Kemal Kılıçdaroğlu, 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları sürecinde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılanmaya başlandı.

Hakkında hem hapis, hem de siyasi yasak cezası isteniyor.

Gençlerin deyimiyle “Şenlik başladı, çarşı-pazar fena halde karışacak!”

Çünkü... Gerçek demokrasilerde bu tür yargılamalar olmaz!

Bir siyasetçi yaptığı işin doğası gereğince iktidardakilere “sert eleştiriler” yöneltebilir. Hakkındaki iddiaları gündeme getirebilir.

Karşı taraf da bu iddiaların yanıtını verir ve karar halka bırakılır.

Eğer iddiaları dile getiren siyasetçi haksızsa, zaten silinip gider.

Yani cezayı mahkemeler değil, halk keser.

★★★

Halk Kemal Bey’i ve partisini iktidar yapmadı ama “diskalifiye” de etmedi.

Katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenin yarısına yakınının oyunu aldı. Tam 24 milyon 594 bin 932 seçmen ona oy verdi. Sonuçta da bu yüksek oy oranına karşın seçimi kaybettiği için partisi tarafından “kenara” alındı.

Yani siyaseten cezalandırıldı.

★★★

Eğer Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la kavgası kişisel bir kavga olsaydı, onca iddia ve hakaret o kavga sırasında havada uçuşsaydı, mahkeme sadece bir tarafın değil, iki tarafın da söylediği sözlere bakardı.

Çünkü Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a söylediklerinin belki iki katını ve çok daha ağırlarını, son 12 yılda Erdoğan Kılıçdaroğlu’na söyledi.

Ama Erdoğan yargılanmıyor; çünkü Cumhurbaşkanı...

Kemal Bey ise sanık sırasında...

Oysa yargılama adil olmalı. Taraflar eşit muamele görmeli.

İşte; bu yüzden bana göre bu dava, daha şimdiden “yok” hükmünde.

★★★

Ancak bu davanın yine de bazı siyasi sonuçları olacak.

Bir: Köşesine çekilen Kemal Bey’den bir “mağdur” yaratacak ve yeniden konuşulmasını sağlayacak.

İki: Kemal Bey, yargılama sırasında özellikle 17-25 Aralık 2013 dönemine ilişkin bazı delilleri ortaya dökecek ve belki de o tartışmayı yeniden canlandıracak. Bunun işaretini dünkü duruşmada “Hırsıza hırsız dediğim için karşınızdayım” diyerek verdi bile... Belli ki, “Babacım”lar, “sıfırlama”lar, yeniden havalarda uçuşacak ve o günlerde aklı ermeyen çocukların, yani bugünkü gençlerin diline düşecek.

Üç: Bu yüzden de sonuç ne olursa olsun; davanın asıl kaybedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan olacak.

★★★

Peki; bu yargılamanın yaratacağı mağduriyet Kemal Bey’i tekrar CHP Genel Başkanı yapar mı?

Özgür Özel çok büyük bir hata yapmadığı sürece böyle bir olasılık yok.

Neden susuyorlar? (2)

Birkaç gün önce bu sütunlarda yayınlanan “Neden Susuyorlar?” başlıklı yazımda, muvazzaf ve emekli askerlerin, TSK’dan ihracı söz konusu olan teğmenler konusunda neden sessiz kaldıklarını sormuştum.

İlk organize tepki dün Kadıköy’deki gösteride dile getirildi.

Birçok emekli askerin katıldığı gösteride, Emekli Albay Avukat Ayhan Batur konuştu ve bir askerin “Mustafa Kemal’in askeriyim” demesinden daha doğal bir şey olmadığını, bunun disiplinsizlik ya da suç sayılamayacağını belirtti.

Bu açıklamayı takdirle karşılamakla beraber ben yine de eski genel kurmay başkanlarından ve kuvvet komutanlarından birer açıklama bekliyorum.

GÜNÜN SORUSU

Sakarya Garnizon Komutanı Albay Fahri Can Çağlar, kışlasında görev yapan 11 askere cinsel saldırıda bulunmak suçundan 42 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış... Sorum “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını atan teğmenleri, disiplinsizlik yaparak TSK’nın itibarını zedeledikleri gerekçesiyle ihraç etmeye hazırlananlara:

Ordunun itibarı nasıl zedelenirmiş; şimdi gördünüz mü?

Muz ve ayva..

İtalyan heykeltraş Maurizio Cattelan’ın “Komedi” adını verdiği “duvara bantlanmış muz” eseri, New York’taki Sotheby’s Müzayede Evi tarafından açık artırmayla 6.24 milyon dolara satılmış...

“Eser”i alan ve bir kripto para platformunun kurucusu olarak bilinen Justin Sun eserde kullanılan gerçek muzu yemeyi planladığını açıklamış...

Vahşi kapitalizm dünyadaki gelir dağılımını öylesine acımasızca bozdu ki bazı arsız şımarıklar 6.24 milyon dolara muz yerken; kimileri ise acımasız iktidarların elinde açlık çekiyor ve “ayva”yı yiyor.