Günlerden bir gün Padişah, Saray bahçıvanının yanına uğradı...

“Bahçıvan Efendi, bizim tay nasıl?” diyerek bir süre önce kendisine hediye edilen tayı sordu...

“Aslıhû neslihû (Aslı neyse, nesli de odur), Sultanım” dedi deneyimli Bahçıvan...

“Nesi var ki?..”.

“Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek, böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar. Bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla kovalıyor sinekleri...”.

Padişah, bunun sebebini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırdı...

Tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi istedi...

Tayı hediye eden adam:

“Sultanım” dedi, “bizim tay doğduktan hemen sonra, annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik...”.

Tayın aslının ne olduğunu öğrenen Padişah adamlarına:

“Verin Bahçıvan’a fazladan bir kap yemek” diye emretti...

Bir başka gün Padişah’a, güzel görünüşlü, iri bir hindi hediye edildi...

Aradan biraz zaman geçince Padişah, Bahçıvan’ın yanına gitti ve hindiyi sordu...

“Aslıhû neslihû, sultanım...”.

“Bahçıvan Efendi, hindinin neyi var ki?..”.

“Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca ötmeye başlar. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var!..”.

Padişah bu defa da hindiyi hediye eden kişiyi çağırttı...

O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlattı...

Bu meselenin de sırrını anlayan Padişah adamlarına:

“Verin Bahçıvan’a fazladan bir kap yemek daha!..” diye emretti...

Güneşli bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken, gözüne Bahçıvan ilişti...

Ona doğru yürüdü:

“Bahçıvan Efendi” dedi, “bende de bir sıkıntı var mı?..”.

“Aslıhû neslihû, Sultanım...”.

“Bende de mi?..”.

Bahçıvan saygıyla başını öne eğdi...

Padişah, ölüm döşeğindeki annesinin yanına gitti...

“Anacığım” dedi, “inan sana kırılıp küsmem, kızmam da... Bende bir sıkıntı var mı?..”.

Annesi, bir süre gözleri tavana dikili öylece durduktan sonra anlatmaya başladı:

“Oğul, evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, yanıma yaklaşmıyor, benden ayrı yatıyordu... Ben ise henüz 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Bir gece gizlice Saray aşçısının koynuna girdim...”.

Hakikati öğrenen Padişah, yeniden Bahçıvan’ın yanına gitti...

“Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan” diye seslendi, “tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun... Anladım da benim durumumu nasıl anladın?.. Bu nasıl bir bilgeliktir?.. Söyle bana” dedi...

Bahçıvan bu defa boynunu dikleştirdi...

Göğsünü dışarı çıkardı...

“Ey yüce Sultan” diye başladı söze, “bunu anlamaktan daha kolay ne var? Benim bildiğim sultanlar, ödül ihsan ederken: ‘verin bir kese altın’ der. Sen ise, ‘verin fazladan bir kap yemek!’ diyorsun...”.

Sultan adamlarına seslendi:

“Verin Bahçıvan’a fazladan bir kap yemek...”.

Dünkü KORKUSUZ’da “Cinsine çeker” başlığı altında yayımlanan yazıma ilişkin gönderilen bu kıssayı sizlerle de paylaşmak istedim...

Günün sözü

“Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır...”.

Atasözü

NE YARGILANMASI?..

1992’de Sırp kökenli Amerikan oyun yazarı Steve Tesich:

“Government Of Lies/Yalanlar hükümeti” başlıklı makalesinde, Amerikan halkının yarısından çoğunun...

George Bush (Baba) hükümeti tarafından aldatıldığını iddia etti...

Bush ve siyasi/bürokratik ekibinin:

Siyasi propagandalarını, “yalan” ve “kurgu” üzerine kurduğunu örnekleriyle yazdı...

Ve...

Bu yönteme:

“Post truth/Gerçek Ötesi” adını verdi...

Tesich’e göre Amerikan halkının yarısından çoğu:

Gerçeği aramak yerine...

Önüne konan ham bilgileri:

Sorgulamadan kabul ediyordu...

Canlarım...

İki yıl kadar önce, videolarımdan birinde Müslüman Türk seçmenlerin yarısından çoğunun:

Yalanlarla uyutulmaya itiraz etmek bir yana...

