Sonunda 4 Kasım’a ulaştık...

Yarın CHP’de dananın kuyruğu kopacak... Sular durulacak, ortalık yatışacak mı? Tabii ki hayır! Anında, yerel seçim sonrası hesaplar yapılmaya başlanacak. Küskün taraf özellikle büyük kentlerde özverili bir çalışmaya girişecek mi? Yine hayır! Kendi adayını gömmeye çalışmasın yeter de artar bile...

- Tipik CHP yönetim-parti içi muhalefet tarzı!

CHP, Deniz Baykal’ın kaset komplosuyla gönderilmesinin ardından yaklaşık 15 yıldır giderek artan bir ivmeyle “sağcılaşan” bir parti olarak yoluna devam etti... Partinin Atatürkçü, yurtsever, ilerici isimleri, sudan bahanelerle ya atıldı ya da ayrılmaya zorlandı... Onların yerini alanlar ise bırakın partinin kurucu felsefesini, amblemini, o amblemin içerdiği felsefeyi dahi hazmedemeyecek kıratta isimlerdi!

15 yıllık bu dönemin başlıca sorumlusu, 2019’daki seçimleri ayırarak söylüyorum, Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çevresiydi... 2011’den, 2023’e hiçbir genel seçimi, referandumu, yerel seçimi kazanamadı! AKP’nin, seçimleri kaybettiği, iktidarın düşmesinin an meselesi olduğu 2015’te, iktidar partisiyle koalisyon kurmak için görüşmelere başlayacak kadar gözünü karartan Kemal Bey, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni seçime gidebilmek için 45 günlük süreyi geçirmeye çalıştığını anlayabildi mi, emin değilim! Ancak, ülkeyi adeta bir kabile devleti edasıyla sürdüren bir parti ile koalisyon fikri bile yeterince faciaydı!

- Kısacası, Kemal Bey, başında olduğu partiyi adeta iktidarın kaybetmemesi için elinden geleni yapan genel başkan olarak tarihteki yerini almayı haketti!

Kayıkçı kavgası!

Gelelim, “Değişimci” sıfatıyla ortaya çıkan kadroya...

Mesela Kurultay’da genel başkan adayı olarak yarışacak olan Özgür Özel’e bakalım... 2011’den bu yana milletvekili... 2015-2023 arasında kesintisiz CHP Grup Başkanvekili olarak görev yaptı. Son seçimlerden sonra Kılıçdaroğlu milletvekili olmadığı için CHP Grup Başkanı seçildi.

Diğer bir deyişle, neredeyse göreve geldiği andan bugüne yıllarca Kılıçdaroğlu’nun en yakınındaki isimlerin önde gelenlerinden biri de oydu... Yapılanların, yapılmayanların tümünde onun da payı vardı. Yaklaşık 15 sene içinde hangi konuda genel başkanına karşı çıktı, hangi meselede ayrı bir görüş bildirdi, parti yönetiminin yanlış karar aldığını söylediği bir çıkışı oldu mu? Ben bilmiyorum, eğer varsa ve hatırlatılırsa minnettar olurum!

Partinin sağcılaştırılması operasyonunda oradaydı... Parti sağcılarla doldurulurken yönetimdeydi ya da grup başkan vekiliydi, buna dair tek sözcük sarfettiğini anımsamıyorum...

Daha söylenecek pek çok şey var ancak onları anlatacak zamanımız da bol... Ancak şunu not ederek geçmem şart:

- Başkan adayı Özel, bu “kayıkçı kavgası” başlandığından bu yana kimilerince Ekrem İmamoğlu’nun emanetçisi, kimilerince ise Kılıçdaroğlu’nun “tavşanı” yani muvazaalı aday olarak gösterildi...

Umarım her ikisi de doğru değildir. Gerçi etrafındaki kadrodaki isimlerin önemli bölümü de şunun şurasında düne kadar genel başkana “gönülden bağlı” olarak tanımlanan kişilerden oluşuyordu. Umarım kurultay sırasında kimin kim olduğunu anlarız...

İtinayla algı yöntemi uygulanır!

Aslında bu kurultayda iki değil, dört aday yarışacak...

Ancak Prof. Örsan K. Öymen ve İlhan Cihaner ne sözlü ne de görüntülü medyada yer bulabiliyor! Cihaner, önceki gün “böyle demokratik yarış olmaz” başlığı ile yaptığı açıklamada bakın ne dedi:

- Genel merkezciler ve değişimciler olarak ikiye ayrılan yapı, 15 yıldır tam da bu sürecin failleridir. Hukukta müşterek sorumluluk kavramı vardır. Tam da öyleler. Hepsi oradaydı. Sadece son seçim üzerinden değerlendirince değişimci taraf diyor ki ‘Bizim haberimiz yoktu.’ Bu doğru değil. Doğruysa trajik, doğru değilse vahim...

Peki Prof. Öymen ne diyor bir de ona bakalım:

- Günümüzde AKP iktidarında monarşik, oligarşik, ümmetçi bir anlayış var mı var. Mevcut yönetim ile yönetime talip olanlar arasında ne kadar fark var? Radikal bir farkı ben göremedim. AKP’yi taklit ederek seçim kazanmak isteyenler, şimdi Atatürk’ü taklit etmeye başladılar. Ne yazık ki partimiz statükocularla sahte değişimciler arasında sıkışıp kalmıştır. 

Seçimlerin hemen sonrasında, Kılıçdaroğlu’nun bir süre daha partinin başında kalmasının bütünlük açısından doğru olduğunu düşünmüş ve köşemde yazmıştım; Kemal Bey’in telefon ederek söyledikleri de etkili olmuştu tabii. Ancak şu birkaç ayda gördüklerim bu düşüncemin doğru olmadığını gösterdi. Hele, sahte sıfatlarla değişimcilik oynanması üzerine oynanan oyunu şöyle tanımlamaya karar verdim:

- Bir elmanın iki yarısı!

Gelelim son soruya; peki kim kazanır? Buraya kadar yazıyı okuyanlar düşüncemi de anlamışlardır umarım... Ama yine de söyleyeceğim:

- Ha Ali, ha Veli fark eder mi? Partiyi, algı yaratmaya kadar düşkünleşerek ele geçirmeye çalışanlardan ne köy olur ne de kasaba!