Cumhur, şiddetini giderek artırıyor. Son olarak belediyelerin en büyük hizmetlerinden biri olan kreşleri kapatmak için talimat verdi. Çocuklarını yaşatamayan ülkede şimdi de onların eğitimlerini, gülüşlerini, oyunlarını engellemek için kolları sıvadı. Öyle bir tepki geldi ki, her zaman olduğu gibi kısa sürede çark etti. En iyi çark etme yöntemi ‘inkar’ olduğu için, “gönderdiğimiz yazı kreşle değil, anaokullarıyla ilgili” deyiverdi. Oysa kapatma yazısında bal gibi de kreş yazıyordu.

İlk değil. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin pandemi günlerinde dayanışma için topladığı parasına bloke uygulamıştı, hem de 2 yıl. Sonra da blokede bulunan 6 milyon 212 bin 511 TL’sine el kondu, İstanbul Defterdarlığı banka hesabına aktarıldı.

Oysa insanlar işlerine gidemiyordu. Birçok çalışan maaşını dahi alamıyordu. 30 Mart - 18 Haziran 2020 tarihleri arasında 6 farklı bankada toplanan yardım paralarının bulunduğu hesaplar, İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla donduruldu. Artarak devam eden dayanışma kampanyasının önü kesildi. İstanbul Valiliği’nden izin alınmaması, karara gerekçe olarak gösterildi. İBB, hesaplarının hukuksuz şekilde dondurulmasını yargıya taşıdı. Belediye Kanunu’nun 15. maddesine göre bağış toplamanın belediyenin yetki ve imtiyazları arasında olduğu hatırlatıldı.

Daha fazlasını sayabiliriz. Cumhur’un CHP’li belediyelere zulmü bitmedi, bitmiyor. Zulüm yaptıkça o belediyeler, o belediye başkanları her sandıkta rakibini daha yüksek oyla yeniyor.

Kreş, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri. İBB Başkan adayı olduğu dönemde şimdiki Çevre Bakanı’nın da vaatleri arasında saydığı kreşler sayesinde kadınlar gönül rahatlığıyla çalışabiliyor. Evlatlarının karnı doyuyor, sosyalleşiyor. Daha fazlasına ihtiyaç varken, kapatmaya çalışmak iktidarın siyasi aklını yitirdiğinin de, yaşananlardan ders almadığının da kanıtı.

Kreşleri kapatmaya çalışan iktidarın nedense aklına tarikat yurtlarını kapatmak gelmiyor. Pardon onlar sivil toplum kuruluşuydu değil mi?

Bu ‘kreşendo’ iktidarın ayağına dolanır, benden söylemesi. Kendilerini ‘dekreşendo’ya davet ediyorum.

Kreşendo: Bir eserin bazı yerlerinde sesin şiddetinin kademeli olarak yükselmesidir. Dekreşendo ise eserin ses şiddetinin azalmasıdır.

YATILIYIM BEN, YEMEK SEÇMEM

Bundan böyle bu köşede politik figürlere sorduğumuz apolitik soruların cevaplarını bulacak, onların farklı yönleriyle tanışacaksınız. İlk konuğumuz CHP Genel Başkanı Özgür Özel.

Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Her sabah güne bir saat sporla başlarım. Bir gün koşarım, bir gün ağırlık çalışırım.

En son hangi kitabı okudunuz?

Hans Rosling’in Factfulness adlı kitabını okudum. Kitap, dünya hakkında yanılmamızın 10 nedenini anlatıyor. Ateş İlyas Başsoy hediye etti. İnsanları ve insanlığı anlama kılavuzu gibi. İnsanlığın el kitabının sıkça yapılan hatalar bölümü.

En son hangi filmi izlediniz?

Bir Cumhuriyet Şarkısı.

En sevdiğiniz ses ne sesi?

Kızımın sesi.

En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Fazıl Say ve Serenad Bağcan’dan İnsan İnsan, Ayta Sözeri ‘Büklüm Büklüm’, Ahmet Kaya ‘İçimde Ölen Biri Var’.

En sevdiğiniz yemek?