Bundan zevk aldıklarını yazdım ve:

“Halkın yarısından çoğu sefil (Fakir) ama bundan şikâyetçi değil” dedim...

Cumhurbaşkanlığı makamı bu sözlerimle, “halkı aşağıladığım” gerekçesiyle beni savcılığa şikâyet etti...

Yargılandım...

Daha birinci duruşmada 6 ay hapis cezasına mahkûm edildim...

Tesich’i mi merak ettiniz?..

Amerikalılara çok ağır hakaretler etti ama...

Yargılanmak bir yana:

İfadeye bile çağrılmadı...

KAPAK OLSUN

20 yıldır:

“Başörtülü anneler yemin töreni için kışlalara alınmadı” yalanını söylediler...

Facebook’ta, “Cumhuriyet ve Atatürk Düşmanlarını Tanıyalım” sayfasından alıntılanan şu fotoğraf:

Yalanlarıyla, İslâm’ı da bitiren siyasal İslamcılara kapak olsun...

ÜZÜLDÜM...

Canlarım...

AKP, son 10 yıldır...

Post Truth modeli:

Tepe tepe kullanıyor...

14 Mayıs seçimlerinden önce:

Rakibi Kılıçdaroğlu’nu dağda terör örgütü şefleriyle el ele kol kola gösteren kurmaca bir videoyu: Devlet televizyonunda bile yayınlattı...

(Kemal Bey bu sahtekarlığı halâ şikâyet etmedi iyi mi?..)

Kendi iktidarından önce...

Buzdolabı, çamaşır makinesi ve hatta otomobil bile üretmediğimizi “gerçekmiş gibi” anlattı...

Dün de AKP Ağrı Milletvekili Ruken Kilerci:

“Atatürk barajını biz yaptık” dedi...

Gülünecek kadar komik...

Ama...

Gülmedim...

Videolarımda ve KORKUSUZ’daki köşede gerçekleri yazdığım halde sürekli yargılandığımı hatırlayıp öfkelenmedim de...

Ama...

Bu vasat altı siyaset ve siyasetçilerle...

Nereye kadar ve nasıl varabileceğimizi düşünüp:

Üzüldüm...

ALKIŞLIYORUM

“GQ Men Of The Year” ödül töreninde yaptığı konuşmasında:

“.... ‘Filenin Sultanları’ diyoruz ama namıdiğer ‘Atatürk’ün Kızları’ demek benim daha çok hoşuma gidiyor. Onun bizim bu şekilde yaşamamızı sağladığı Türkiye’de yaşıyor olmak ve bunun bir parçası olabilmek çok büyük gurur” diyen İlkin Aydın’ı alkışlıyor...

 “Yılın İlham Veren Kadınları” ödülünü takım arkadaşı Gizem Örge ile birlikte alışını da ayrıca tebrik ediyorum...

KİMLERLE KARŞILAŞACAK?

Berlinli yazar ve oyuncu Jo Herbst, bir anda çok ünlü biri oldu...

O kadar çok övüldü ki...

Başarıları ve hakkındaki övgülerle ilgili ne düşündüğü sorulduğunda şöyle dedi:

“İnkâra gerek yok... Belli ki çok hızlı tırmandım... Ama insan toplumda olduğu gibi tiyatroda da yükselirken geride bıraktıklarına karşı, terbiyeli olmalı... Çünkü, zirveden düşerken kendilerine mutlaka tekrar rastlanır...”.

İkbal günlerinde...

Şımarıklığıyla kendisini eleştirenlere “tüküren” Dilan Polat:

Cezaevinden çıktığında:

Bakalım kimlerle karşılaşacak...

Dünün X’İ

CEM TOKER

@tokcem

İstisnasız her yönden, ama her yönden, her konuda tamamen bölünmüş, birbirine yabancı bir toplum oluştu!!

Ordusundan yargısına,

sanatından futboluna,

yılbaşından sevgililer gününe,

milli bayramından dini bayramına,

10 Kasım’ından 29 Ekim’ine kadar..

Bu iş böyle nereye kadar gider bilmiyorum!!!

Ama iyiye gitmiyor, onu biliyorum!!!