ANALİZ

Sine-i millet ciddi çare olabilir

Henüz İstanbul Esenyurt şoku atlatılamadan 3 yeni kayyum haberi daha geldi.

Erdoğan iktidarı halkın yarıdan fazlasının oylarıyla seçilen üç belediye başkanını da görevden alarak yerlerine kayyum atadı.

Mardin, Batman ve Halfeti belediye yönetimleri Erdoğan’ın emrindeki devlet memurlarına geçti.

Muhalefet ise çaresiz.

Cılız mitingler ve sert demeçlerle durumu kurtarmaya çalışıyor.

Oysa Erdoğan’ın deyimiyle “Atı alan Üsküdar’ı geçti” bile.

Peki ne yapılmalı?

Öncelikle sert demeç siyasetinden vazgeçilmeli.

Bunun bir anlamı yok, sözler sadece manşetleri süslüyor o kadar.

Yeni siyasi stratejiler gerekli.

Örneğin nedense Özgür Özel’in altında hemen “tuzak” bulduğu “Sinei-millete dönme” ciddi bir çare olabilir.

Sine-i millet milletvekilinin istifa etmesi demek.

Bunun toplu olarak yapılması ciddi bir siyasi eylemdir.

Türkiye’de geçmiş yıllarda tartışılmış olmasına rağmen zamanında Hatay Milletvekili Murat Sökmenoğlu dışında kimse bu yolu denemedi.

O da tek kişilik eylem olduğu için yeterince etkili olamadı.

Oysa çok sayıda milletvekilinin aynı anda istifa etmesi sistemi çok sarsar.

Özgür Özel buna “tuzak” diyor.

Hareket noktası şu;

Meclis’te milletvekili sayısı yüzde 5 eksilirse seçim yasası gereği ara seçim yapılıyor.

Bu seçim aralıklarla oluşan boşalmalar halinde ancak yasama döneminin başlamasından 30 ay sonra yapılabiliyor.

Toplu istifalarda ise 90 gün sonra seçim yapılması gerek.

Bu durumda; istifa eden milletvekilleri ara seçime girmeyeceğine göre AKP birinci parti çıkacağı için neredeyse tüm milletvekillerini toplayacak.

Böylelikle şu anda 286 olan milletvekili sayısı 400’ü aşabilecek ve Erdoğan hiçbir engelle karşılaşmadan yeni anayasayı Meclis’ten, referanduma gitmeye gerek duymadan geçirebilecek.

Teknik olarak durum böyle olmakla birlikte Erdoğan’ın bu yolu denemesi hem kendi siyasi geleceği hem de Türkiye açısından korkunç sonuçlar doğurabilir.

Öncelikle Türkiye içinde çok ciddi tartışmalar hatta çatışmalar çıkabilir.

Dış dünya ise bu duruma asla seyirci kalmaz.

Bir türlü hile ile iktidarın gücünün olağanüstü artması; demokrasinin, hukuk devletinin ve özgürlüklerin sonu demektir.

Böyle bir ortamda Türkiye dünyada yalnız kalır, bir kuruş para ve yatırım gelmeyeceği gibi turizm ölür, hatta Türkiye’ye ekonomik ambargo bile uygulanabilir.

Sonuçta gözü ne kadar kar olursa olsun Erdoğan bile bu riski göze alamaz ve “sine-i millete dönme” kararı alındığında erken genel seçime gitmeye mecbur kalır.

Başta CHP olmak üzere tüm muhalefet eğer gelinen noktada bir erken seçim talep ediyorsa gerçekten bunu zorlayacak adımla atmalı ve öncelikle “sine-i millete dönme” kararını ciddi biçimde ele almalıdır.

İnanın muhalefetin kaybedeceği bir şey yoktur.

Kararın alınmasıyla uygulanması arasında geçen sürede her şey ortaya çıkacaktır.

ANINDA ERDOĞAN: Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum olarak atanan Mardin Valisi Tuncay Akkoyun, belediyedeki makam odasından fotoğraf paylaştı. Akkoyun, anında Atatürk fotoğrafının yanına bir de Erdoğan fotoğrafı astı.

SOSYAL MEDYA

TÜİK rakamları artık iyice alay konusu oldu

Ekim ayı enflasyon rakamları açıklandı.

TÜİK yıllardır yaptığı gibi yine gerçeğin yarısını açıkladı.

Buna göre ekim ayında enflasyon yıllık bazda yüzde 48.58 olarak gerçekleşmiş.

Oysa çok daha sağlıklı ve gerçek veriler sunan ENAG’a göre yıllık enflasyon yüzde 89.77 olarak belirlendi.

TÜİK’in rakamlarına inan var mı?

Yok tabii ki.

Çünkü ister AKP’ye ve ortaklarına ister muhalefet partilerine oy versin, tüm halk gerçeği biliyor, çünkü bunu yaşıyor.

ENAG aylık artış oranını 5.57 olarak açıklarken TÜİK aylık artışı 2.97 olarak belirledi.

Bu millet görmüyor mu fiyatların ne kadar arttığını?

Sonunda artık TÜİK’in enflasyon verileri iyice alay konusu oldu.

Dün sosyal medyada bu konuda pek çok paylaşım vardı.

Bunlardan birine çok güldüm.

Fotoğrafı görüyorsunuz.

Bir ressam karşısındaki hayli şişman ve pek de güzel olmayan bir kadını nasıl resmediyor?

Gülüyoruz halimize ama aslında acınacak durumdayız.

YENİ ÖĞRENDİM

Latife Hanım grubundan muhalefete çağrı

Merkezi İzmir’de olan Latife Hanım grubu uzun zamandır ilgiyle izlediğim bir sivil toplum hareketi.

