ŞAKA GİBİ

Rüşvetle açılan bina hepimizinmiş

New York belediye başkanı hakkında açılan rüşvet davasında en çok Türkiye’nin adı geçiyor.

4-5 sayfalık iddianamede 62 defa Türkiye’nin adı anılıyor.

Çünkü iddianameye göre New York’ta yapılan Türkevi’nin açılabilmesi için eksik olan itfaiye raporunun olumlu olması için Belediye Başkanı Eric Adams’a hükümet eliyle para verilmiş, THY bedava business clas uçurmuş, İstanbul’daki çok lüks otellerde bedava kalması sağlanmış.

Amerika’nın ve batı basının günlerdir konuştuğu bu olay Türkiye’de ise fazla yankı yapmadı.

Vatandaş da “Buna da rüşvet mi denir?” diyerek dudak büküyor.

Öyle ya rüşvet olarak milyar dolarların konuşulduğu Türkiye’de bir milyon doların ve bedava uçak biletinin lafı mı olur, böyle düşünüyor pek çok kişi.

Saray medyası bu konuda suskun.

Tek kelime etmiyorlar.

Erdoğan’ın gezisinin son bölümü olan Beyaz Saray davetine katılmadan apar dönmesini bile yazamadı bu sözde gazeteciler.

Dışişleri Bakanlığı, kimsenin anlamayacağı biçimde güya bir açıklama yaptı.

AKP’den ses yok.

Erdoğan ise rüşvet iddiasından hiç söz etmeden yine muhalefeti suçlamanın yolunu buldu.

Dedi ki “New York’taki muhteşem binamızı dillerine dolamışlar, o bina da Ankara’da külliye de 85 milyon hepimizindir.”

Mealen aslında şöyle diyor; “Velev ki belediye başkanına rüşvet verilmiş olsa bile, o bina benim değil ki, hepimizin, yani bir suç varsa hepimiz ortağız.”

Ne güzel değil mi?

Uluslararası skandala neden olacaksınız, Türkiye’nin itibarını bir kere daha düşüreceksiniz sonra dönüp muhalefeti suçlayarak üste çıkacaksınız.

Bu durumda Özgür Özel ne diyecek çok merak ediyorum.

Çünkü CHP genel başkanı Amerika gezisinde bu binayı gezmiş, birkaç toplantısını burada yapmış, çıkışta övgüler yağdırmış ve hatta rüşvet olayında Erdoğan’a kalkan olarak “Biz milletçe dışa karşı tek yumruk oluruz” havası yaratmıştı.

Erdoğan’ı kızdıran aslında Kemal Kılıçdaroğlu.

Çünkü Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanı olduğu sırada New York’taki “Türken” binası önünden çektiği videoyu paylaşmıştı.

Kılıçdaroğlu bu binanın sahibinin Erdoğan ve ailesi olduğu, Türkiye’den getirilen haksız paralarla yapıldığını söylemişti.

Danışmanları dikkatsiz ve çapsız olduğu için Çağlayangil döneminden beri Türkiye’nin tapulu malı olan Türkevi binası ile TÜRGEV’in yaptırdığı Türken binasını karıştırdılar besbelli.

Bilgi böyle verilince Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nun Türkevi için konuştuğunu sanarak üste çıkmaya çalıştı.

Amerika’daki rüşvet davası sonucu belediye başkanı hapse bile girebilir.

Türkiye’ye ise bir şey olmaz, itibarımızın yerle bir olmasıyla kalırız, o kadar.

Ama Kılıçdaroğlu’nun önünde video çektiği bina ise bir süre sonra büyük sıkıntı yaratacaktır.

Çünkü o binanın yapımında kullanılan para şaibelidir.

Aynı şekilde ünlü boksör Muhammed Ali’nin satın alınan çiftliğinde de şaibe vardır.

Eric Adams için eğer Türkiye’ye soru sorulursa “bunun rüşvet olarak kabul edileceğini düşünmemiştik” cevabı verilebilir, ama Amerika’daki diğer mal varlıklarının kamuoyuna mantıklı biçimde anlatılması hayli zor olacaktır.

