1976 yılında Erzincan’da doğdu.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nü bitirdi.
2003 yılında İ.T.Ü. Mimarlık Tarihi Yüksek Lisans bölümünde eğitimine başladı. 2008 yılında Y.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat ve Tasarım Anabilim Dalı Müzecilik Bölümü’nde müzelerin küratöryel etkinlikleri üzerine hazırladığı tezi ile lisansüstü eğitimini tamamladı. Aynı bölümde 2011-2015 yılları arasında misafir öğretim görevlisi olarak kültürel miras mevzuatı üzerine ders verdi.
2009’da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladığı dinsel kültürel miras odaklı doktora tezi çalışmasına devam ediyor.

2005’den itibaren 4 yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Vakıf Uzmanı olarak çalıştı.

Sonra Akaretler Atatürk Müzesi ve Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi müdürü olarak görev yaptı. Bu süreçte pek çok müze kurulumu ve restorasyon çalışmaları içerisinde yer aldı.
Tarihi kültürel çevre koruma, müze bilim, dinsel kültürel sosyal tarih, toplumsal hafıza ve mimarlık tarihi alanlarında çalışmaları var.

İstanbul’da “sürdürülebilir koruma” yaklaşımını hayata geçirmek üzere 2019’da belediyenin bünyesinde İBB Miras adlı birimi kurdu ve yönetti. Tarihî yapıları fiziksel olarak kurtarmanın ötesine geçerek onları şehir hayatı içinde görünür ve yaşanır kılmak üzere yeniden işlevlendirmek için çalıştı.

5 yıl boyunca 610 tarihi mezar ve hazire...

19 tarihi türbeyi değerine kavuşturdu.

40 kamusal sanat eserini onardı.

36 yeni müze ve yaşam alanını kente kazandırdı.

Yüzlerce sergiyi İstanbulluların seyrine açtı.

Dahası var.

Fatih’te belediye başkan adayı oldu. AKP’nin kalesinde %43.77 oy aldı.

Sonra da İBB Genel Sekreter Yardımcısı oldu.

Bu kadar değerli işler yapan bir kültür adamını başımızın üzerinde taşıyacak, pamuklara saracakken bugün içeride can çekişmesini izliyoruz.

Kalp damarlarında 6 stent takılı, 2 damarı tıkalı.

Tutuklanmadan 2 hafta önce anjiyo oldu.

Hastaneye kaldırılıyor, sonra tekrar cezaevine.

Sonuna kadar direniyor, çünkü o hastaneye giderken yaşadığı prosedür, koluna takılan kelepçe onu daha çok yıpratıyor.

İktidar mensupları sağlık durumunu yakından takip ettiklerini söylüyor.

Avukatı Erkam Erdem son mesajında şöyle diyor: “Mahir Polat’ın hastaneden ek ilaç tedavisi ile taburcu edildikten hipertansiyonunun devam ettiğini söylemiştim. Burada ölçümlerini paylaşıyorum. Tansiyonunu normal olduğu tek bir ölçüm yok. Birçoğu hastaneye yeniden kaldırılmasını gerektirecek nitelikte. Durumu abartısız ve eksiksiz bildiriyorum: Hayati tehlikesi devam ediyor, cezaevi koşulları sağlığına mütemadiyen zarar veriyor.”

Üstelik belgesini de ortaya koyuyor. Görselde gördüğünüz tablo Mahir Polat’ın bir haftalık tansiyon ölçümünü gösteriyor.

Ne bekliyorsunuz?

Ölmesini mi?

Ne olur yapmayın, yargılayacaksanız tutuksuz yargılayın...

Bunun altından hiçbir vicdan sağ çıkmaz...

Abdullah Gül’e ‘Gerekçeniz neydi’ diye sormak isterdim

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP 25-26. Dönem Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Gaye Usluer yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Ritüelleri olan bir insan değilim. Ama kızlarımın sesini duyduktan sonra başlayan gün, benim için huzur demek...

- En son hangi kitabı okudunuz?

Aynı anda iki kitap okuyanlardanım. Murat Yetkin’in ‘Meraklısı için Ortadoğu Kitabı’, Zülfü Livaneli’nin ‘Kaplanın Sırtında’...

- En son hangi filmi izlediniz?

İkinci kez ama bu defa daha dikkatle ‘Borgen’ dizisini izliyorum.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Doğanın içinden gelen her ses... Akan suyun, kuşun, böceğin ve hışırdayan yaprakların sesi... Yaşam umudu verir bana...

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Candan Erçetin’den ‘Hoş geldin Melek’, Timur Selçuk’tan ‘Beni Kör Kuyularda Sahipsiz Bıraktın’, Âşık Veysel’den ‘Güzelliğin On Para Etmez.’

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Yarınlar bizim... Özellikle gençler için tekrar tekrar söylemek istiyorum. “Yarınlar Bizim”

- Aşka inanır mısınız?

Elbette... Yaşamın bütünü aşk üzerine kurulu bence. Ama sevgiye evrilebilen, sadakat temelli aşk...

- Kırmızı çizginiz nedir?

Saygısızlık ve haksızlık... Tam da o anlarda içimdeki ‘Mücadeleci Gaye’nin bir anda ortaya çıkması ve yorulmamasını çok seviyorum.

- En sevdiğiniz yemek?

Etli yaprak sarması. Bir de Eskişehir’in meşhur Çiböreği.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Asla kısmı biraz abartılı olabilir. Ancak uzak doğu yemekleri benim ağız tadıma çok uymuyor.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Kendimle ilgili olarak hedef belirlemek, hedefe ulaşmak... Bir de kızlarımın başarıları...

- Yağmur mu, güneş mi?

Yağmur bana hep hüzün verir. Evde oturmak, yalnızlık duygusu... Güneş ise adeta yeniden şarj olmak, yeni başlangıçlar...

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar... Yeniden doğabilmek, yeniden canlanabilmek ve var olmaya devam etmek...

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Yalan söylemek, vefasızlık, haksızlık yapmak.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

2007 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde rektörlük seçimlerinde ve YÖK aşamasında 1. olmama karşın, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atanmamıştım. Sayın Gül ile yüz yüze gelmek,  “Gerekçeniz neydi” diye sormak ve cevabını duymak isterdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Telefonlu yaşama çok alıştık. Adeta yaşamımızın ayrılmaz parçası oldular. Telefonsuz
yaşam bence “kimsesizlik” gibi. En iyisi ayrılmamak bence.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Aslında yine kendim olmak isterdim. Ama tüm yaşam haritamda yapamadıklarımı yapmak, eksik bıraktıklarımı tamamlamak ve keşke hiç olmasaydı dediklerimi de yapmamak isterdim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Bizler Mandolin çocuğuyuz. İlkokul öğretmenim Köy Enstitülü, mandolin çalan bir öğretmendi. Müzik dersi bizim için mandolin çalmakla eşdeğerdi. İlkokulda çaldığım mandolinim hâlâ duruyor.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Beynimin hasar görmediği, kendi işimi kendimin yapabildiği yaşa kadar yaşamak, bence doğrusu...