SÖZCÜ’den Özgür Cebe kardeşimiz haberleştirmiş: Diyarbakır’ın Lice ilçesi Jandarma Komutanı Binbaşı Çağlar Sakinci, Yüzbaşı Selim Oğul ve Astsubay Hasan Uçar’ın da aralarında bulunduğu 24 kişi hakkında dava açılmış...
Suçlama PKK’ya finans sağlayan uyuşturucu baronlarıyla iş birliği yaparak operasyonları engellemekmiş...
Sanıklar için 20’şer yıl hapis cezası isteniyormuş...
Sapla saman karışırsa...
Ateşle barut barışırsa...
Dünün eli kanlı katili “kurucu önder” ilan edilip Meclis’e davet edilirse...
Görevi terör örgütüyle mücadele etmek olan askerin, polisin; terör örgütüyle işbirliği yapıp uyuşturucu kaçırması çok mu şaşırtıcı olur?
★★★
Kim ne derse desin; ihaneti damarlarımızda hissettiğimiz şu günlerde ihtiyacımız olan tek şey güven duygusudur...
Hakime güvenemiyorsak, savcıya güvenemiyorsak, yasaya, anayasa güvenmiyorsak...
Meclis’teki vekile...
Karısını öldüren, çocuğuna işkence eden asile...
Açıklanan seçim sonuçlarına...
Tutulan istatistiklere...
Hizmet aldığımız hastanelere, pastanelere ...
Yediğimiz ete, içtiğimiz suya güvenemiyorsak...
Seçtiğimiz belediyeciye...
İlimizi yöneten valiye...
Çocuğumuza ders veren öğretmene...
Diploma iptal eden kurul üyesinin diplomasına...
Öğrencilerin girdiği sınava...
İmamın dediğine...
Şoförün ehliyetine...
Okuduğumuz gazeteye...
İzlediğimiz televizyona...
Depremde, yangında, selde tek işi ölü sayılarını açıklamak olan bakanlara güvenemiyorsak...
Suç bizim mi?
Bu güvensizlik ortamını yaratanların...
Bundan nemalananların...
Ve elbette seyirci kalan en tepedeki siyasetçinin hiç mi suçu yok?
★★★
Atalar boşuna söylememiş:
Ön teker nereye götürürse, arka teker oraya gider...
Ön teker sırf Cumhurbaşkanı’nı yeniden seçtirmek için yoldan çıkıp PKK’nın eli kanlı katilleriyle pazarlığa tutuşursa...
Bir binbaşı, bir yüzbaşı, bir astsubay da örgütün değirmenine su taşır!
“Ben mi kurtaracağım ulan vatanı? Bir ben miyim enayi” duygusu her kademedeki bireyin yaşam felsefesi olur.
İşte; yaşadığımız durum tam da budur.
★★★
Dedim ya... Bu kokuşmuş düzeni değiştirmek için ihtiyacımız olan tek şey güven duygusudur...
Lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün:
Şu ateşten günlerde güvendiğiniz tek kurum kaldı mı?
Sizi bilmem ama... Milyonlarca insan o güveni, gerçekleri bağıra bağıra söyleyen genç bir ekibin yönettiği CHP’de buluyor...
Bu yüzden 30 Mart’tan bu yana CHP mitingleri dolup taşıyor!
CHP bu sayede yükseliyor; AKP bu yüzden eriyor...
Yokluğu aranmıyor!
Bir gazeteci hakkında daha “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla dava açıldı.
Bu gazetecinin adı, Fatoş Erdoğan...
Suçu CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde yaşanan polis müdahalesini görüntüleyip X hesabından paylaşmak ve “Bugünkü polis müdahalesinden ÜÇ plastik top mermi morluğuyla eve döndüm! Saçlarım gaz içinde! İki günlük CHP İstanbul İl Başkanlığı direniş haber takibinden bana kalan da bu oldu” demek...
Savcılar haklı:
Bu iğneleyici üslup yerine, “Ay bugün sevgili polisimiz bana üç plastik mermi hediye etti. Ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz...
Hele hele bir polis arkadaşımızın, kuruyan saçlarıma biber gazıyla masaj yapması ne kadar nazik bir davranıştı. Kendisine çok teşekkür ediyorum” deseydi; halkı bölmüş olmazdı...
★★★
Ne diyeyim; Aziz Nesin... Öyle savcılarımız var ki; yokluğunu aramıyoruz!
Eski, ölmüş ama!
Olası bir mutlak butlan kararından sonra tekrar CHP’nin başına geçeceği söylenen ve bu konuda sessizliğini koruyan Kemal Kılıçdaroğlu, T-24 isimli internet sitesi için bir köşe yazısı yazmış...
“Yeni dünya düzenine doğru” başlıklı yazısına, Antonio Gramsci’nin “eskinin öldüğü ama yeninin henüz doğmadığı” sözüyle başlamış...
Sonra da CHP’den tek satır bile etmeden küreselleşme dalgalarına ilişkin görüşlerini aktarmış...
Ben bu sözü günlük politikaya uyarlayayım:
Madem Kılıçdaroğlu eskinin öldüğünü kabulleniyor; o zaman yeniyi rahat bıraksın da o da huzur içinde doğsun!
GÜNÜN SORUSU
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar dönüşünde “uçak gazetecileri”ne bir açıklama yapmış ve CHP’yle ilgili davaların hiçbir yerinde olmadıklarını söylemiş...
Sorum kendisine:
Şaka yapıyorsunuz değil mi?