Türkiye’de son yıllarda yaşanan olaylar, sokakların adeta bir “açık hava cezaevine” dönüştüğünü bize kanıtlıyor. Sayısız suçlu, herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan sokaklarda dolaşıyor.
Çeşitli suçlardan sabıkalı, cezasını tamamlamadan salıverilmiş birçok manyak, şehir hayatının bir parçası haline gelmiş durumda. Nerede olursanız olun, başınızı çevirdiğiniz her yerde bu kişilerin yol açtığı şiddet eylemleriyle karşılaşmak günlük bir olay haline geldi.
★★★
İstanbul Maçka Demokrasi Parkı’nda gazeteci Güler Kömürcü bir kadın arkadaşıyla dolaşırken, saldırgan bir cins olarak bilinen iri bir köpeği tasmasız gezdiren bir adamla karşılaşır. Kömürcü, köpek sahibini “Köpeğinize tasma takın lütfen, tasmasız gezdirmek yasak” diyerek uyarır.
Ancak adam, bu uyarıya ağır küfürler ve tehditlerle yanıt verir. Kadınlara saldırarak birini yumruklar, diğerini yere yatırıp defalarca tekmeler. Etraftaki kimse müdahale etmeye cesaret edemez ve saldırgan, hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gider.
Allah’tan birileri bu korkunç olayı videoya çekmiş de yaratık polis tarafından yakalanır. Olay anında video çekildiği için de her şey ortada; iftira yok, saldırı ve darp var...
Sonra ne mi olmuş? Adamı adliyeye götürmüşler ve önceden de sabıkası olduğu anlaşılan bu yaratığı, adli kontrol şartıyla serbest bırakmışlar. Şaşırdık mı? Artık bu ülkede hiçbir şeye şaşırmak mümkün değil!
Bu yaratık yarın öbür gün yine birine saldırıp darp edecek. Belki bu defa bir ölüme veya ciddi bir yaralanmaya sebep olacak. Nasıl olsa bir cezası yok! Yakalanıyor, sonra serbest bırakılıyor.
Tıpkı 27 yaşındaki polis memuru Şeyda Yılmaz’ı şehit eden, uyuşturucu ticareti, kasten yaralama, cinsel taciz, gasp ve çocuklara yönelik cinsel istismar gibi suçlardan 26 sabıkası olan Yunus Emre Geçti denilen yaratık gibi. O da birinin canını alıncaya kadar sokaklarda, aramızda dolaşacak.
Dünya nereye, biz nereye!
Katlanabilir telefonlar... Kimilerine göre teknolojinin son harikası, kimilerine göre ise pahalı bir lüks. Peki bu cihazlar nerede üretiliyor? Tabii ki teknolojiyi parmaklarının ucunda tutan ülkelerde. Samsung Güney Kore’nin, Huawei ise Çin’in gururu.
Bu ülkeler sadece teknolojiyi üretmekle kalmıyor, aynı zamanda bu devrim niteliğindeki cihazlardan elde ettikleri milyarlarca dolarlık gelirle de ekonomilerine büyük katkı sağlıyorlar.
Ülkenin teknolojideki ilerlemesi, bir anlamda dünya pazarındaki hakimiyeti anlamına da geliyor. Sonuçta bu işler sadece yenilik değil; teknoloji demek güç demek, kazanç demek.
Diğer yanda ise Türkiye’de “yenilik” adı altında satışa sunulan cebe sığan seccadeler, yanmaz kefenler var. Gülmeyin!
Kendi teknolojisini üretemeyen, geri kalmış ülkeler, dünya pazarında rekabet edemediği gibi ekonomik bağımlılığa da mahkumdur ve bizim gibi sürekli ithalat yapmak zorunda kalır.
Aslında komik olan da tam bu; kendi inovasyonunu yaratamayan bir ülke, bilimin ve teknolojinin hızına yetişemeyince, çaresizce böyle ufak tefek buluşlarla teselli bulmaya çalışması.
Dünya katlanabilir ekranlarla, yapay zeka ile geleceğe koşarken biz hâlâ “cüzdana sığan seccade,” “kıbleyi gösteren seccade,” “ezan okuyan saat,” “yanmaz kefen” gibi şeyleri icat zannediyoruz.