Yerel seçimler yaklaşırken özellikle büyük şehirlerde “ittifak olacak mı?” soruları sorulmaya başlandı.
Seçimden bu yana yazdığım söylediğim şeyi tekrarlayayım;
“İttifaklar 14 Mayıs seçimleri ile artık bitti. Yine bir masa kurulması, partiler arasında pazarlıklar yapılması artık mümkün değil. Ancak bölgesel işbirlikleri yapılabilir.”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener seçimden sonra öfkeli çıkışlarla artık bir ittifak olmayacağını, partisinin İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere her yerde kendi adayı ile sandığa gideceğini açıkladı.
Akşener’in bu tavrı CHP’deki genel başkan değişiminden sonra da sürdü.
Gerçi kısa süre içinde Özgür Özel’in Akşener’i ziyaret edeceği açıklandı ama buradan bir ittifak çıkmaz, belki bazı yerlerde işbirliği kararı alınabilir.
Başından beri pek çok büyükşehri kazanmış olan CHP’ye “Diğer parti liderleri ile anlaşmaya çalışmak yerine her bölgede direk seçmene gidin. AKP’lisi, MHP’lisi, İYİ Partilisi ayırmayın, herkese dokunun, adayınızın daha iyi olduğunu, ülkenin geleceği için seçmen bazında birleşme gerektiğini anlatın. Bu liderlerin kendi seçmenlerini yönlendirmesinden daha etkili olacaktır” diyorum.
Dün Polimetre’nin son analizi geldi önüme.
Bu analize göre CHP’nin halen elinde bulunan illeri kazanması için İYİ Partili seçmenlerin ne kadarının oyunu CHP adaylarına vermesi gerektiği incelenmiş.
Bu tabloya bakınca Akşener’i ikna etmek yerine sağduyulu İYİ parti seçmenine gitmenin ne kadar doğru olduğu çok açık biçimde görülüyor.
Polimetre analizine göre bazı iller var ki CHP’nin tabii ki iyi çalışması halinde başka partilere hiç ihtiyacı yok.
2023 seçim sonuçlarına göre Antalya, Aydın, İzmir, Mersin, Muğla, Tekirdağ’da çok önemli bir hata yapılmazsa CHP adaylarının destek almadan kazanması kesin gibi.
Ancak bazı illerde İYİ partililerin desteği ile CHP kazanabilir.
Son Milletvekili Seçiminde İYİ Partiye oy veren seçmenin
Eskişehir’de yüzde 1’i
Adana’da yüzde 3’ü
İstanbul’da yüzde 14’ü
Denizli’de yüzde 37’si,
Balıkesir’de %yüzde 44’ü, Ankara’da yüzde 51’i,
Hatay’da yüzde 74’ü,
Manisa’da yüzde 84’ü oyunu muhalefetin adayına verirlerse seçimi muhalefet, aksi durumda iktidar kazanır.
Bazı oranlar sizi yanıltmasın. Verilen yüzdeler İYİ partinin o illerde aldığı son sonuçlara göredir.
Örneğin İYİ Parti’nin İstanbul’daki oyu yüzde 8.2’dir. Bu 8.2’nin yüzde 14’ünün CHP’ye oy vermesi halinde seçimi muhalefet kazanıyor. Diğer illerdeki İYİ Parti oy oranlarını da vereyim;
Adana yüzde 11, Ankara yüzde 13.1, Balıkesir yüzde 15, Denizli yüzde 14.4, Eskişehir yüzde 14.4, Hatay yüzde 11.3.
BUNU YAZMAK GEREK
Anayasa Mahkemesi Yargıtay’ın üstü değildir ama Yüce Divan’dır
Yargıtay’ın “anayasal darbe” yapmaya kalkışması iktidar tarafından takdir ve alkışla karşılandı.
Erdoğan’ın talimatıyla işaret fişeğini ateşleyen Bahçeli, Can Atalay ile ilgili verilen kararı ağır biçimde eleştirmiş ve bu mahkemenin kapatılmasını istemişti.
Ardından mesajı alan Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nde Can Atalay kararına imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
İktidar olayı anında sahiplendi, anayasaya uyma zorunluluğu bir kenara bırakılarak “Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi eşittir, birbirinin üstü değildir, Anayasa Mahkemesi Yargıtay’ın kararını bozma yetkisinde değildir” türü akla ziyan bir tartışma açtı.
Oysa ortada Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay kararını bozması yok.
Yargıtay kararını vermiş, iş bitmiş.
Anayasa Mahkemesi Yargıtay’a “Sen bu işi bilmiyorsun, yanlışını düzeltiyorum” demiyor.
Yine anayasal hakkını kullanan Can Atalay’ın kişisel başvurusunu inceliyor ve hak ihlali kararı veriyor.
Anayasa Mahkemesi Yargıtay’ın altıdır üstüdür bilemem.
Ama bildiğim bir şey var.
Anayasa Mahkemesi aynı zamanda Yüce Divan görevi de yapıyor.
Cumhurbaşkanından, bakanlara, genelkurmay ve kuvvet komutanlarından süt düzey hakimlerin yargılanması bu mahkemede oluyor.
Yani “ast mı üst mü?” diye tartışma yapmayın, siz Yüce Divan’lık olmamaya bakın.
OKURDAN MESAJ
Her gün millete döner satan adam verem diye hapisten çıkıyor, diyaliz hastası içerde tutuluyor
Bugün size bir okurumdan gelen mesajı sunmak istiyorum.