Balık çorbası, Şevketi bostan, Manisa kebabı başta olmak üzere her çeşit köfte.

Yıl 1985, 11 yaşındalar. Yatılı okul günlerinde Özgür Özel (sol başta) en yakın arkadaşları Bora, Çağlayan ve Fatih ile. Fatih ile hâlâ her gün görüşüyor. Bora ile her ay, Çağlayan ile her fırsatta.

Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Yok, hiç ayırmam. Yatılıyım ben.

Yatılı ve yatılı olmayan insanı ayıran belirgin özellik?

Güçlüklerle baş etme kapasitesi.

Yağmur mu, güneş mi?

Yağmur

Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar.

İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Bencillik, küstahlık, kibir.

Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Telefonun mucidi Graham Bell’e döner, “Yapma şunu, insanlığı ele geçirecek bu alet” derdim. Kimsede olmasa zararı olmaz. Herkeste olunca bir avantaj da sağlamıyor. Herkesin herkese her an ulaşması ayrı dert. WhatsApp’ı ayrı, sosyal medyası ayrı. Daha az kitap, daha az sohbet, daha az sanat. Annenin babanın zamanından çalıyor. Kızından, eşinden çalıyor seni.

Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Bolca uyurum. Arkadaşlarıma mangal yakarım. Annemlerde aile yemeği yerim.

Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Yine Özgür Özel olmak isterdim. Aynı aile, aynı ilkokul, aynı yatılı okul, aynı arkadaşlar. Yine Manisa. Aksi bir hayata yollasalar rıza göstermem. Ama illa biri olunacaksa, Atatürk’ün yanında ‘çocuk’ diye hitap ettiği en yakınındaki gençlerden biri olmak isterdim. Tarihin en büyük devrimine tanıklık edenlerden biri olmak.

Magazin sever misiniz?

Sevmem, dedikodu sevmem. Yapanı da sevmem ama gerçek insan hikâyelerine bayılırım. Anekdot dinlemeyi ve anlatmayı severim.

Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Yaş önemli değil ama hastalanmadan ölmek isterim. Uykuda mesela.

SPINOZA’NIN RUHUNA LOKMA İLK DEĞİL

İstanbul Heybeliada’da Hollandalı filozof Baruch Spinoza (24 Kasım 1632 - 21 Şubat 1677) için doğum gününde lokma dağıtılmış. Lokmayı dağıtanın da bir beyin cerrahı olduğu öğrenildi. Geçen şubat ayında Spinoza’nın ölüm yıl dönümünde de lokma dağıtılmış kimin dağıttığı öğrenilememişti. 

İlk değil.

Okuyunca hatırlayacaksınız. Tarih 8 Nisan 2022.

Kurtlar Vadisi’nin efsane karakteri Süleyman Çakır (Oktay Kaynarca) dizideki ölümünün 18’inci yılında anılmış, Çakır’ı anmak isteyen sevenleri lokma dağıtmıştı.

Zaten öldüğünde gıyabında cenaze namazı kılınmış, mevlit okutulmuş ve gazeteler aracılığıyla başsağlığı dileklerinde bulunulmuştu.

Gel de bu ülkeyi sevme. Kaç memlekette bir durum komedisi içinde yaşayabilirsiniz ki?

Gonca Vuslateri’nin müthiş performansı

Yönetmenliği her işte yeteneğini konuşturan Hilal Saral’ın yaptığı ‘Leyla’da Gonca Vuslateri müthiş bir performans gösteriyor. Kötülüğün vücut bulmuş hali ‘Nur’ karakteri, çöplükte büyümüş, evladını oraya bırakıp türlü yollardan zengin olmuş, sonra da bıraktığı çocuğunu evlatlık almış bir kadın.

Kötülüğün sebebi, kötülüğün seyri, kötülerin bile yalnız kaldığında akan gözyaşında nasıl da insanlığın izlerini taşıdığı… Her çarşamba akşamı ‘acaba bu hafta bizi nerede güldürüp, nerede ağlatacak’ diye merakla bekliyorum. Kocaman bir alkış.