Yazımın başlığını okuyan Marksistler kim bilir ne biçim öfkelenmişlerdir...

“Bu da lâf mı yani?..”.

“Bu geri zekâlı (Ben oluyorum) liberal demokrat sosyalist uydurmasından sonra şimdi bir de Erdoğan’ı Marksist yaptı; hadi oradan be ahmak...”.

Canlarım...

Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi “Marksist” yapan ben değilim...

Karl Marks’ın şartlara göre fikir ve elem değiştirmesi ile...

Erdoğan ve Bahçeli’nin şartlara göre fikir ve tavır değiştirmesi aynı...

Yani canlarım...

Hem Erdoğan hem de Bahçeli “tam” değil:

“Kısmî Marksist” iki siyasî şef...

Ne demek istediğimi dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım...

Bilinir ve kabul edilir ki Karl Marks ilk dönemlerinde şöyle düşünüyordu:

“Tarihin sonunu determinist sistem değil insanın özgür iradesi getirecek...”.

Bu demekti ki:

Ekonomi bilimi, insanın özgür iradesiyle yönetilebilirdi...

İnsan iradesi, piyasa ekonomisinin dışında:

“Nedensellik” ilkesine dayanmadan da...

Toplumun refahını sağlayabilir...

Gelir dağılımında eşitlik gerçekleştirilebilirdi...

Bunun için gerekli olan:

Halkların, ezilen ve horlanan alt sınıfların:

Devrim yapabilme yetenekleriydi...

Gelin görün ki...

1848 devrimlerinin...

Güçlü burjuva ve hatta saraylar tarafından bastırılması sonucu Marks bu defa:

“Determinist” oldu...

Evrendeki her olgu:

Sebep ve sonuç ilişkisinin sonucuydu...

Hiçbir sonuç sebepsiz gerçekleşemezdi...

Ve her sonuç:

Bir sonraki sonucun sebebiydi...

Tabii ki Marksistler değil...

Ama...

Ben buna günümüzde:

“Faydacılık” diyorum...

Yani...

Ve eğer...

Özgür irade bir şeyi değiştirebiliyor...

Ya da...

Değişimini engelliyorsa...

Veya...

Özgür irade hiçbir şeyi değiştiremediği gibi...

Değişimi engelleme gücüne de sahip değilse:

Kimin umurunda?..

Önemli olan...

Özgür iradenin varlığı...

Ya da:

Nedensellik değil...

Mühim olan:

Özgür irade ya da nedenselliğin...

Kişinin (Devletin, kurumun, sistemin):

İşine yarayıp yaramadığı...

Nitekim 1848 devrimlerine kadar iradeciliği kullanan Marks...

1848-1871 arasında determinizmi kullanmış...

1871’den sonra yönünü yeniden:

Özgür iradeciliğe çevirmiştir...

Erdoğan ve Bahçeli’ye gelince...

“Kısmî Müridi” oldukları Karl Marks’ın yolundan gidiyorlar...

“Demokratik” görünmek işlerine geliyorsa “demokrat...”.

“Baskıcı” görünmek işlerine geliyorsa “baskıcı...”.

“Çoğunlukçu” model işlerine geliyorsa “çoğunlukçu...”.

“Çoğulcu” sistem yarıyorsa işlerine:

“Çoğulcu...”.

Yiyen de yiyor...

Günün sözü

“İradesiz akıl bir işe yaramadığı gibi, akılsız irade de bir işe yaramaz...”.

Yevtuşenko

İŞLERİNE GELİYOR...

Erdoğan, “tek adam olmak” hevesi yüzünden:

“%50+1 kişi” cenderesine girmeyi kabul etti...

Çünkü...

Erdoğan için...

Sistemin ne olduğu değil:

İşine yarayıp yaramayacağı önemliydi...

Bahçeli’nin “%50+1 kişi” şartıyla “başkan” olabilmesi şartını o gün:

İşine yaradığı için kabul etti...

Önümüzdeki yıllarda ise:

“Basit çoğunluk” işine geliyor...

Çünkü...

Ve artık...

Mevcut siyasi partilerden birine mahkûm olmak istemiyor...

Hele...

Muhtaç olduğu partinin MHP olması:

Hiç işine gelmiyor...

Çünkü...

MHP ve Bahçeli:

Küresel piyasalarda (Siyasî, iktisadî ve askerî) pranga...

MHP ise elini taşın altına sokmadan iktidar olmanın...

Ne kadar tatlı ve kârlı olduğunu...

Son 6 yıldır:

Yaşayarak öğrendi...

Bunun için ise “%50+1 kişi” modeli şart...

Aksi halde...

Erdoğan’ın kendisine ihtiyacı kalmayacak...

