★
Adamın arabası eskimiş, her gün bir arıza çıkarıyor.
Adeta:
“Beni değiştir” diye bağırıyor!..
Bir gün yolda kalmış...
Marş basmıyor, akü kaput!..
Arabayı ittirerek çalıştırmak lâzım...
Yoldan geçenlere:
“Abiler, bir el atıverin şuna sevabına” diye sesleniyor...
İtiyorlar ve araba çalışıyor...
Adam arabasının direksiyonuna geçip karısına:
“Gördün mü? Nasıl ittifak kurdum ve arabayı çalıştırdım” diyor...
[caption id="attachment_422658" align="alignnone" width="600"] Rıfat Serdaroğlu[/caption]
★
Serdaroğlu fıkrayı anlattıktan sonra şöyle diyor:
“Buna ittifak değil, toplama insanlarla bir tek iş yapıp dağılmak denir. Yani iş bitti, herkes yoluna...”.
★
Fıkra hoş...
Ancak...
Hissede (Bana göre) eksikler var...
★
Marşı basmayan arabayı çalıştırmak için arabanın düz şanzıman (Debriyajlı) olması lâzım...
Direksiyondaki kişinin düz kontak yapabilmek (Arabanın itilerek çalıştırılması) için...
Vitesi ikiye almak gerektiğini:
Bilmesi lâzım...
Araba itilmeden önce:
Debriyaja basması...
Ve...
Tekerlekler birkaç tur attıktan sonra...
Ayağını hemen debriyajdan çekip...
Gaza basması gerektiği konusunda:
Bilgi sahibi olması şart...
Bunları bilmeyen birisi direksiyona geçerse
O motor:
Sittin sene çalışmaz...
★
O anda asıl olan...
Arabanın motorunu çalıştırmak için...
Arabayı hareket ettirebilecek güce sahip kişilere ihtiyaç olduğu gerçeğidir...
O kişileri bulmak yetmez...
Direksiyona geçenin...
Neler yapması gerektiği konusunda...
Bilgisi ve tecrübesi olmalı...
★
Ve...
Bütün bunları bilmesi de yetmez...
İttifakı kuran (Arabayı ittirecek ahaliyi bulan...).
Ve...
Motoru çalıştırmayı başaran kişinin...
Karısının...
Bir süre sonra...
Arabayı ittirenlerle birlikte kaçıp gitmeyeceğinden:
Emin olması gerekir...
★
Sevgili Serdaroğlu...
Amacım fıkranızı ve görüşlerinizi eleştirmek değil...
Kendimce eksik bulduğum hisseye:
Katkıda bulunmaktı...
Günün sözü
Sözün sahibi kim, bilmiyorum...
Ancak...
Sanırım şöyleydi:
“Birbirimizle çatışmayı değil birbirimizle el ele vermeyi tercih etmeliyiz. İçimizden düşen kim olursa olsun el uzatıp, yerden kaldırmalıyız...”.
Olmazsa olmaz
Her şeyin (buradaki şey kişi değil mal veya hizmettir) fiyatını bilen...
Ama...
Değerini bilmeyen...
Ya da...
Her şeyin değerini bilen...
Ama...
Ödeyeceği fiyatı bilmeyen biri arasında:
Hiçbir fark yoktur...
Zira...
Öyle şeyler vardır ki:
İkisini de...
Aynı anda bilmelisiniz...
★
Meselâ sevgisiz ilgi ne kadar yavan ve değersiz ise...
İlgisiz sevgi de o kadar değersizdir...
★
Eskiler bu hale:
“Mütemmim” derlerdi...
Yani...
Birbirlerinin:
Olmazsa olmazı...
★
Nefret de bir ilgidir...
Ama...
İçinde sevgi olmadığı için...
Nefret edeni de yakar...
Nefret edileni de...
Ancak en çok da...
Nefretin sahibini yakar...
★
Biz Türk Müslümanları...
Birbirimize ilgi duymayı, birbirimizi sevmeyi unuttuk...
Yani:
Millet olmaktan vazgeçtik...
