Herkes bir gün o kişiyi bulacağını düşünür. Hani, kalbinin derinlerinde bir yerlerde hep eksik kalan parçayı tamamlayacak olanı...

Onu bulduğunda, her şeyin bir anlam kazanacağını, hayatın bütün karmaşasının bir anda durulacağını zanneder insan.

Oysa belki de ruh ikizi bir kişiden ziyade, bir hisse verilen addır. Öyle bir his ki, onu bulduğunda kendini tamamlanmış hissedersin. Belki de bu yüzden, ruh ikizini bulmak için değil, ruhunu anlamak için yola çıkmalısın. Çünkü ruh ikizi, seni tamamlasa da seninle tamamlanır.

Doğru kişiyi bulma fikri, kusursuz bir uyum ya da sürekli mutluluk arayışıyla karıştırılabilir. Ancak hayat, iniş çıkışlarla doludur ve ilişkiler de bu zorluklardan payını alır. Asıl önemli olan ise iki kişinin tamamen aynı veya mükemmel bir uyum içinde olması değil, farklılıklarına rağmen birbirlerine uyum sağlamayı öğrenebilmesidir.

Başka bir deyişle, iki kişi her konuda aynı düşünmek ya da aynı özelliklere sahip olmak zorunda değildir. Önemli olan, farklı oldukları konularda birbirlerini anlamaya çalışmaları, ihtiyaçlarına karşılık vermeleri ve birbirini destekleyip, eksikleri birlikte tamamladıkları bir bağ oluşturmalarıdır.

Bu yüzden doğru kişi diye bir şey yoktur; belki de doğru olmayı birlikte öğrenen insanlar vardır. Çünkü ilişkiler, kusursuz iki bireyin bir araya gelmesinden ziyade, birbirlerinin hatalarını kabullenebilen, eksiklerini tamamlayabilen ve birlikte büyüyebilen iki insanın yolculuğudur.

Türk kadını için bir devrim

5 Aralık 1934, Türk kadınlarının hak mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yapılan değişiklikle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Kadınların siyasal hayata katılımını sağlayan bu hak, yalnızca bir anayasa değişikliği değil; aynı zamanda Türk kadınının toplumdaki yerini yükselten, özgürlük ve eşitlik mücadelesine güç katan bir adımdır.

Türkiye, bu önemli reformla dönemin birçok Batı ülkesinin önüne geçmiştir. Örneğin, Fransa’da kadınlar seçme ve seçilme hakkını ancak 1944 yılında kazanmış, İsviçre’de ise kadınlar bu hakkı ancak 1971’de elde edebilmiştir.

Atatürk liderliğindeki Türkiye, kadınların haklarını tanıma ve toplumun her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlama konusunda öncü bir rol oynamıştır. Bu reform, kadınların kamusal ve siyasal hayatta daha aktif bir rol üstlenmesini sağlamıştır.

Bu hakkın verilmesi, sadece bir yasa değişikliğinden ibaret değildir; aynı zamanda, kadının birey olarak tanınması ve toplumsal hayatta aktif bir yer edinmesinin bir
simgesidir.

5 Aralık 1934, Türk kadınının yalnızca haklarını değil, özgüvenini ve gücünü kazandığı bir tarihtir. O gün atılan adım, kadınların topluma kattığı değerlerin yadsınamayacağını göstermiştir.

Bu, yalnızca geçmişte bir başarı olarak değil, gelecekte de eşitlik için ilham veren bir örnek olarak yaşamalıdır.

★★★

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır.” ATATÜRK

“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgiyle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır.” ATATÜRK