Korkusuz
Can Ataklı

Sinovac’la uçup giden 324 milyon dolar Sağlık Bakanı ve saraydan tahsil edilmeli

Bİ SORALIM BAKALIM

Sinovac’la uçup giden 324 milyon dolar Sağlık Bakanı ve saraydan tahsil edilmeli


Yerli ve milli aşı üretildiği açıklandı.

Şu ana kadar Bahçeli dışında bu aşıyı yaptıranı görmedim.

Vatandaşın da heyecan içinde yerli ve milli aşıyı yaptırmadığını gözlüyoruz.

Geçen gün kendi üçüncü aşımı yaptırdım, doktorlara “Turcovac yaptıran var mı?” diye sordum, tek tük varmış, ancak özellikle yerli aşı talep edene şu ana kadar hiç rastlanmamış.

Nedeni basit, çünkü kimse güvenmiyor.

Nasıl güvensin ki, bu aşı ile ilgili henüz hiçbir bilimsel veri yok.

Buna karşı Erdoğan çok öfkeli.

Yerli ve milli denilen aşıya tepki gösteren Türk Tabipleri Birliği’ni yerden yere vurdu.

Aynen şunları söyledi;

“Yalansa yalan, dolansa dolan hepsi bunlarda. Bunların Tabipler Birliği var. Bunlar ne kadar yalancı, ne kadar cambazsınız. Erciyes Üniversitesi büyük bir kadroyla TURKOVAC aşısını üretiyor icat ediyor. Adamlar diyor ki böyle bir şey yok. Ya siz ne sahtekarsınız ne yalancısınız. Bir dikili ağacınız var mı, yok. Yapana da hep taş koyuyorsunuz.”

Üslup her zamanki gibi korkunç tabii ama asıl konu şu; Erdoğan yerli aşıyı savunabilir. Buna karşı konu bilimin konusudur ve dünyanın hiçbir yerinde siyasetçiler henüz kanıtlanmamış bilimsel bir olayı bu şekilde savunup üstelik başkalarını da karalayamaz.

Erdoğan’a asıl şunu sormak isterim: “Bu millete Çin’den dünyanın parasını vererek Sinovac aşısı getirdiniz. 65 yaş üstü olanları bu aşıyı olmaya zorladınız. Toplamda 37 milyon aşı kullanıldı. İki doz olarak hesaplarsak 18.5 milyon kişi bu aşıyı oldu. Sonra bu aşının koruyucu olmadığını ilan edip bu 18.5 milyon insana BioNTech olmalarını tavsiye ettiniz. Sinovac için saray destekçisi bir firma üzerinden 324 milyon dolar ödediniz. Halkın sağlığını yerine koymanız çok zor ama bu 324 milyon doları kim tazmin edecek?”

Bana kalırsa bu para, öncelikle Sağlık Bakanı’ndan tahsil edilmeli.

Gerçi Bakan’ın mutlaka bu kadar parası vardır ve ısrarlı bir takip yapılırsa bu para çatır çatır ödetilir ama sarayın asıl emir verici makam olduğunu da unutmamak gerek. Bu durumda sağlık bakanı Çin aşısı için ödenen parayı sarayla bölüşmelidir.

Bu arada bir başka tehlikeyi daha yazmak istiyorum.

AKP genel başkanının güya “yerli ve milli” olduğu gerekçesi ile bu kadar savunmasının da bedelini bir süre sonra ödemek zorunda kalabiliriz.

Yerli denilen aşı için de tıpkı Sinovac için yaptıkları gibi yoğun propaganda yapıyorlar.

Bir süre sonra bu aşının aslında çok da yararlı olmadığı ortaya çıkarsa ne olacak?

Ne olacağı belli aslında.

Nasıl daha önce Sinovac’ı göklere çıkarıp sonra unutturdularsa

Yerli denilen aşı için de aynısını yaparlar olur biter.

BUNU YAZMAK GEREK

Aşıyı yapanın referansı kabul edilemez


İlk yerli ve milli aşıyı Kayseri’de Prof. Dr.Aykut Özdarendeli başkanlığındaki bir ekip geliştirdi.

Aşı şu anda bakanlığın verdiği onayla halka uygulanıyor.

Tıp uzmanları aşının henüz yeterli nitelik kazanıp kazanmadığı üzerinde tartışıyor.

Konuya “siyasi liderlik” açısından giren Erdoğan ise bilimin de üzerine çıkarak yerli ve milli aşının çok iyi olduğunu söyledi.

Hürriyet gazetesi cumartesi günü aşıyı Erdoğan’ın deyimi ile icat eden ekibin başı Aykut Özdarendeli ile uzun bir röportaj yayınladı.

Özdarendeli “Kimsenin tereddüttü olmasın, bu aşı çok iyi” diyor.

Bu aşı ile ilgili hiç bir ön yargım yok.

Konuyu bilimsel olarak değerlendirmem de mümkün değil.

Ama bildiğim şu: Bilimsel bir konuda referans kaynağı işin başındaki kişi olamaz.

O bize ancak güven verir o kadar.

Bu tür çalışmaların sağlıklı olması için tarafsız bilim insanlarının da onay vermesi gerek.

Gördüğüm kadarıyla şu anda böyle bir onay yok.

Her konuda “yerli ve milli” algısı yaratmak isteyen hükümetin bakanı ve bu bakana bağlı bir birim aşı konusunda referans oluyor.

Bunu taçlandırmak için de aşıyı geliştiren kişiye başvuruluyor.

Bu kadar referans, kuşku bulutlarını dağıtmaz.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bak işte bu Kabataş görüntüleri gerçek


Malum AKP yandaşları hala Kabataş görüntülerini ortaya çıkaracaklar.