★
Neden mi?..
Ekonomik büyümeyi...
İnsanî gelişmişliğe tercih ettiğimiz...
İnsani gelişmişlik sağlanmadan:
Sürdürülebilir ekonomik gelişme olabileceğini sandığımız...
Ve...
★
Ülkeyi yöneten siyasetçiler sanata değer vermek yerine:
Her tür sanatın içine:
Tükürdükleri için...
İnanan insanlardan kork
Bir Aamir Khan filmi olan Yeryüzü Yıldızları’nda...
Solomon Adaları’nda yaşayan yerlilerin, ilginç bir ağaç kesme yöntemi olduğunu dinlemiştim...
★
Yaşlı ormanlar...
Devasa gövdeli ağaçlar...
Elektronik testere gibi teknolojik nimetlerin olmadığı eski yıllar...
Ağaç gövdeleri de o kadar kalın ki:
Baltayla kesilmesi de neredeyse imkânsız...
[caption id="attachment_422660" align="alignnone" width="600"] Aamir Khan[/caption]
★
Halk o kadar inançlı ki:
Ağaçların da tıpkı insanlar gibi:
Ruhları olduğundan emin...
★
El ele veriyor...
Kesmek istedikleri ağacın çevresini:
Sarıyorlar...
Ve...
Bağırarak:
Çok ağır sözler söylemeye...
Ağaca beddua etmeye...
Lânetlemeye başlıyorlar...
★
Okudukları beddua...
Ettikleri lânet...
Ve küfürler...
Ağacın içindeki ruhu kızdırıyor:
Ağacı terk etmesini sağlıyor...
Ve bir süre sonra...
Ağaç kurumaya yüz tutuyor...
Ardından da devriliyor...
★
Şaka gibi ama değil...
Bu yöntem Solomon Adaları’nda yüz yıllardır uygulanıyor...
Ve...
Tutuyor...
★
Ey insan oğlu ve kızı...
Ey siyasetçi...
Ey gazeteci...
İnanan insanlardan kork...
Onların nefretini değil...
Sevgisini kazan...
Geri kalmışlık
İnsani gelişmişliğini tamamlayamamış toplumlardan oluşan az gelişmiş ülkelerde özgürlük:
Yoksul...
Din afyonuyla uyutulmuş...
Ve...
Milliyetçilik gazıyla şişirilmiş çoğunluğun değil...
Aydın azınlığın talebidir...
★
Azgelişmiş ülkelerin insanî gelişmişliklerini tamamlayamamış halkları:
Yönetilmeyi sever...
Hem de...
Baskı altında yönetilmeyi sever...
O nedenle...
Azgelişmiş ülke insanları için...
Hoş olmamakla birlikte:
“Deveye diken yaraşır” diye başlayan o “kem söz” söylenmiştir...
★
Ve canlarım...
Hem tarihe...
Hem günümüze baktığınızda göreceksiniz ki:
Azgelişmiş ülke halkları:
“Biz ekip olarak geliriz ve sorunlarınızı çözeriz” diyenleri değil...
“Ben gelirim bütün dertlerinize derman olurum” diyen...
Ve...
Bu durumlarda çok rahat yalan söyleyebilen politikacıyı...
Ya da:
Darbeciyi sevmiştir...
Kimse yokmuş
Hüsmen, Hasibe’yi her gördüğünde yanına gider:
“A be Asibe bu gece geleyim sana” dermiş...
Hasibe de her seferinde:
“Olmaz be ya eerkesçikler evde” diye cevap verirmiş...
Bir gün Hüsmen yine yaklaşmış Hasibe’nin yanına:
“Bu gece bari geleyim be ya çok özledim” demiş...
“Olur be ya” demiş Hasibe “helbette gel; bu gece evde kimsecikler yok...”.
Hüsmen gece gitmiş...
Evin zilini çalmış...
Kapı açılmamış...
Çünkü...
Evde kimse yokmuş...
★
Sadece ekonomide değil...
Fıkra anlatırken bile saçmalayabileceğimi:
Kanıtlamak istedim...