Bu grup yaptığı açıklamalarla siyasette çözüm önerileri sunmaya çalışıyor.

Latife Hanım grubu son olarak tüm muhalefete ama özellikle CHP’ye bir çağrıda bulunarak “Atatürk’ün ayak izlerini takip edin” açıklaması yaptı.

Açıklamayı sizinle de paylaşmak istedim;

Tam bağımsızlık için ulus birliğinin vazgeçilmezliğini işaret eden Atatürk’ü özümsemiş yurtsever aydınlar, bir araya gelin!

Bağımsızlık mücadelesinin örgütlenmesi için, eğilim farkı gözetmeden kurulmuş Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti gibi bir “halk sözcüleri kadrosu” oluşturun!..

Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlara ulaşılabileceği düşüncesi, bireysel mücadeleler, şişirilmiş egolar ve siyaseti meslek ve kazanç kapısı olarak gören zihniyetlerle oluşturulmuş siyasi parti yönetimleriyle, bugünlere gelindi.

Kimseden davet beklemeyin birbirinize el uzatın. Daha ne bekliyorsunuz?..

Artık uzun uzun durum tespiti yapılmasının bir değeri kalmadı!

Durum ortada; cumhuriyetimiz tehlikede ve sistemli bir işgal altındayız!..

Değerli olan çözüm üretmektir!

Çözüm; atalarımızın yüz yıl önce kanlarıyla yazdıkları bağımsızlık mücadelemizde duruyor.

Bir kez daha hatırlayalım!

- Halk sözcüleri olun ve Mustafa Kemal’in ayak izlerini takip edin;

- Halkın önüne düşün, halka yol gösterin!

- Gezi’de sokaklara dökülen milyonlarca insana sahip çıkılmadığı için kaçırılan büyük fırsatı bu defa yakalayın!

- Halka;  “örgütlü olmak gerek, örgütlenin” demek yerine, halkı örgütleyin!

Halka, güven ve umut verin!

- Halkı içinde bulunduğumuz tehlike hakkında bilgilendirmek yetmez!

- Öncelikle, halkı bu tehlikeye karşı başlatacağınız mücadeleyle ilgilendirin!

Vatanın bağrına saplanan hançeri çıkarmak için hep birlikte mücadele edelim..

Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Kaygılarımızla,

Latife Hanım Grubu

BUNU YAZMAK GEREK

Bu gidişle yakında İmamoğlu’nu da görevden alırlar

Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk “terör suçundan mahkûm edildiği” gerekçesiyle görevden alındı ve yerine Mardin Valisi kayyum olarak atandı.

Yerel mahkeme halkın yarıdan fazlasının oyunu alarak seçilen Ahmet Türk hakkında mahkûmiyet kararı verdi ama hukuki süreç henüz tamamlanmadı.

Dava şu anda istinaf mahkemesinde.

Burada onanması halinde dosya Yargıtay’a gidecek.

Karar Yargıtay’ın onaması halinde yürürlüğe girecek, ki o zaman zaten yapacak bir şey yok.

Nitekim karar henüz sonlanmadığı için Ahmet Türk aday olabildi, seçildikten sonra da mazbatası verildi.

Ancak Erdoğan bu yasal durumu hiçe saydı ve Ahmet Türk’ü görevden aldı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da aynı durumda

Onun hakkında da bir mahkûmiyet ve “siyasi yasak” kararı var.

Ama dosya istinaf mahkemesinde ve henüz bir karar çıkmadı.

Bu durumda kısa bir süre sonra Ekrem İmamoğlu’nun da aynı gerekçe ile görevden alınması mümkün olabilir.

Bu gerçekleşirse ne olur?

Onu bilemem, ama Esenyurt konusunda çok iri laflar edenler ama bir sonuç alamayanlar, İmamoğlu konusunda da çaresiz kalabilir.

Bİ SORALIM BAKALIM

APO’nun Meclis’e getirilmesinden vaz mı geçildi?

Sanki 2015 yılını yaşıyoruz.

O zaman da “açılım” çok modaydı.

Kimi eski sol aydınların da bulunduğu “akil adamlar” grubu kurulmuştu, bu heyet her yerde terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’a övgüler düzüyor, çözümün İmralı’dan geçtiğini anlatıyordu.

Erdoğan valilere talimat verdiğini ve teröristlere yönelik operasyon yapılmamasını istediğini anlatıyordu televizyonlardaki canlı yayınlarda.

Sonra bu politikanın oy kaybettirdiği görüldü ve müthiş bir U dönüşü ile her şey eski haline döndü.

Şimdi de beklenmedik bir anda Devlet Bahçeli ağzından İmralı’daki terör mahkûmu Abdullah Öcalan’la masaya oturulması gerektiği, bu kişinin Meclis’e gelerek konuşma bile yapabileceği söylendi.

Ama bu bahar da uzun sürmedi, Erdoğan belediyeler üzerinde operasyona başladı.

Öne CHP’li Esenyurt belediye başkanı tutuklandı ve yerine kayyum atandı.

Bu şok atlatılmadan da DEM partili üç belediye başkanı görevden alındı.

Anlaşılan “açılım” politikasından yine vazgeçildi.

Erdoğan ve yanındakiler muhtemelen bu politika ile oylarının düştüğünü gördüler ve anında geri vitese taktılar.

İyi de bu zikzakların Türkiye’deki iç barışı çok olumsuz etkileyeceği, gerginliğin artmasının herkesin güvenliğini tehlikeye atacağını görmüyorlar mı?

Bu “gözü kara” politikalar ile nereye kadar gidebileceklerini düşünüyorlar?

Sadece polis zoruyla tüm halkın dizginlenmesi mümkün olmazsa ne olacaktır?