Hani şu “Gezi direnişi sırasında Kabataş’ta bandanalı, üstleri çıplak, deri pantolonlu azgınların, türbanlı bacımızı yerlerde sürükleyip üzerlerine idrarlarını yaptığı” olaydan söz ediyorum.

AKP genel başkanı ekranlara çıkıp açıklamıştı bu olayı, kısa süre içinde görüntülerin paylaşılacağını da söylemişti.

8.5 yıl geçti aradan hala o görüntüler ortada yok.

O Kabataş görüntüleri hala yok ama yeni çıkan Kabataş görüntüleri var ki, insanın içini sızlatıyor.

Kabataş Erkek Lisesi’nde bir grup öğrenci bir Atatürk fotoğrafını alaycı sözlerle tahrip ediyorlar ve kahkahalar atıyorlar.

Okula geçen yıl müdür vekili olarak atanan Muharrem Bayrak ise olayı kapatıyor.

Çünkü bu adam da o çocuklarla aynı kafada; İzmir Marşı çalındığında, töreni terk edecek kadar Atatürk’e düşman biri.

He zaman olduğu gibi konu sosyal medyada yayılınca bakanlık da mecbur kaldı ve olayla ilgili soruşturma başlattı.

Bir şey çıkar mı?

Ne münasebet.

O çocuklar ve müdürlerinin sırtı sıvazlanır “aferin” alırlar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Cumhurbaşkanı makamını işgal eden bir kişiye yakışıyor mu böyle bir üslup?


Üzerinde yorum bile yapmak istemiyorum.

Erdoğan’ın üslubu çok kötü.

Sıradan mahalle kahvesi konuşması bile böyle olmamalı.

Hele bu kişi Cumhurbaşkanı ise neden böyle konuşur acaba?

Aynı görüşlerini çok daha vurucu ama nitelikli bir üslupla sunamaz mı?

Dikkatinden kaçmış olanlar için Erdoğan’ın Karaman’da yaptığı konuşmadan bir bölümü aynen sunuyorum sizlere:

“CHP’nin malum tiplerinin konuşmalarına bakmayın. Onların dinden, diyanetten nasibi yok. Bay Kemal kalkıp da yanındaki o malum tiplerin söyledikleri karşısında herhangi bir şey söylemiyor. Çünkü onun cinsi de cibilliyeti de o. O birilerini havlatıyor, kendisi de arkadan izliyor. Sıkıysa bu havlayanları sustur. Bu ülkede bizim dinimize, diyanetimize saldıracak olanların haddini de hesabını da bildiririz ve sorarız.”

Bununla yetinmiyor Erdoğan devam ediyor; “Sizin sokak teröristlerinden ne farkınız var? Aynısınız. Onları getirip konuşturuyorsun, sen de arkadan izliyorsun. Biz bunu yutmayız. Benim tanıdığım bu millet 2023’te dinimize, diyanetimize saldıranlara hesabını soracaktır.”

Sonra “Herkes bana hakaret ediyor, bunların küfürsüz bir günü bile yok” deyin.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Aldığım en anlamlı hediyelerden biri


Yılbaşından hemen önceydi.

Flash TV’deki yayından çıktım, kardeşimin küçük bir ameliyat geçiren eşini ziyaret etmek için gidiyorum.

Şişli tarafından Rumeli Caddesi’ne girdim hızlı adımlarla yürüyorum.

“Can Abi” diye bir ses duydum, dönüp arkama baktım.

Kaldırım kenarında çorap, eldiven satan gençten biri sesleniyor:

“Abi kusura bakma, seni yolundan alıkoydum ama seni o kadar seviyorum ki görünce dayanamadım.” Teşekkür ettim, “Ama abi bir hediye vermeden bırakmam seni” dedi.

“Yahu olur mu öyle şey, zaten ne kazanıyorsun ki buradan, bir de hediye mi edeceksin?” dediysem de baş edemedim, “Abi sen her gün bizler için kendini paralarken, bir çorabı hediye etmişim lafı mı olur?” dedikten sonra üzerinde “Einstein resmi” olan bir çorabı paketledi hemencecik.

Çaresiz aldım, acelem olduğu için de yürüdüm.

Daha sonra eve gelip çoraba baktığımda bir an gözüm doldu, kendi kendime, “Yahu farkında mısın, bu bugüne kadar aldığın hediyelerin en anlamlılarından biri değil mi?” dedim.

O sabahtan akşama birkaç kuruş kazanabilmek için güneşte, soğukta, yağmurda açık havada bekleyen biri seni izlediği ve sevdiği için nafakasından kesip sana hediye veriyor, az şey mi?

Rumeli Caddesi sık geçtiğim bir yer değil.

Ama iş edindim, yine yayın çıkışı özelikle Rumeli Caddesi’ne gittim.

Aynı yerdeydi çorapçı.



Karşısında beni görünce hem çok sevindi yine hem de çok şaşırdı.

“Senin için özellikle geldim bu kez” dedim.

“Bana bugüne kadar en anlamlı hediyelerden birini verdin. Ona tekrar teşekkür etmek için geldim” diye ekledim.

Ardından çok sayıda çorap, çocuklara hediyelik eldivenler aldım.

Yine kaşla göz arasında bir iki tane hediye sıkıştırmış paketin içine.

“Adın ne?” diye sorduğumda “Murat” dedi “Sadece Çorapçı Murat olarak kaydet beni Can Abi” dedi.

Aklıma geldikçe hâlâ gözüm doluyor, bunlar insanı ne kadar mutlu ediyor anlatamam.