Hukuk kurallarının herkese uygulanması gereken bir durum söz konusu yine.
Erzurum’da Atatürk’e hakaretten tutuklanan bir dönerci “verem olduğu” gerekçesiyle serbest bırakılmıştı.
Ama babasının durumunu anlatan okurum bakın ne diyor:
“Ben size bugün ağır hasta olan babam için yazıyorum. Babam Ramazan Taşkıran, Karabük T tipi cezaevi revirinde iki yıldır tek başına kalıyor. Kendisi ağır böbrek hastası, günde 15 saat makinaya bağlı diyaliz yapıyor. Tahmin edeceğiniz üzere beslenmesi ve hijyen onun için hayati önem taşıyor. Aynı zamanda yüzde 98 engelli raporu var. Dün acile götürmüşler, annem de bir umut görürüm diye hastaneye gitmiş, bir sürü jandarma ellerinde kelepçe, sanki azılı katil gibi. Suçu dernek üyeliği, bugüne kadar bir böceği bile öldürdüğünü görmedim, tam ülkemin teröristi anlayacağınız...
Doktorlar anneme bilgi vermemişler yasak diye aynı şekilde cezaevi görevlileri de vermemiş. Bizim bu ülkede acile giden yakınımızın durumunu sormaya bile hakkımız yok maalesef
Babam gibi bir sürü ağır hasta çok zor şarlar altında hapishanelerde yaşam mücadelesi veriyor. Ne olur bu konuyu gündem edin...”
ŞAKA GİBİ
Devlet Bey; Engin Alan da terörist diye tutuklanmış, AYM sayesinde kurtulmuştu
MHP genel başkanı Devlet Bahçeli Anayasa Mahkemesi üyelerini üstü kapalı biçimde teröristlikle suçladı biliyorsunuz.
Seçildiği sırada cezaevinde olan ve uydurma usullerle Meclise sokulmayan TİP milletvekili Can Atalay çareyi Anayasa Mahkemesi’ne başvurmakta bulmuştu.
Mahkeme de Atalay’ın “hak ihlaline” uğradığı kararına vararak derhal hapisten çıkarılmasını istemişti.
Devlet Bahçeli’yi öfkelendiren bu.
Bahçeli Anayasa Mahkemesi’nin ortadan kaldırılmasını istiyor.
Oysa 12 yıl önce “terörist olduğu” gerekçesiyle 18 yıl ağır hapis cezası alan Engin Alan 2011 yılında hapisteyken milletvekili seçilmişti
Ancak hapiste olduğu için Meclis’e gelememişti.
MHP ve Alan bunun üzerine 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne “hak ihlali yapıldığı” gerekçesiyle kişisel başvuru yapmıştı.
Anayasa Mahkemesi tıpkı Can Atalay olayında olduğu gibi Engin Alan’ın “hak ihlaline” uğradığına karar vermişti.
Can Atalay ile Engin Alan’ın durumu aynı.
İkisi için de saçma sapan bir “terörist” suçlaması yapılmıştı.
Ama Bahçeli aynı olayın kendi evinde de yaşanmış olmasını unutup bugün Anayasa Mahkemesi’ne saldırıyor.
Siyaset bu kadar bel kemiksiz yapılmamalı.
KOMİK
Haydi boykotçular düşünün bakalım Mercedes’i ne yapacağız şimdi?
İktidar Gazze konusunda laf üretmekten başka bir şey yapamazken televizyondaki silahşor edalı tipler sürekli vicdan edebiyatı yaparken cahil sürüsü de güya boykot adı altında vandallıklar sergiliyor.
Kuveytli birinin sahibi olduğu bir kahve zinciri saldırıya uğruyor.
Akılları pek olmayanlar para ile satın aldıkları meşrubatları, deterjanları yerlere döküyor.
Gerçek sahibinin kim olduğu bilinmeyen ürünleri kapsayan boykot listeleri dağıtılıyor.
Bu vıcık popülizme devletin kurumları da katılıyor zaman zaman.
Diyanet İşleri Başkanı üstüne vazifeymiş gibi halkı boykota çağırıyor ama nelerin boykot edileceğini söylemiyor, muhtemelen hangi ürünlerin İsrail malı olduğunu o da bilmiyor.
Şimdi ortaya yepyeni bir “boykot edilecek” ürün çıktı.
Dünyanın en iyi otomobilleri arasında ilk sıralarda olan Mercedes İsrail’deki sivil savunma kuruluşlarına 1 milyon Euro’luk bir bağış yapmış.
Tam boykotluk durum.
Ünlü zenginler pahalı Mercedeslere biniyorlar.
Acaba boykutu düşünürler mi?
Peki en çok Mercedes nerede kullanılıyor?
Devlette.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bakanlar, yüksek bürokralar, kuvvet komutanları makam aracı olarak hep Mercedes’i tercih ediyorlar.
Örneğin Cumhurbaşkanının iki zırhlı Mercedes’i var.
Bunların fatura fiyatı 474 bin Euro yani 14 milyon 220 bin lira.
Tabii bu rakam vergisiz hali, ki saray için alınan makam araçları bu vergiden muaf.
Oysa zengin bir iş insanı bu arabadan almak istese ödeyeceği para 42 milyon lira.
Boykot lafla olmuyor.
Devletimiz İsrail’e yardım yapan Mercedes’i boykot etsin bakalım da görelim.
Erdoğan için kolay aslında.
Kapısının önünde “Türkiye’nin gururu, dünyanın en iyisi” TOGG var nasıl olsa.