ÜZÜLDÜM

Babıali’den bir Güneri Cıvaoğlu geçti

Yaşı 50’nin üzerinde olan bütün gazetecilere mutlaka dokunmuştu Güneri Cıvaoğlu.

O zamanlar Babıali denilen gazetelerin merkezindeki en dikkat çeken, en renkli ismiydi.

Bembeyaz takım elbisesi ve Jaguar marka aracıyla Tercüman gazetesinin genel yayın müdürü olduğunda “çay simit” edebiyatının az üzerinde bir hayat standartı yakalamış olan gazeteciler dudak bükmüşlerdi O’na.

Ama Güneri Cıvaoğlu çok geçmeden Türk basın hayatının çehresini değiştiren efsane bir isim haline geldi.

Cıvaoğlu’nun Güneş gazetesinin başına geçmesiyle başlattığı yüksek maaş ve transfer hamlesi yüzlerce gazetecinin yaşam biçimini değiştirdi.

Cıvaoğlu biraz kibirli; tepeden bakan, hali ve tavrıyla herkesten farklı olan yaşam biçimi ve davranışlarıyla hem tepki çekiyor hem ilgi görüyor ama en önemlisi çok kıskanılıyordu.

Güneri Cıvaoğlu gerçekten gazeteciydi.

Titizliği, detaycılığı, haberin peşini asla bırakmaması ve çok iyi ilişkiler kurabilmesine rağmen, hiçbir dönemde iktidarın adamı olmamasıyla mesleğin örnek isimlerindendi.

Açıkçası çok severdim, saygı duyardım, bir arada olmaktan mutlu olurdum.

Birlikte 10 yılı aşkın çalıştık.

Birini sattığını, kötülük yaptığını, arkadan iş çevirdiğini, haksız uygulamalarda bulunduğunu hiç görmedim.

Çok havalıydı, çok üst düzey yaşardı, onun standartlarına erişmek kolay değildi, buna karşı sıra gazeteciliğe gelince her şey bambaşka olurdu.

Çok talihsiz bir ayak burkması sonucu düşüp başını çarptığı için hastaneye yatmıştı bir süre önce.

İyi olduğunu sanıyordum meğer o darbeyi atlatamamış.

Babıali’den geçen bu yıldız isme Allah’tan rahmet ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.

ŞAŞIRDIM

Bu adamlar hep aramızda dolaşıyor

Bir psikopatın İstanbul Ümraniye’de bir kadın polisi şehit etmesinden sonra ortaya çıkan gerçekler hepimizi çok şaşırtmıştı.

Çünkü polisimizi şehit eden 19 yaşındaki bu kişinin 26 ayrı suçtan sabıkası vardı, hepsi halkın güvenliğini tehdit eden bu suçlar nedeniyle hiç hapse girmemişti.

Pazar akşamı eski futbolcu yeni spor yorumcusu Serhat Akın’a silahlı saldırı yapıldı.

Sanıkların suç kayıtlarına bakınca insan gerçekten dehşete düşüyor.

Fazlaca yorum yapmadan şu kayıtları size sunmak istedim.

Demek herkesin dikkatini çeken bir suç işlemeseler bu tipler hala aramızda dolaşıyor olacaktı.

Serhat Akın’ı vuran tetikçi Ozan Dalmaz, mart ayında cezaevinden çıkmış.

Ama 6 ay sonra eline silah alıp eski milli futbolcuyu vurduğu için tekrar cezaevine gidecek.

Cezaevine girme nedeni oto hırsızlığı.

Ozan Dalmaz’ın arkasına bindiği motoru kullanan Osman Mukan ise kasten yaralamadan sabıkalı.

Saldırı anında birlikte hareket ettikleri 3 kişi daha var.

Bunlardan biri Serhat Akın’ı vuranların motorla rahat kaçabilmeleri için bir araçla da yolu kapatıyor.

