Sürecin en kritik eşiğine geldiğimiz anlatısı sürerken, birileri -mış- gibi yapmaya devam ediyor.
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan’a “umut hakkı” tartışmalarına ilişkin, “İmralı’dan hiçbir talep gelmedi” dedi, mesela.
Bu konu da bu çıkış da mühim.
Tamamını alıntılamak gerekir. Zengin diyor ki:
“İçinde olduğum toplantılarda bir talep işitmedim. Hatta tam tersine İmralı’nın hiçbir talebi olmadığına, dışarı çıkmak da dahil, hiçbir talebinin olmadığı defaatle söylendi. Bu kamuoyuyla da paylaşıldı zaten. Bizi ziyarete gelen DEM heyeti ki en üst düzey organlarıdır, hiçbir şekilde bir talep, dışarı çıkmak da dahil olmak üzere bir talepleri olmadıklarını ifade ettiler.”
Yanıt DEM’den şöyle geldi:
“Eş genel başkanımız çok net bir biçimde ne istediğimizi, DEM Parti’nin taleplerinin neler olduğunu, Türkiye’nin ihtiyaçlarını TBMM’deki Grup Toplantısı’nda ifade etti.”
Halbuki asıl dayanak MHP liderinden başkası değil. Üstelik sürecin ilk günü olarak tarif edebileceğimiz noktada yaptı bunu...
22 Ekim 2024 tarihli grup konuşmasında MHP Genel Başkanı Bahçeli şöyle demişti:
“Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
Özlem Zengin unutmuş olmalı.
Bahçeli yalnız mı bırakılacak umut hakkı çıkışında, sadece soruyorum?!
Sahte imza ve buz dağı
Soruşturma başladığı günden bu yana SÖZCÜ Ana Haber’de “büyük iddia” ile söylediğimi vurgulayarak sahte imza soruşturmasına dikkat çekiyorum. İddianın büyük olan kısmını ise “daha gidilecek kilometrelerce yol var” diye özetlemeye çalışıyorum.
Çünkü başsavcılık üzerine gittikçe işin ne diploma ne de sahte imza ile sınırlı kalmayacağı anlaşıldı.
Üzerine gidildikçe çok daha büyük bağlantıların ortaya çıkacağını iddia ettim. Tablonun görünen yönü bu tahminler için yeter de artar bile.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da sonunda bir talimat vererek Devlet Denetleme Kurulu’nu işe dahil etti. DDK tarafından yürütülecek incelemenin amacı, kamu hizmetlerinde güvenin korunması, suistimallerin önlenmesi ve hukuksuzluklara karşı etkili bir şekilde mücadele edilmesi olarak açıklandı.
Ben arka planını açıklayayım: Erdoğan, haberlerde meselenin çok boyutlu olduğunu izledikten sonra rapor istedi. Gelen rapor bu çetenin kollarının tahmin edilenden çok daha uzun olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine DDK’ya talimat gitti.
Şimdi yeni dalga operasyonlara ve kimi kamu kurumlarına göz atmakta fayda var. Buz dağının görünmeyen yüzüne bir yolculuk başlayacak.
Kimin rantıysa
“Alnım ak, başım dik” diyerek AK Parti’ye geçen Özlem Çerçioğlu, Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel’in “Aydın’da imar rantına son” yazılı afişlerini kaldırtmaya çalışmış. Eski partisinin imar rantına karşı gelmesi neden rahatsızlık verdi ki?
Hem Çerçioğlu’nun kendisi değil miydi, transferine karşı çıkan binlerce seçmen belediye binasının önünde kendisini protesto ettiğinde sağa sola “İmar rantına geçit yok” pankartları astıran....
Demek ki, önemli olan imar rantına karşı gelmek değilmiş. Önemli olan AK Parti’de siyaset yaparak bu pankartı astırmakmış. Başkaları imar rantına karşı çıkarsa onlara engel olmakmış.
KÖŞENİN GÖZÜ
Bu fotoğraf 18 Nisan 2018’de çekildi. Seçimin normal takvimine bir yıldan uzun süre varken bir anda baskın seçim kararı alınmış ve bu görüşme sonrasında ilan edilmişti.
Şimdi yine baskın seçim iddialarının gölgesine girdik.
Yargı adımları, transferler, birleşme ve yeni ittifak iddiaları da boşa değil. Ocak-Şubat ayları tahmin edilenden fazla Erdoğan-Bahçeli görüşmesine tanıklık edecek.
Kısa bir “kılçık” olsun, şimdiden...
“Tek yapmamız gereken, bize tanınan zamanla ne yapmamız gerektiğine karar vermek.” - Gandalf.