-Adıyaman’ı üç gün boyunca kaderine terk ettiler!
Bir televizyon muhabiri canlı yayın yaparken mikronu alan sağlık çalışanı “Yolda yürürken ‘imdat yardım edin’ çığlıklarını duyduk, kulaklarımızı kapattık. Ne yapabilirdik başka” dedikten sonra dehşetin boyutunu şöyle özetliyordu:
-İnsanlar burada soğuktan dondular, soğuktan, açlıktan öldüler!
Adıyaman’a bir tane milletvekilinin, üst düzey yöneticinin gelmediğini anlatan sağlık çalışanı etrafı çevreleyen yıkıntıları göstererek şöyle diyordu:
-Bu kolonların, bu çimentoların altında hepimizin kanı var. Tüm Türkiye’nin kanı var.... Tüm üst düzey yöneticilerin , hepsinin kanı var!. Hani nerede kriz yönetimi? Hepsi öldü, çocukların hepsi ölü. Uyan artık Türkiye, uyan!
Söyledikleri çok acı, çok ağır, yürek yakıcıydı... Ancak bir çağrısı vardı ki, tam anlamıyla bir isyan haliydi:
-Cumhurbaşkanı, gelsin bakalım, gelsin yüzü yetiyorsa!
Konuşana, isyan edene soruşturma!
Cumhurbaşkanı gelmedi o gün Adıyaman’a ancak aynı akşam polis geldi sağlık çalışanının kapısına!
Polis, sağlık çalışanına tutanak imzalatmak istedi. Bunun üzerine sağlık çalışanı da tutanağa “Benim gazeteciye anlattıklarım, söylediklerim suç değildir” şerhi düşerek imza attı. Sağlıkçıların Sendikası SES’in avukatı, savcılığın muhtemelen soruşturma açacağını açıkladı...
Peki ne olacak? Avukat Kamil Tekin Sürek’in anlattığına göre, şimdilik polis tespit yapmıştı. Yoğunluktan dolayı ifade sonradan savcılık tarafından alınacaktı. Diğer bir deyişle, “istim arkadan gelecekti!”
İktidar bu konuda maharet sahibi tabii, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla soruşturmaya uğrayan yurttaş sayısı 200 bin rakamını çoktan geride bıraktı!
Biliyorsunuz, 36 bini aşkın can gitti; yukarıdan en aşağıya kadar bir kişi bile istifa etmedi! Deprem esnasında ilk 48 saat ne yapacağını bilemeyen iktidar, önce yandaş medya aracılığı ile “asrın felaketi” algısını yerleştirmek için uğraş verdi. Bu enerjiyi, ekipleri, iş makinalarını bir an önce bölgeye göndermek için harcasa olmaz mıydı” diye bir soru gelebilir aklınıza, benim de geldi doğrusu!
Yabancı kurtarma ekipleri de gayet hızlı hareket edip geldikleri ülkemizde uzun süre deprem bölgesine ulaşmanın yolunu bulamadılar. Ehh, kendi ekiplerini bile organize edemeyen bir anlayışın, yabancıları koordine etmesi hiç beklenemezdi haliyle!
Zaten, bir bölümü de enkazların önüne iş makinaları getirilince, “Biz bu duruma ortak olamayız” diye ülkelerine döndüler ve zehir zemberek açıklamalar yapıp “Daha çok insan kurtarılabilirdi” iddiasında bulundular...
Sahi, 10. günde bile insanlar enkazdan sağ çıkarken kurtarma çalışmaları niçin sona erdirilip iş makinaları devreye sokuldu?
-Arkanızdan kovalayan mı vardı?
Deprem vergileri nerede?
1999 depreminden sonra zamanın hükümeti, belirli bir süre için “Deprem Vergisi” uygulamasına gitti...
İktidarı devralan AKP, bu verginin adını “Özel İletişim Vergisi” olarak değiştirdi. “Belirli süre” ise “sürekli süre” haline getirildi. 23 yılda 88 milyar TL vergi toplandı. Deprem için toplanan vergi bu süreçte yani 1999-2012 arasında yüzde 12 getirisi olan devlet tahvili bazlı değerlendirilmesi durumunda bugünkü değeri 160 milyar TL’ye, diğer bir hesaplamayla 37 milyar dolara ulaşacaktı...
Ne güzel değil mi? Güzel de, paranın nerede olduğu ya da nereye gittiği meçhul, iyi mi! Uzmanlara göre vergiler genel bütçeye eklendi, geçiş garantilerine, şatafatlı törenlere harcandı. Şayet böyleyse yanıtı kolay:
-İtibardan tasarruf olmaz!
Amaaan, biz de ne kadar çok soruyoruz. Mesela Özel Tüketim vergisi ile Özel İletişim Vergisi’nin birlikte hesaplanması durumunda ortaya çıkan miktar dudak uçuklatacak cinsten:
-675 milyar dolar!
CHP milletvekili Özgür Karabat “Nerede bu para” diye yırtınıyor ancak bir yanıt yok! “Peşinizi bırakmayacağız” diye konuşuyor, yine yanıt yok!
Neyse ki, “Türkiye tek yürek” sloganıyla, tüm televizyon ve radyoların ortak katılımıyla bağış kampanyası düzenlendi de ferahladık... Bol bol da gözyaşı döktük...
Mesela Merkez Bankası, 30 milyar TL bağışlayarak kampanyanın şampiyonu oldu. İnsan düşünmeden edemiyor, kasası ekside olan banka bu parayı nereden buldu? Uzmanına sordum; “Ya eksiye eklenecek ya da para basılacak” dedi! Yani sonuçta yine biz ödeyeceğiz bu parayı demeye getirdi!
Üç kamu bankası Ziraat, Vakıflar ve Halk da toplamda 39 milyar TL bağış yaptı. Daha geçen yıl Merkez Bankası’nın kapısına dizilip sermaye istemişler, her birine 20 milyar ödenmişti. Demek ki düze çıkmışlar!
Diğer büyük bağışlarla 90 milyara yakın bağış toplandı. Geriye kalan 25 milyarı da cefakar halkımız bağışladı...
-Hiç olmazsa bu kez tamamı depremzedelere harcansa ne güzel olur dedim...
Cumhurbaşkanı teminat verdi, sevinçten ağladım...