İşte bu şartlarda Bahçeli, Erdoğan’a “saygısızlık etmeden” şöyle dedi:

“Sayın Cumhurbaşkanımızla diyaloğumuz hasbidir, harbidir, haysiyetlidir. Hak severlik üzerinedir. Hiç kimse de aramıza giremeyecektir. Bu ittifakın bozulmasına geçit vermeyeceğiz...”.

Dedim ya...

Tıpkı Karl Marks gibiler...

İşlerine gelirse:

“Özgür iradeci...”.

İşlerine gelirse:

“Determinist...”.

Aslında ikisi de bu oranın değiştirilemeyeceğini biliyor...

Ama...

Bunu tartıştırmak bile şu anda:

İşlerine geliyor...

Uyanıklar...

NASIL OLACAK?

Rahmi Koç:

“Devlette 5,5 milyon kişi çalışıyor, diyorlar. Buna askerler dahil değil. Bu devlet 2 milyon kişiyle de döner...”.

Beyefendi...

Devlet 2 milyon kişiyle dönmesine döner de...

Politikacılar yatırım yapmadan...

Ve...

Yapılmasına imkân sağlamadan:

İstihdamı nasıl artıracak?..

Seçmenden nasıl:

Oy isteyecek...

Silah satın alımını kimler için yapacak?..

İlahi Rahmi Bey?..

Bilmezmiş gibi yapmayın...

KURUSIKI ATMA...

Akşener:

“Bunlara (Oteli olan polis müdürlerinin otellerinde fuhuş yapılmasına ve öksüz kızların çalıştırılmasına) karşı olduğumuz için bunlara göz yummadığımız için İYİ Parti’ye psikolojik harp uyguluyorlar. Ama karşılarında rahmetli Teoman Koman’ın talebesi var...”.

Meral Hanım...

Senin karşında da...

İçişleri eski bakanlarından ve...

Senin İçişleri Bakanlığın döneminde ise Müsteşarın olan rahmetli Teoman Ünüsan’ın:

En yakın dostları var...

Ben varım...

Bizler varız...

Yeme bizi...

Kurusıkı atma...

DÜNÜN X’İ

CEM TOKER

@tokcem

Erdoğan’ın gücü burada!!!!

Tek cümleyle gündemi değiştirip, ekonomik sefaleti de unutturuyor, enflasyonu da anayasa ihlalini de, ayyuka çıkmış yolsuzlukları da...

Tüm kanallarda 50+1..

Bu kadar yetkili tek adam CB’nı, belki de %20-25-30 halk desteği ile mi seçeceğiz?

Saçmalık!!!

NE ANLARIM KOMEDİDEN

Ava Gardner 15 yaşında ve sete annesiyle gidiyor...

İlk filmindeki ilk sahne son derece basit...

Ava, Kızılderili kız kıyafeti giymiş...

Yine Kızılderili kıyafeti giymiş bir oyuncu atla gelecek...

Ava’yı bileğinden kavrayıp atın terkisine alacak...

Ve “motor!..”.

Kızılderili kıyafetli oyuncu atıyla gelmiş...

Genç oyuncuyu bileğinden kavrayıp atın üstüne almış...

Kameranın önünden dörtnala geçmişler, sahne bitmiş...

Annesi kızına, atla hızlı gitmenin tehlikeli olup olmadığını sormuş...

Ava cevap vermiş:

“Hiç tehlikeli değildi anne, Kızılderili’ye arkasından sarıldım, eyerin sapından sıkıca tuttum...”.

Annesinin yüzü sararmış...

“İyi ama kızım” demiş “at eyersizdi...”.

Yunan komedyen, fıkra bitince şöyle dedi:

“Milletçe bindiğimiz atın eğersiz olduğunu, sıkıca sarıldığımız şeyin eyerin sapı olmadığını bakalım ne zaman anlayacağız?..”.

Amman ha...

Fıkrayı anlatan ve sonunda yorumu yapan ben değilim...

Yunan bir komedyen...

Ben ne anlarım komediden...

MEDENİYETSİZLİK NEDİR?

Hakan Ural demiş ki:

“Biri bana batı medeniyeti, batı adaleti falan derse Osmanlı tokadıyla bir vuruşta onun boynunu kırmazsam Kur’an çarpsın...”.

Medeniyet:

“Tek bir şey söyleyeceğim, artık ‘kahrolsun Trump’ değil, Trump’ı S.tir et...” diyen aktör Robert De Niro’nun...

Küfrün muhatabı Başkan (Trump) tarafından savcılıklara şikâyet edilmemesi...

Ya da...

Yalaka bir savcının soruşturma başlatmamasıdır...

Bir yazarın bir ülkenin cumhurbaşkanı için:

“Dondurmayı yalayarak yedi” dediği iddiasıyla yargılanması...

Ve daha da kötüsü:

1 yıl 20 gün hapse mahkûm edilmesiyse:

Hem medeniyetsizliktir...

Hem vicdansızlık (Adalet duygusunun yokluğu...).