O aracı kullanan Eyüp Üzer’in

1 kez kasten öldürmeye teşebbüs

1 kez taksirle yaralama

1 kez uyuşturucu madde kullanmaktan suç kaydı bulunuyor.

Arabadaki diğer isim Mert Alay’ın sabıkaları şöyle;

2 kez taksirle yaralama

1 kez kasten yaralama

2 kez ateşli ve kesici silah kullanma kanununa (6136) muhalefet

2 kez de uyuşturucu kullanma.

Yardım ve yataklık etmekten gözaltına alınan İriş Torun’un sabıka kaydı ise şöyle;

2 kez taksirle yaralama

1 kez kasten yaralama

Bir de saldırı emrini veren ama halen kaçak olan Hasan Şahin var. Onun dosyası da çok kabarık;

1 kez kasten öldürme

1 kez şüpheli ölüm

1 kez kasten yaralama,

1 kez parada sahtecilik

2 kez 6136 sayılı kanuna muhalefet

1 kez mala zarar verme

1 kez uyuşturucu kullanma

1 kez resmi belgeyi bozma

1 kez de genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması.

BUNU YAZMAK GEREK

Açın kapıları Lübnanlılar geliyor

İsrail, Lübnan kapılarına dayanınca ülkede büyük panik başladı.

Bu da her zaman olduğu gibi yeni bir göç dalgasını tetikliyor.

Sığınmacılar ise “cennet” olarak gördükleri Türkiye’ye yöneliyor yine.

Son iki gündür Beyrut’tan kalkan çeşitli çok sayıda uçak İstanbul’a yüzlerce Lübnanlı getirdi.

Bu gelenlerin büyük çoğunluğu parası olan ve savaştan kaçan insanlardan oluşuyor.

Ancak asıl büyük dalgayı Suriye üzerinden Türkiye’ye doğru gelen binlerce kişi oluşturuyor.

Bu insanlar Suriye’de kalmanın da kendileri için tehlikeli olduğunu düşünüyor ve rotalarını Türkiye olarak çiziyor.

Eğer İsrail saldırıları durmazsa, çok belli ki yakında çok ciddi bir Lübnanlı nüfusa da sahip olacağız.

İktidar şu anda Gazze edebiyatı ile meşgul olduğundan muhtemelen bu göçe de göz yumacak.

Ya sonrası?

Ne olacak, sonrası Allah Kerim.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Devlet Bey hayrola bunun sonu nereye varır?

MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, uzun süredir pek ortalarda görünmüyordu.

Evinde yine düştüğü için sağlık sorunu yaşadığı ileri sürülüyordu.

Meclis’in açılış günü Bahçeli ortaya çıktı ve grup toplantısında konuştu.

Yine esti gürledi ve ağır bir tehditte bulundu.

Sinan Ateş cinayetinin MHP’de büyük bir endişe yarattığı biliniyor.

Başta Genel Başkan Bahçeli olmak üzere MHP’liler bu cinayetle ilgili hiç konuşmadılar.

Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış birinin sokak ortasında öldürülmesini kınamadılar bile, ailesine başsağlığı dilemeye bile yanaşmadılar.

Oysa bu cinayette MHP izleri olduğu ileri sürülüyor.

Bahçeli ve ekibi bu eleştirilere cevap vermezken, adeta ateşin üzerine benzin döker gibi sürekli tahdit mesajları vermekten geri durmuyorlar.

Bahçeli dünkü konuşmasında doğrudan gazetecileri suçlayarak “ayağınızı denk alın, kapımızın önünde baykuş öttürmez, akbabaların kanatlarını yolarız” dedi.

Bahçeli bu sözlerinin sonuçlarını da tahmin ediyordur değil mi?

Bu kadar açık hedef gösterdikten sonra bu gazetecilerin başına bir şey gelirse Bahçeli yine hiçbir şey olmamış gibi davranabilecek midir?

Keşke Devlet Bey, siyasi hayatının son döneminde olgun, bilge, ağırbaşlı bir tavır takınabilse.