2011 yılında başladığım meslekte en sıra dışı günümü geçirdim.
Görüşlerim yüzünden işten de çıkarıldım daha önce.
Çalıştığım kanal da satıldı.
Tüm yöneticilerimin, çalışma arkadaşlarımın aynı gün bir bir çağrılarak işten çıkarıldıklarına da tanıklık ettim.
Ama dün yaşadığım boşluğu ve acıyı tarif etmeye kelimeler yetmez.
Çalıştığım bir kanal var; ama yok.
Kumandamda yeri belli.
Elim gidiyor, açıyorum.
Karşıma çıkan: Simsiyah bir ekran.
Haber merkezi boş, ışıklar kapalı...
Yıllardır aynı hızla dönen haber trafiği durmuş...
Haberleri yazıp koyduğumuz otomasyon sistemi bir gün öncesinde kalmış.
Adeta zaman donmuş gibi...
Sözcü Televizyonu, İBB’nin seçilmiş başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası Saraçhane’de başlayan gösterilerde konukların polis şiddetini eleştirmesi nedeniyle tarihin en ağır cezalarından birine çarptırıldı.
Gerekçe (iddia): Bu yayınların halkı düşmanlığa tahrik etmesi, toplumda nefret duygularını oluşturması.
Salı gece yarısından itibaren ekran tam 10 gün boyunca karardı.
Mahkemeden gelecek iyi bir haberi bekliyoruz.
Ancak bu süreçte şunu gördüm:
Ekran kararsa da karanlık sadece orada kalmıyor.
Bir ülkenin haber alma hakkı engellenince, sadece bir kanal değil; toplumun vicdanı, muhalefetin sesi, yurttaşın nefesi kesiliyor.
İşte tam da bu yüzden...
Bu sadece bir kanalın kararması değil...
Bu bir hafızanın silinmeye çalışılması.
Bir ülkenin kamusal belleğine yapılan müdahale.
Ve biz şimdi elimizde kalanla, bu yazıyla, bu satırlarla direniyoruz.
Ekranda olamıyorsak, kelimede varız.
Sözümüz kesilse de sesimiz var.
Bir gün döndüğümüzde, o karanlığı bir cümlemizle yırtacağız.
Ve herkes görecek:
Gerçek, bastırıldığında susmaz.
Aksine, bir su gibi çatlak arar kendine.
Er ya da geç bir yol bulur, akar, önüne ne çıkarsa aşar, görünür, konuşur.
Bu ülkenin gündeminde Grok bile çıldırdı!
Sesini çıkaranın başına koca bir balyozla vurulan, tweet atanların gözaltına alındığı, canlı yayın cümlelerinden niyet okunan günlerden geçerken akıl almaz bir olay yaşandı.
X platformunun yapay zeka aracı Grok deyim yerindeyse “çıldırdı”.
Yapılan yeni güncelleme sonrası kontrolden çıktı, kullanıcılara dümdüz küfürler etmeye başladı.
Ve Türkiye yine bir ilke imza atarak dünya tarihine geçti.
Yapay zekaya erişim kısıtlaması getirildi!
Halbuki Grok bir öğrenme modeli.
X’teki milyonlarca paylaşımı tarayıp kendi dilini oluşturuyor.
Atatürk’ün hassas nokta olması da, kullandığı dilin tonu da bizim attığımız tweet’lerden ibaret.
Yani bizim bir aynamız.
Bu yüzden aslında Grok’un krizini sadece teknik bir sorun olarak okuyamayız.
Bu ülkenin ruh halinin, dijital ortamdaki yansımasıydı yaşananlar.
Kendimizi ifade edemediğimiz, söyleyemediklerimizi artık algoritmalar bile taşıyamaz oldu.
Grok, belki de bizim için kontrolden çıktı.
Patlaması, bizim susturulmuşluğumuzun sesi oldu.
Biz bastırdıkça, o taşıyamadı.
Yapay zeka bile isyan etti.
Hatta gece boyu “gözaltına alındığına” dair parodilere konu oldu.
Ama bir kez daha gördük.
Ne yaparsak yapalım... Ne yapılırsa yapılsın...
Gerçekler bir şekilde kendine yol buluyor.
Ya kararan bir ekranda siluetiyle,
ya küfreden bir yapay zekada ironisiyle,
ya da işte bu satırlarda,
ısrarlı ve inatçı bir cümleyle.
Ve evet...
Bahçeli’nin o yıllar önce attığı meşhur tweeti geldi yine aklımıza:
“Hiç mi gülmeyeceğiz? Hiç mi mutlu ve huzurlu bir gün geçirmeyeceğiz?”
Belki bugün değil.
Ama bir gün...
Ekranlar açıldığında.
Gerçekler konuşulduğunda.
Gülmeyeceksek, neye yarar bu kadar direniş?