Geçtiğimiz cumartesi (22 Haziran 2024) günü bu köşede yayımlanan yazılarımdan birinin başlığı şöyleydi:

“Yılmaz Özdil’e tahammül edemeyen Özgür Özel, gerçek muhaliflerine neler yapmaz...”.

O makalemin bir yerinde şunları yazmıştım...

Liderlik zordur canlarım...

İyi bir lider...

Başarılı bir yönetici:

Hem akıllı hem de duygusal olarak dengeyi sağlayabilen kişidir...

Önemli kararlar alırken akıl ve duygunun bir arada kullanılması, daha sağlam ve sürdürülebilir neticeler doğurabilir...”.

Yine 22 Haziran 2024 Cumartesi günü yayımlanan yazılarımdan bir diğerinin başlığı ise şöyleydi:

“Benden bu kadar...”.

Yazımda, Özgür Özel’den daha ziyade yakın çevresi ve CHP üst yönetiminin Yılmaz Özdil’e karşı takındıkları tahammülsüzlüğü eleştirdim...

Yazımın yayımlandığı gün Özgür Özel telefon etti...

Olayların nasıl geliştiğini anlattı...

Bir televizyon kanalına konuk olduğunu...

Kendisine yönelik eleştirilere isim vermeden cevap verdiğini belirttikten sonra şöyle dedi:

“Beni sadece Yılmaz Bey eleştirmedi Memduh Bey, pek çok muhalif gazeteci de eleştirdi, hiçbirine itiraz etmedim çünkü bizim işimizde eleştirmek kadar eleştirilmek de var ancak, Yılmaz Bey’in benim için ‘gözündeki gözlüğü kırıp gö....’ diye başlayan cümlesi eleştiri değil hakaret ve hatta tehdittir...”.

“Bu kadar mı?” diye sordum...

“Tabii ki bu kadar değil” diye başlayıp şunları söyledi, “Yılmaz Bey sanırım ‘Geçmişte ‘Bidon Kafa’ diye köşe yazısı yazmış arkadaş, seçimin ertesi günü... Bunlar kutuplaşma olmadıkça yaşayamazlar’ deyişime öfkelendi ve üzerine alındı...”.

“Sen bir şey söylemedin mi?” diye sorarsanız...

Bir şeyler söylemesi gereken ben değildim ki...

Ben dinleyen taraf olmalıydım...

Dinledikten sonra nezaketi için teşekkür ettim...

Öyle de oldu...

Bundan sonra ne mi olacak?..

Tabii ki:

Özgür Özel işini, ben de işimi yaptığım sürece:

Bana göre doğrularını alkışlayacak...

Bana göre yanlışlarını eleştireceğim...

Burada kendisine düşen:

Her alkışımın ve her eleştirimin onun değil benim doğrum olduğunu kabul etmek...

GÜNÜN SÖZÜ

“Size olan saygım, her görüşünüze, Ahfeş’in keçisi gibi kafa sallamamı gerektirmez ve eminim ki siz de benim tüm görüşlerimi onaylamayacaksınız...”.

Memduh Bayraktaroğlu

AĞABEY TAVSİYESİ

Canlarım, pek çok meslektaşımın ve siyasetçinin aksine ben Özgür Özel’in başarılı bir Genel Başkanlık süreci yaşadığına inanıyorum...

Ancak...

47 yıl sonra CHP’yi birinci parti yapan ilk genel başkan...

Lider olmak istiyorsa...

İyi bir iletişim becerisi kazanacak...

İyi bir iletişim becerisi, bir liderin hasletlerinin doğru anlaşılmasını sağlar...

Burada asıl olan ise:

İletişimin açık ve net olmasıdır...

İyi bir liderin bir başka özelliği ise:

Takım üyelerini doğru ve sağlıklı motive etmek...

Onları doğru ve yüksek moralle yönlendirmek...

Ve...

Sahip olduğu bilgileri en etkili şekilde paylaşmaktır...

Özgür Özel’e sorum şu:

Yılmaz Özdil ile girdiğiniz polemikte:

Takımınızı doğru yönetip yönetmediğinizi...

Onları doğru ve yüksek bir moralle yönlendirip yönlendirmediğinizi bir kez daha gözden geçirin...

Evet...

Lider olmak ve lider olarak kalmak isteyen bir kişi:

Bu en basit kurallara uyacak...

Sadece siyasetçilerden gelenleri değil...

Gazetecilerin yaptıkları eleştirileri de (Hatta hakaretleri) duymazdan gelecek...

Özgür Özel’in beni ikna edip etmediğine gelince...

Kendisini, ikna olmak ya da inatlaşmak önyargısıyla dinlemedim...

Ancak...

Söylediklerini ciddiye aldım...

Kendisine tavsiyem:

Onun da gazetecileri (Daha çok da eleştirenleri) ciddiye alması...

YA GÖRÜNMEYEN

Ne güzel laftır o:

“Anlayıp dinlemeden vurma... Önce dinle, anla sonra vur...”.

Ülkemizde ekonomiyi yönetenler kadar ekonomi üzerinde ahkâm kesenler de:

Ekonomilerin nasıl işlediğini...

Ya da:

Neden işlemediğini anlamaya çalışmıyorlar...

Analizler anlık ve duygular tarafından yönlendiriliyor...

