19 Mart Çarşamba sabahı telefonlarımıza art arda yağan bildirimlerin sesiyle uyandık biz gazeteciler. Daha gün doğmadan İstanbul’un seçilmiş büyükşehir belediye başkanının evine polislerin girdiğini, arama yapıldığını aktarıyordu muhabir arkadaşlarımız. Bir süre ne olduğunu kavramaya çalışan boş gözlerle ekrana baktığımı hatırlıyorum. Sonrası zaten malum... Her birimiz, haber merkezine nasıl koşturduk, nasıl “ışınlandık”, bugün bile anlatmak zor.
★★★
Aradan tam 6 ay geçti.
Dün, Ekrem İmamoğlu’nun “Kendimi milletime emanet ediyorum” diyerek paylaştığı videonun ardından gözaltına alınışının 180. günüydü. O günden bu yana, iki ayrı suçlamadan ötürü tutuklu. Hala iddianamesi yok. Hala tam olarak neyle suçlandığını bilmiyoruz.
Bu süre zarfında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne 9 dalga halinde “yolsuzluk” operasyonu yapıldı. Bir yandan çözüm süreci devam ederken; diğer yandan Kent Uzlaşısı nedeniyle “terör” soruşturması açıldı.
Aziz İhsan Aktaş’ın itiraflarıyla başlayan bir başka dosya da ilerliyor.
Paralelinde Beykoz, Bayrampaşa, Antalya belediyelerine de ayrı ayrı soruşturmalar açılmış durumda.
★★★
Yazıyı hazırlarken, bu operasyonları ilk günden bu yana yakından takip eden muhabirimiz Muratcan Altuntoprak’la uzun uzun konuştuk.
Notlarını derleyip toparladı.
Ama öyle bir noktadayız ki: Ne tutuklu sayısı belli, ne gözaltı sonrası tahliye edilenlerin.
Soruşturmalar gizlilik kararlarıyla yürütülüyor.
Haberler birbiriyle örtüşmüyor.
Çünkü çoğu zaman süreç iktidara yakın medyanın satır aralarından takip edilmeye çalışılıyor.
★★★
Şu an bildiğimiz kadarıyla 12’si İstanbul’da, 17 CHP’li belediye başkanı tutuklu.
Yüzlerce bürokrat hakkında işlem yapıldı. Yalnızca yolsuzluk dosyasında 375 şüpheli, 123 tutuklu var.
Bu sürecin savunma ayağını koordine eden İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan bile tutuklu...
6 ayda 42 kişi etkin pişmanlıktan yararlandı.
CHP, 55 kez “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” dedi, miting düzenledi.
Türkiye meydanlarda birleşti.
On binler “Hak, hukuk, adalet” diye ses yükseltti.
6 ayda çok şey değişti ülkede.
Ama en çok değişen, toplumun ruh hali oldu.
Korku ile umut, öfke ile inat aynı anda iç içe geçti.
Bir yandan “acaba sıra kime gelecek” kaygısı; diğer yanda “bu düzen böyle gitmez” inancı...
6 ay boyunca her gün yeni bir dosya, yeni bir operasyon manşetlere düştü.
Ama 6 aydır cevapsız kalan temel soru hala karşımızda: İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı neyle suçlanıyor?
İddianamesiz geçen bu 180 gün, sadece bir kişinin özgürlüğünden değil, hepimizin hukuk güvencesinden eksiltti.
Çünkü mesele sadece bir siyasetçinin davası değil; bütün bir demokratik düzenin meşruiyetine dönüştü.
Bu 6 ay, siyasetten çok hukuk devleti tartışmasını büyüttü.
Dolayısıyla bilanço çıkarılırken sadece gözaltı ve tutuklama sayıları değil, meydanlarda yükselen sloganlar da yazılmalı.
Çünkü tarihe not düşerken, rakamların ötesinde geriye kalan en net şey, sokaklarda yankılanan o 3 kelime oldu: Hak, hukuk, adalet.
İç cephe, dış cephe yeni cepheler...
Son haftalarda siyasetin ortak kelimesi “cephe.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki: İç cephe kuvvetlendirilmeli.
CHP’nin eski Genel Başkanı Kılıçdaroğlu aynı kavramı başka bir bağlamda söylüyor: İç cephe güçlenmeli; ama hukukla, adaletle, demokrasiyle.
MHP Genel Başkanı Bahçeli ise farklı bir yerden ses veriyor: Tehdit büyüdü, dış cepheyi yenileyelim.
Aynı ülkenin üç farklı lideri, üç farklı ton.
Ama hepsi aynı ihtiyaca işaret ediyor: Belirsizlik zamanında dayanışma arayışı.
İç cephe kavramı Erdoğan için milli birlik, devletin yanında saf tutmak.
Kılıçdaroğlu için toplumsal mutabakat, çoğulculuk içinde beraber durmak.
Bahçeli içinse mesele artık içeriden çıkmış durumda.
O, dışarıda yeni bir blok öneriyor: Türkiye–Rusya–Çin.
Bir taraf güvenlik için birlik çağrısı yapıyor.
Diğer taraf özgürlük için.
Bahçeli ise meydanı büyütüyor; Gazze’den başlayıp dünya düzenine uzanan bir cephe açıyor.
Türkiye’nin önündeki soru şu: Önce içeride mi güçleneceğiz?
Yoksa dışarıda yeni ortaklıklar mı kuracağız?
Belki de ikisi birden...
Ama kesin olan tek şey var: “Cephe” kavramı, siyasetçilerin diliyle hayatımıza yeniden girdi.
Ve bu kavram, bundan sonra daha çok tartışılacak.