Kürsüde sanki Damat Ferit Paşa vardı...

Hangi kürsüde peki? 103 yıl önce olduğu gibi, Fransa’nın Sevr Banliyösü’nde, dünyayı babalarının çiftliği gibi sömüren, kana boğan emperyalistlerin karşısında el pençe divan durarak, tüm dikte edilenleri yutarak kabullenen o pespaye masada değil elbette... 

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde maalesef! Emperyalizme ve yerli uşaklarına tarihin ilk ve en ağır tokatını atarak destan yazmış, dünyanın tüm mazlum uluslarına emperyalizmin yenilebileceğini göstermiş, moral ve özgüven aşılamış, örnek olmuş Gazi Meclis’in kürsüsünde ne yazık ki!

Tam da 12 vatan evladının naaşları ülkeye getirilip art arda toprağa verilirken, millet, iktidarın ilan etmediği yası kendi içinde yaşarken hem de... Kürsüde, en başından bu yana Hizbullah terör örgütünün siyasi kolu olduğu ileri sürülen, Cumhur İttifakı üyesi, AKP listelerinden seçilen dört milletvekilinden biri olan HÜDA-PAR’ın genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu vardı... Ve bu muhterem tam da 103 yıl öncesinin ağzıyla konuşuyor, Gazi Meclis’in genel kurulunda şu sözler yankılanıyordu:

- Parti programının 37. Sayfasında Olumlu ve olumsuz yönleriyle eyalet, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerine serbestçe tartışılabilmelidir diyoruz. Tamam mı?

Adeta rest çekilir gibi söylenen ve “tamam mı” sözcüğü ile bitirilen bu cümle söylenirken CHP ve İYİ Parti sıralarından öfkeli itirazlar yükselirken MHP sıralarında derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Parti lideri, tek kelime etmeden dinlemeyi sürdürüyordu!

Yapıcıoğlu, orada da bırakmadı, şöyle tamamladı sözlerini:

- Eğer siz okuduğunuzu anlamıyorsanız o zaman buralarda oturmayın. Eğer siz okuduğunuzu anlıyor, bile bile çarpıtıyorsanız diyecek sözüm yok, kendinize yakışanı yapıyorsunuz...

MHP lideri Devlet Bahçeli tüm bunları dinledikten sonra CHP temsilcisinin konuşmasını dinlememek için salonu terk etti!

Yapıcıoğlu’nun söylemedikleri!

HÜDA-PAR genel başkanının söylediği cümle parti programının 37. Sayfasında da yazıyordu..

Ancak, Yapıcıoğlu o bölümün tümünü okumamış, içinden yukarıdaki cümleyi cımbızlamıştır! Sözcü gazetesi yazarı değerli arkadaşım Aytunç Erkin’in dikkatinden kaçmamıştı bu durum. Parti programının o bölümünün tamamını köşesinde paylaştı dünkü yazısında, hep birlikte okuyalım:

- Mevcut merkezi ve yerel devlet organizasyon yapısının ıslahı ile beraber, mevcut yapının tabu olarak kabulünden vazgeçilerek olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir. Toplumun huzur, refah ve güveni için gerekli olduğunun toplumun çoğunluğu tarafından kabulü halinde bu modeller uygulanabilmelidir. 

Yapıcıoğlu, kendilerinden başka herkesin “kıt akıllı” olduğu zannıyla, işine geleni söylüyor, işine geleni saklıyor. Tümünü okuduğunuzda oradaki “sihirli kelimelerin” ne olduğu gayet açık anlaşılıyor:

- Mevcut yapının tabu olarak kabulünden vazgeçilerek...

Bu ne demek peki? Anayasanın değiştirilemez ve “üniter devlet” bölümünü düzenleyen 3. Maddeye elveda demek tabii ki! Sonra da şu cümleyle aklınca balyozu indiriyor:

- Toplumun çoğunluğu tarafından kabulü halinde bu modeller uygulanabilmelidir!

Böylece tıpkı Sevr’de olduğu gibi ülkenin parçalara ayrılmasının önü gayet güzel açılmış oluyor!

Emperyalizmin ayakçıları!

Anlatmak istediğim ana fikrin gözünüzde daha iyi canlanabilmesi için hain Damat Ferit’in yönetim ve gözetiminde Sevr’e gönderilen ikinci heyetin kabul ettiği, Osmanlı Meclisi İngiliz işgal kuvvetlerinin baskını ile kapatıldığı için Osmanlı Ayanı’nda görüşülen ve yine soysuz Damat Ferit’in ayak oyunlarıyla kabul edilen Sevr antlaşmasının yalnızca birkaç maddesini paylaşmak istiyorum:

- Rumeli’de İstanbul dışında kalan yerler Yunanistan’a veriliyordu...

- Doğu’da bir Ermenistan Devleti kurulacak, bunun sınırlarını ABD Başkanı Wilson saptayacaktı...

- Anadolu, bölgeler halinde İngiltere, Fransa ve İtalya arasında paylaşılıyordu...

- İstanbul, Osmanlı başkenti olarak kalacak ancak Sevr hükümlerine aykırı en ufak bir hareket halinde Türklerin elinden alınacaktı...

- Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden 1 yıl sonra Kürtler isterlerse ayrı bir devlet kurabilecekti...

- İzmir ve civarı resmi olarak Osmanlı egemenliğinde kalacak, ancak yürürlüğe konulması ve uygulanması Yunanistan’a bırakılacaktı... Ayrıca 5 yıl sonra mahalli parlamento bu bölgenin Yunanistan’a katılmasını isteyebilecekti.

- Türklere ana bölge olarak İç Anadolu olmak üzere, Karadeniz’e ufak bir çıkışı bulunan yaklaşık 200 bin kilometrekarelik bir toprak bırakılıyordu...

Bu alçakça oyun, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Kurtuluş Savaşı ile bozuldu ve Lozan Antlaşması’yla tarihin çöplüğüne atıldı...

Yüz yıl sonra bugün, Sevr’in yeminli yancıları tarafından yeniden önümüze koymanın yolları döşenmeye çalışılıyor...

Özerklik, federasyon, eyalet sözcüklerinin ardında apaçık sırıtan gerçek budur, üç sözcüğün anlamı da budur!

- Gerçekleşmesi halinde millet köleleşecek, cemaatleşecek ve sonuçta yok olacaktır...

“Hayal etmek, amaçladığın konunun yüzde 50’si tamam demektir” diye bir söz vardır. Peki ya diğer yüzde 50’si?

- O konuda son söz Türk milletinindir!