Demokrasi (Faşizm, Saltanat v.b. gibi) bir rejim türüdür...

Ekonomi ise sistem...

Demokraside sadece görünen üzerinden analiz yapılabilir ama...

Ekonomide yalnız görünen üzerinden yorum yapmak...

Doğru tespitin ve haliyle sağlıklı çözümün önündeki en büyük engeldir...

Sözümün özü ey güzel insanlar!..

Ekonominin görünmeyen yüzünü de lütfen takip etmeye çalışın...

MEHMET BEY BUNA DİKKAT EDİN

“Vur dedik öldürdü” diye bir deyim vardır...

Mehmet Şimşek’e:

“Vur ama öldürme” demişler mi bilmiyorum...

Ancak...

Çok büyük servet sahipleri dışında kalan hemen herkes:

Ölümü tatmak üzere...

Vergi kanunları henüz kabul edilmemişken Mehmet Bey’e, vergi felsefesini hatırlatmak ihtiyacını duydum...

Buyursunlar...

Önce, verginin kısaca tanımı:

Vergi, bir devletin kamu hizmetlerini finanse etmek amacıyla vatandaşlarından aldığı zorunlu bir gelirdir...

Temel amacı:

Devletin kamu hizmetlerini sunabilmesi...

Ve...

Toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan geliri sağlamaktır...

Vergiler, kanunlarla konulur, kanunlarla yürürlükten kaldırılır...

Gerek vergi kanunları hazırlanırken...

Gerekse de yürürlükten kaldırılırken uyulması gereken temel kural:

Vergi felsefesinden uzaklaşmamaktır...

Vergi felsefesini, vergide adaleti ve verginin ekonomiye etkilerini ise izninizle:

Yarın anlatacağım...

O NEDENLE YORUMSUZ

Kayserili bir müşterinin bindiği taksinin freni patladı...

Yokuş aşağı gittikleri için arabanın hızı da gittikçe artıyordu...

Arabayı durdurmanın imkânsız olduğunu fark eden Taksici, telaşla kendi kendine konuşurken, Kayserilinin gözü, hızla atan taksimetreye ilişti...

“Durdur şunu yiğenim ineceğim” diye bağırdı...

“Durduramıyorum abi fren patladı” dedi Taksici...

Kayserili müşteri, Taksiciyi uyardı:

“O zaman durdur şu taksimetreyi yiğenim...”.

Son zamanlarda, fıkraları yorumlamadığıma ilişkin eleştiriler alıyorum...

Bana öyle harika ve kısacık yorumlar geliyor ki kimilerinizden...

Onların kalitesini tutturamam diye endişe ediyorum...

O nedenle fıkralarım yorumsuz...

ÇOK PARANIZ OLSUN MU?

Para basmak bir devletin en tabi hakkıdır...

Hatta:

Devleti devlet yapan bir haktır...

Ancak...

Bu hak:

Gerektiğinde, yerinde ve amaca uygun şekilde kullanılması durumunda işe yarar...

Aksi halde para basmak (Para yaratmak):

Zarardan başka hiçbir işe yaramaz...

Bir devlet, halkını çok para sahibi yapabilir...

Nasıl mı?..

Basar (Ya da yaratır) parayı dağıtır...

Halk çok para sahibi olur ama...

“Zengin” olmaz...

Refah içinde yaşayamaz...

Yani canlarım:

“Çok param olsun” demek yetmez...

“Az param olsun ama gelirim giderlerimi rahatlıkla karşılasın ve kalanını da biriktirebileyim” diyebilmek daha değerlidir...

YAŞAMIN DEFACTO HALİ

Diyarbakır’da işletmesi, şeriatçı gruplar tarafından basılan ve iş yerini kapatmak zorunda kalan Burger King yöneticisi dedi ki:

“60-70 kişilik organize bir grup camide toplanıp restoranımıza giriyor. Restoran müdürümüzü linç etmeye çalışıyorlar, çalışanlar onu depoya kilitleyerek kurtarıyor.

Polis müdahale etmedi, kimseyi gözaltına almadı...”.

Ey bana:

“Korkma yahu bu ülke şeriat devletine dönüştürülemez” diyenler...

Neden endişelendiğimi anladınız mı?..

Demokratik, laik hukuk  devletlerinden birinde, bu tür kalkışmalar:

Yargının ve emniyetin koruması altında yapılıyorsa:

Durum:

Yaşamın Defacto halidir ve...

İslâm şeriatı uygulaması başlamış demektir...

GÜNÜN HABERİ

İsmail Saymaz:

“MHP’li yönetici Güven Adıgüzel’in oğlu Tunahan Adıgüzel, PKK’lı teröristlerle birlikte göçmen kaçırmaktan tutuklandı...”.

İşte canlarım Bahçeli...

Ve:

Cumhur İttifakı...

İSTERDİM

Cübbeli Ahmet dedi ki:

“Kabirde ve mezarda Arapçadan başka dil geçerli değildir...”.

Benim için önemli değil ama...

Erdoğan ve Erbaş’ın o anda ne yapacaklarını görmeyi:

Çok isterdim...

GÜNÜN TESPİTİ

“72 yıl önce kurtarmaya gittiğimiz Kore; katlanabilir telefon üretiyor biz halen Sirkeli Suyla Büyü bozuyoruz...”

Metin Akpınar