İngilizler demokrasiyi:

“Farklı çıkar gruplarının özgür ve eşit yarışmalar sonucu ülkeyi yönetebilme yetkisi aldıkları rejim” olarak tanımlıyor...

David Truman için çıkar grubu:

“Toplum içindeki diğer gruplar üzerinde etkili olan ve belirli tutumları paylaşan gruptur...”.

Mancur Lloyd Olson’a göre ise:

Çıkar gruplarının sayısı ne kadar fazla ise...

Ekonomik büyüme hızı o kadar yavaştır...

Zira...

Çıkar grupları kendi menfaatlerine hizmet edecek davranış ve eylemlerde bulunurlar...

Ve... 

Sonuçta bu bencillikleri:

Toplumsal refahın maksimize edilmesini yavaşlatır...

Olson haklı ancak az gelişmiş ülkeler için haklı...

Zira...

Gelişmiş ülkelerde farklı çıkar grupları birbirleriyle:

İletişim kurar...

Yardımlaşırlar...

Anlaşmazlık ya da taraflardan birinin hakkından fazla aldığı...

Ya da... 

Haddini aştığı durumlarda:

Uzlaşırlar...

Ve...

Ülkenin ortak kaynaklarını adil bir şekilde paylaşırlar...

Gelişmiş ülkelerde birer çıkar grubu olan siyasi partiler ve sendikalar (İşçi ve işveren sendikası fark etmez):

Hadlerini de haklarını da bilerek uzlaşırlar...

Az gelişmiş ülkelerin sendikalarında ise yerleşik bir kanaat var...

Büyük sermeye yani milyarderler:

Memleketi batıracak kadar aç gözlüdürler...

Oysa...

Aynı az gelişmiş ülkelerde işçi sendikaları da en az sermaye ya da milyarderler kadar bencildir...

Ülkenin iktisadi büyümesinde aç gözlü milyarderlerin olumsuz etkisi ne kadar fazlaysa...

Fonksiyonel maaş yerine yüksek maaş talebinden başka hiçbir şey bilmeyen sendikalar da...

En az onlar kadar sorumludur... 

Doğrusu ne?.. 

Doğrusu: 

Sermaye ve emeğin karşılıklı olarak haklarını da hadlerini de bilerek uzlaşmalarıdır... 

Ancak:

Bu bir kültürdür...

Ve lâkin:

Bilhassa Ortadoğu ve Anadolu’da bu kültür gelişmemiştir...

Sözümün özü canlarım...

Gelişmiş olmak demek:

Hakkını da...

Haddini de:

Bilmek demek...

Yani...

Biz Türk Müslümanlarında olmayan bir değerler silsilesi demek...

Yakışmış adama

Ramiz Hoca minberde Cuma vaazı veriyordu:

“Görürüm karılarnız çok süslenirler... Süleyin onlara o kaaa süslenmesinler, günaftır, ceennem kazanının altında odun olurlar...”.

Cemaatin içindeki Hüsmen, Ramiz’in sözünü kesti:

Te be Ramiz oca; senin karı bizimkilerden taa çok süslenir a...”.

Ramiz sağ eliyle sakalını sıvazladı:

“Süslenir süslenir ama yakışır aspaya be yaaa...”.

Cem Ceminay, gördüğünüz fotoğrafa şu yorumu yaptı:

“Başkası yapsa magandaya bak derler ama David Beckham Paris Moda Haftas’ında açık terlik üstü beyaz çorap giydiğinde “zarafet demişler” yakında trend olursa şaşırmayın...

Tamam şaşırmayız tabii ama...

Kabul edin ki:

Yakışmış adama...

Teşekkürler Üstat...

Mahfi Eğilmez diyor ki:

Türkiye’de burjuva sanılanların çoğu kamu kesiminden beslenen büyük esnaftır. 

Burjuva, kendi çıkarının ötesinde ülke çıkarını kollayacak olgunluk düzeyine ulaşmış bir sınıfın temsilcisidir. 

Büyük esnaf ise kendi çıkarını her şeyin önünde tutar. 

Türkiye’de işçilerin yalnızca yüzde 14’ü sendikalıdır. 

İşçilerin ülke sorunlarına katılma, tartışma, katkıda bulunmaları sendikalar aracılığıyla olur. 

İşçi sınıfının yüzde 85’den fazlasının sendikasız olması ülke sorunlarına katkı yapamamaları sonucunu doğuruyor.

Burjuvazinin oluşmadığı, işçi sınıfının sendikalaşamadığı bir ülkede demokrasi gelişmez.

Ben de bu harika durum tespitinin altına şunları yazdım:

Çünkü burjuva eğitimlidir, görgülüdür... 

