın Prevotella bakterisinin azalması ile karakterize bir bağlantı da söz konusu. Bu bakterilerin anti-inflamatuar özellikleri, bağırsak bariyer bütünlüğünü korumada ve bağışıklık fonksiyonunu düzenlemede çok önemli bir rol oynarken kısa zincirli bir yağ asidi olan bütirat üretimine katkı veriyor.”

Bağırsak mikrobiyotasının yanı sıra, tükürük mikrobiyotasının da intihar düşüncelerinde potansiyel rolü bulunduğunu, bunun son araştırmalarda gündeme geldiğini belirten bilim insanı, elde edilen son verilere göre; intihar düşüncesi olan bireylerin, sağlıklı düşünenlere kıyasla önemli ölçüde farklı bir tükürük mikrobiyotasına sahip olduğunu söylüyor. Öyle ki laboratuvar analizlerinde Streptococcus bakteri seviyesi daha yüksek, Neisseria bakterisinin seviyesi ise daha düşük.

- Peki bilim dünyası bu bilgiyi nasıl değerlendirecek?

Akın’a göre yapılması gereken; mikrobiyotanın intihar düşüncelerindeki rolünü anlayarak bağırsak-beyin eksenini hedef alan yeni araştırmalara yönelmek olmalı.

- Astrobiyolojik bağlantı mı?

Bilim insanı Ali Rıza Akın, burçlar ve mikrobiyom arasındaki ilişkiyi anlamak, kişiselleştirilmiş probiyotik tedavilerinin yolunu açabilir görüşünde. Hatta her burçla ilişkili belirli mikrobiyal dengesizlikleri veya eksiklikleri bilerek bağırsak sağlığını optimize etmek ve bireysel refahı desteklemek için özel probiyotik formülasyonları geliştirilebilir. Ayrıca astrolojik ilkeleri beslenme bilimi ile birleştiren gelişmekte olan alan astrolojik beslenme de kişiselleştirilmiş diyet önerileri geliştirmek için astrobiyolojik bağlantıdan yararlanabilir.

İlginç bir kitap, okuyun derim.

Hayatı bir imtihan gibi gördüm, yaşadım, yaşıyorum

Emin Şirin çocukken.

Yıl biterken ‘Apolitik’in konuğu 22. Dönem Milletvekili Emin Şirin oldu.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Evet, elimi yüzümü yıkadıktan sonra tabiatın seslerini de içeren hafif, sakin bir müzik açmak.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Niall Ferguson’un ‘İmparatorluk: Britanya‘nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi’. Bu arada Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ kitabını da karıştırmadan duramıyorum.

- En son hangi filmi izlediniz?

Netflix’te  “Black Doves”. Doğrusu filmden fazla maç izliyorum.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Bu aralar sessizliğin sesi.

- En son dinlediğiniz üç şarkı?

Sırasını unuttum ama hemen her gün ‘Blue Bayou”yu dinliyorum.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Zor bir soru. Tolerans sahibi bir insanım ancak sahtekârlara, yalancılara, şımarık kibirlilere pek tahammülüm yok.

- En sevdiğiniz yemek?

Pilav çeşitleri.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Ciğer hariç sakatat sevmiyorum.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Her şeyden önce Galatasaray’ın maçları. Ayrıca güzel olan her şey, tabiatta olsun, bir fikir olsun; beni heyecanlandırıyor.

- Yağmur mu güneş mi?

Her ikisi de.

- Güz mü, ilkbahar mı?

Her mevsimin güzelliği var ama yeniden doğuş, ilkbahar.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Görgüsüz hiçbir hareketi sevmiyorum. Görgüsüzlüğün içine üstenci tavırları, kibiri, cahil cesaretini, ne istersen koyalım.

- Geçmişe dönerek bir şey söyleme şansınız olsa kime ne söylersiniz?

Babamı beş yaşında iken kaybettim. 41 yaşında vefat etti. Kendisini tanımayı, karşılıklı konuşabilmek hakikaten çok isterdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Sevgili İpek, bugünün dünyasında acaba bu mümkün mü? Diyelim ki oldu, eğer yaz günü ise dağlarda yaylalarda kır çiçeklerinin arasında üç sakin gün, eğer yaz günüyse sakin bir deniz kıyısı bulabilirsem, güneşin ve denizin keyfini çıkarmak.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak isterdiniz?

Bu soruyu düşünmek istemiyorum doğrusu. Kaderin çizdiği yolda, hayatı bir imtihan olarak görerek yaşadım, yaşıyorum.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Çok yazık ki böyle bir becerim yok.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Öyle bir arzum yok, ne kadar kaldıysa, kalan ömrü sağlık ve sıhhat içinde, sevdiklerimize yük olmadan geçirmeyi dilerim.

GÜNAYDIN, DANS EDELİM Mİ?

Efendim artık yeni moda, sabah partisiymiş. İşte avokado tostlar, çırpılmış yumurtalar, portakal suyu yiyorsun, içiyorsun, sonra DJ’in çaldıklarıyla başlıyorsun dans etmeye...

Alkol yok, bol dans, bol sportif faaliyet, sağlıklı beslenme...

Sabah 7’de başlıyor. Kahvaltı edip, dans edip işe gidebiliyorsunuz. Enerji harcarsan enerji kazanırsın mottosundan hareket edecek olursak, faydalı da olabilir. Hele benim gibi program günleri dışında tavuk gibi yatağa giriyor, sabah horoz gibi uyanıyorsanız ideal bir eğlence tarzı diyebiliriz.

Bebek’te birkaç mekandan basına yansıyan görüntüler sabah neşesine sahip insanların hiç de az olmadığını gösteriyor. Los Angeles ve Londra’nın ardından akımın İstanbul’da yaşaması da bu kentin her trende ev sahipliği yaptığının, ne yapılırsa yapılsın İstanbul’u dünya başkenti olmaktan alıkoyamayacaklarını gösteriyor.

Hadi uyanın, kahve partisine gidiyoruz.

İstanbul bizim, sabahlar bizim!

HİÇBİR ŞEY BİTMİŞ DEĞİL!

Bundan 2 yıl önce Ankara’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş. Nisan ayında sevgili eşi Ayşe Ateş ilk kez bana verdiği söyleşide çok önemli açıklamalar yaptı. İki evladıyla birlikte neler yaşadıklarını, hayatlarının nasıl değiştiğini, ne acılar çektiklerini ve inandıklarının kendilerini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını. İki gün önce İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret ettiler ailece. Ayşe Hanım, “Hiçbir şey bitmiş değil” dedi, asıl mücadelenin henüz başlamadığını, devam eden soruşturma dosyası ve o dosyanın içinde asıl azmettiricilere götürecek deliller olduğunu söyledi. Ayşe Hanım ile çok sayıda söyleşi yaptım, çok kez konuştum. Pes edecek biri değil. Korkuyor mu, evet bazen. “Ama her şey çocuklarım ve adalet için” diyor her seferinde.