Gerçekten çok yazık...

Liberal, dinci, Osmanlıcı ya da mandacı etiketli “yazarların”, konu Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e saldırı olunca içine düştükleri sığlık gerçekten çok üzüntü verici... O kadar yazıyorlar, birbirlerinden dipnotlar alıyorlar, bir yığın kaynak gösteriyorlar ama ne yazık ki olmuyor, olamıyor!

Üzerine bastıkları temel çürük olunca, vardıkları her sonuç, ileri sürdükleri her “fikir” yalnızca komik oluyor... Bir mahalle kahvesinde, kendi aralarında oluşturdukları bir “fikir birlikteliği” olarak kalsa tamam, o zaman “yalnızca komik” nitelemesi yeterli olacak, ama öyle de değil. Bu sığ, bu düzeysiz, bu tarih bilincinden kopuk söylemler, iri puntolarla manşetlere çıkarılıp, aynı zevatın köşelerinde iddialı yorumlara dönüşünce nitelik değiştiriyor;

- Trajikomik oluyor!

Mesela, Prof. Şerif Mardin yıllar önce, yaşadığı ABD’den “mahalle baskısı” kavramını ortaya attığında, o güne dek onu yere göğe koyamayanların yazdıklarına göz attım; deyim yerindeyse, tam bir faciaydı!

Prof. Mardin neredeyse yerin dibine sokuluyor, böyle bir baskının asla olmadığı savunuluyor, tam tersine dindarlara(?) büyük baskı yapıldığı iddia ediliyordu...

Aynı kalemler, bir yıl sonra hiç sıkılmadan, yazdıklarının tamamen tersini, yine kocaman iddialarla kaleme almışlardı. Peki, niçin?

- Prof. Mardin söylem değiştirmişti de onun için!..

“Cumhuriyetin öğretmeni mahallenin imamına yenildi!”

Prof. Mardin, tam bir yıl sonra, büyük tartışmalar yaratan “mahalle baskısı” iddiasından vazgeçtiği gibi, Osmanlı’daki cami, imam, Kuran, tekke, külliye ve esnaftan oluşan mahalle kavramını alabildiğine yüceltti. “İyi, doğru ve güzel olan” değerleri yaşatan bu klasik mahalle yerine Cumhuriyet içinde okul, ders kitapları, öğretmen, öğrenci gibi unsurların bulunduğu modern belediyeleri koyarak rakip olmuş ancak başarılı olamamıştı.

Neden olamamıştı?.. Çünkü Osmanlı klasik mahalle sistemi gibi “iyi, doğru ve güzel olan” değerlerimize dair derin bir tanım ortaya koyamamıştı. Bu da “Kemalist Projenin” zaaflarından ve sığlığından kaynaklanıyordu... Böylece sonuçta şu olmuştu:

- Cumhuriyetin öğretmeni mahallenin imamına yenilmişti!

Üstelik, bir yıllık “istihareden” ve tabi üstüne çullanan ağır baskıdan bunaldıktan sonra görüşlerini toptan değiştiren Mardin, “her akşam toplaşıp içki zıkkımlanan ve bunu olmazsa olmaz hayat tarzı sayanlar dışında” mahalle baskısından yakınan insan bulunmadığını da öne sürerek, bir yıl önceki hatasını iyice affettirmişti!

Koca Prof. böylesine 180 derece dönüverince, geçen yıl “mahalle baskısı yoktur” diyen koro, acilen yeni duruma ayak uyduruverdi! Ama bir şeyi gözden kaçırmışlardı; sevgili hocaları şöyle diyordu:

-1950’den beri bu rekabette öğretmen, dolayısıyla Cumhuriyet geride kaldı!..

Kemalistlerin yıllardır savunduğu tezi öne sürmek!

Bak sen şu işe!

Yukarıdaki safsataların dışında, Prof. Mardin aslında tamamen bizim yıllardır söylediğimiz şeyi söyleyivermişti:

- Doğal olarak okkalı bir teşekkürü hak ediyordu!

Biz de Cumhuriyetin daha 46’lardan itibaren, özellikle 50’lerle birlikte baştaki ideallerinden vazgeçmeye başladığını, Kemalist projenin rafa kaldırıldığını, demokrasi adı altında son derece çirkin bir oyunun oynandığını, halkın, özellikle köylünün bilinçli olarak cahil bırakıldığını ve imamın kucağına itildiğini anlatıp, yazmıyor muyduk?

1950’den bu yana sürdürülen, son yıllarda ise göstere göstere uygulanan politika sonucu öğretmenlerin imamlaştırıldığı düzen tesis edilmiştir. Kısacası Prof. Mardin’in ayıla bayıla anlattığı Osmanlı klasik mahalle düzenine geçme aşamasına gelinmiştir!

İşte bu nedenledir ki; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde artık açık açık “flörtün zina demek olduğu, kadının çalışmasının sakıncalı sayıldığı, kadının yanında mahremi olmadan sokağa çıkamayacağı, koku sürmenin edepsizlik olduğu” büyük bir cüretle ilan edilebilmektedir.

Doğrudur, öğretmen imama yenilmiştir ama bunun suçlusu Cumhuriyeti kuran ve yönünü çağdaş dünyaya çeviren devrimciler değil, son 75 yılın her gününü bu geriliğe ve karanlığa hizmet ederek geçiren sağcı-dinci kafadır. Ama yüreğinizi ferah tutun...

-Yurtseverlerin, devrimcilerin gücü bir kez daha karanlığı yenmeye yetecektir...