Kasabalı esnaf ise: 

Bencil hesapçıdır, cahildir... 

Tebrikler Mahfi Bey, kalbiniz aklınızla birlikte çalışıyor...

Canlarım...

Gelişmiş ülke aydınları halk dalkavukluğu yapmaz...

Kendisi burjuva olmasa da...

Burjuvasız bir ekonominin neden demokrasi olamayacağını bilir...

Ve... 

Burjuvanın çıkarları için değil...

Burjuvazinin oluşması için çabalar...

Bu: 

Akıl ve yürek ortaklığı ürünü durum tespitiniz için tebrikler Üstat...

Ve...

Gerçek aydınlar adına teşekkürler...

Unutmadan: Keman çalan burjuva Nejat Eczacıbaşı mı?..

Başka şey çalan kasabalı büyük esnaf Cengiz mi?..

İnsanlığın derdi

Adalet duygumun kokuşmasına izin vermektense...

Müfterilerle mücadele etmeyi: 

Yeğlerim... 

Çünkü...

Ömrüm: 

Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine çıkabilmek için...

Yozluk ve yobazlıkla mücadele ederek geçti...

AİHM kararlarını birilerini korumak için değil...

Hukuk ahlâkından vazgeçmemek için destekliyorum...

Kişilerle derdim de yok...

Kişilere aşkım da yok...

Ama...

Adaletsizlik...

Hukuksuzluk...

Sadece benim değil:

Tüm insanlığın derdi...

Daha net anlarız

Hareket edebilmek...

Bir fonksiyon icra edebilmek için:

En azından bir at...

Ve bir de...

Araba gerekir...

Ancak...

Atları arabanın önüne değil arkasına koşarsanız:

İki potansiyel de hiçbir işe yaramaz...

Türkiye için “araba...”.

Siyasetçi için de “at” metaforunu kullanırsak...

Arabanın neden ileri gitmediğini:

Daha net anlarız...

İyi geldi

Haber şöyle:

Pablo Larraín yeni projeye imza atıyor. 

Pablo Larraín biyografisi olan ve Dünya’nın en iyi opera sanatçısı olarak gösterilen Maria Callas’ın hayatını anlatan “Maria” filminde Angelina Jolie ve Haluk Bilginer başrolü paylaşacak.

Harika bir haber...

Hele Altın Portakal skandalından sonra...

Çok iyi geldi...

Ben kâhin değilim...

Liberal demokrat sosyalistim ya...

Haliyle şöyle bir soruya sık sık muhatap oluyorum:

“Bir insan hem liberal hem sosyalist olabilir mi?..”.

SZC TV’de beni ilk kez gören kimi sosyal medya izleyicilerim bu defa da şu iki soruyu göndermişler:

“Kapitalizm öldü mü?..”.

“Türkiye ekonomisi ne zaman çökecek?..”.

Daha önce de:

“Bir insan hem liberal hem sosyalist olabilir mi?” sorusuna cevap verdim...

Bir kez daha hatırlatayım...

Liberal kişi: 

Ekonomide de özgürlükçüdür...

Bilimde de özgürlükçüdür...

Dinde de özgürlükçüdür...

Siyasette de özgürlükçüdür...

Yaşamın her yönünde özgürlükçüdür...

Sosyalist olmak ise...

Gelir paylaşımında adaletli olunmasını (En az eşitsizlik) talep etmektir...

“Kapitalizm öldü mü?” sorusuna gelince...

Joseph Schumpeter bu soruya 80 yıl kadar önce:

“Ölmedi ama bu uygulamalarla ölecek” demişti...

O sözü söylemesinin üzerinden 80 yıl geçti...

Ve...

Henüz ölmedi Kapitalizm...

Ne zaman öleceğini söylemek de mümkün değil...

Ancak...

Şu kadarını söylemeliyim ki:

Kapitalizmle ilgili elimizdeki bulgular ve tahlil sonuçları:

Hastalığın son aşamasına gelindiğini gösteriyor...

İyiymiş gibi yapılan propagandalar ise...

Ölümünün çok yaklaştığına işaret ediyor...

Türkiye ekonomisinin ne zaman çökeceğine gelince...

Bu soru da:

Kapitalizmin ne zaman öleceğine ilişkin soru gibi... 

Türkiye ekonomisinin yoğun bakımda olduğunu söylemek:

Bilimsel verilerle mümkün...

Ama... 

Ne zaman öleceğini söylemek kehanettir... 

Ben kâhin değilim...

Günün sözü

“Dünya menfaatleri için iyilik edenlerin iyilikleri, avcının kuşlara yem atması gibidir...”.

Laedri