ANALİZ

Erdoğan’ın bu cümlesi doğru

Bu kez ben “cımbızlama” yöntemi uygulayacağım.

Bana ve pek çok demokrat kişiye karşı linç kampanyası açmak için uygulanan bir yöntem bu biliyorsunuz.

Söylenilen sözün önünü arkasını kesip istismar edilecek hale getirmek anlamında kullanıyorum cımbızlamayı.

Ama ben kötü anlamda yapmayacağım bu “cımbızlama” operasyonunu.

AKP genel başkanı dün 27 Mayıs’ın yıldönümü nedeniyle düzenlenen “Türkiye Yüzyılı Anayasası” sempozyumuna katılarak bir konuşma yaptı.

Bildik lafları tekrarladı.

Cımbızladığım cümle ise şu; “Mevcut anayasamız ile yola devam edemeyiz.”

Aslında benim yaptığım cımbızlamanın cımbızlaması.

Çünkü cümlenin tamamı şöyle; “Çerçevesini darbecilerin çizdiği dili sorunlu elitlerin uzlaşısını yansıtan mevcut anayasamız ile yola devam edemeyiz.”

Cümle bu haliyle tamamen yanlış elbette.

Öncelikle askeri müdahale sonunda yapılan iki anayasa var.

Bunlardan biri 27 Mayıs anayasası.

Keşke yeni anayasa diye tutturmak yerine birkaç rötuş yaparak 1961 Anayasası tekrar yürürlüğe sokulsa.

“Darbe anayasası” diye kirletilen bu anayasa aslında demokrasi, hukuk ve özgürlükler açısından çok ileri bir anayasaydı.

Ancak Amerika’nın güdümünde, güya komünizmi önlemek isteyen sağcı asker-siyasetçi-bürokrat-sermaye iş birliği ile bu anayasanın üzerine kalın bir şal örtülmüştü 12 Mart döneminde.

12 Eylül darbecileri ise bu anayasayı toptan kaldırıp hak ve özgürlükleri sınırlayan bir anayasa yapmışlardı.

Ancak günümüze gelindiğinde 12 Eylül anayasasından kalan bir şey yok artık.

İlk dört madde haricindeki maddelerin neredeyse tamamına yakını değişti.

Erdoğan mevcut anayasanın “elitlerin uzlaşısı” olarak niteliyor ama sanıyorum bu anayasada en büyük değişikliklerin kendi döneminde yapıldığını unutuyor.

En azından Erdoğan’a şunu sormak hakkımız; bu anayasada yapılan değişiklikleri tam üç kere referanduma götürdü bu iktidar, üçünde de istediği sonucu aldı, o halde bu anayasa hala darbe anayasası demesinin bir anlamı olabilir mi?

Gelelim tekrar cümlenin içinden cımbızladığım bölüme.

Evet Erdoğan’ın söylediği gibi mevcut anayasa ile yola devam edemeyiz.

Çünkü bu anayasada demokrasi, hukuk ve özgürlükleri toptan ortadan kaldıran bir “ucube cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” var.

Bu madde oldukça ister yepyeni anayasa yapın ister eskisini koruyun hiç fark etmez.

Sadece bu değişse ve Türkiye tekrar demokratik hukuk devleti yapısına dönse yeter.

12 Eylül darbecilerinin hazırladığı anayasadan bugün neredeyse hiçbir şey kalmadı zaten.

Demokrasiye dönebilirsek bu anlamsız yeni anayasa yazma tartışması da kendiliğinden biter.

BUNU YAZMAK GEREK

Erdoğan Fenerbahçe’de Ali Koç’un kazanmaması için harekete geçti

Her konuda olduğu gibi spor konusunda da tek adam Erdoğan, bunu yıllardır biliyoruz.

Tüm spor branşlarının federasyon başkanlarından, çoğu kulüp yöneticilerine kadar seçimleri hep Erdoğan yaptı.

Tabii bunun için aracıları var.

Örneğin başta kardeşi Mustafa Erdoğan ve onun kurduğu ekip futbol öncelikli olmak üzere pek çok branşta “Erdoğan’ın talimatlarını” ilgili birim ve kişilere iletiyor.

Erdoğan görüldüğü kadarıyla son olarak Fenerbahçe’de başkanı değiştirmeye karar vermiş.

Bunun için de tuhaf çıkışlarına alışık olduğumuz saray danışmanı Mehmet Uçum görevlendirilmiş.

Uçum tam da Galatasaray’ın şampiyonluğunu ilan ettiği gün bir tweet atarak Ali Koç’u yerden yere vurdu.

Aynen şunu yazmış sarayın adamı;

Bu sezon da bitti, son on yıl yine hüsran.

Birkaç doğruyu hiç bir zaman bir arada yapamayan Ali Koç yönetimi altı yıllık pratiğinde tek yaptığı doğru olan bu sezonki kadro tertibini de ne idari ne de teknik yönetimiyle birleştirebildi.

“Ben başkan olduğum sürece Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar” diyen birinin yeniden başkan olmak istiyorum demesinin manası nedir?

Herhalde “Fenerbahçe şampiyon olmasın diye başkan olmak istiyorum” demektir, başka bir anlamı olabilir mi bunun.

Bu kadar kendi egosunu Fenerbahçe’nin önünde tutan, bu kadar Fenerbahçe’yi araçsallaştıran bir başkan ve yönetim Fenerbahçe tarihinde görülmemiştir.

Yazıklar olsun bu yönetime, büyük Fenerbahçe camiası bu seviyesizliği parçalayıp çıkar, bundan her hakiki Fenerbahçeli emindir.

Ama son altı yılın eziyetini yaşatan başkan ve yöneticiler, siz Fenerbahçe tarihine kara leke olarak geçtiniz, bunu da muhteşem Fenerbahçe camiası asla unutmayacak.

Fenerbahçe’nin yükselişi önümüzdeki genel kuruldan itibaren başlayacak.

Mehmet Uçum’un Erdoğan’dan izin hatta talimat almadan kendi başına böyle bir tweet atması mümkün mü?

Fenerbahçe kongresi çok sert geçecek demek ki.

Bakalım Fenerbahçe üyeleri Erdoğan’ı dinleyecek ve Ali Koç’u başkanlıktan uzaklaştıracak mı?

YENİ ÖĞRENDİM

AKP’liler nihayet uyandı

Ali Yerlikaya neredeyse bir yıldır içişleri bakanı olarak görev yapıyor.

Göreve geldikten kısa bir sonrasından itibaren Yerlikaya hemen her gün “bir çete yakalandığı” haberini bizzat kendi sosyal medya hesabından kamuoyuna duyurdu.

Önce birkaç çete, sonra 10-15 çete derken şimdi 100’ün üzerinde çete yakalanmış oldu.

Sayı attıkça ben de ısrarla şunu soruyordum; “Ali Yerlikaya bu açıklamaları yapıyor ama geçmişi sorgulamayacak mı? İktidar değişmediğine göre demek ki Yerlikaya operasyonlara başlamadan önce bu kadar çete ülkenin başına musallat olmuştu. Peki daha önceki içişleri bakanı bu çeteleri neden yakalamıyordu, ondan hesap sorulmayacak mı? Ayrıca bu operasyonlara göre Türkiye bir suç cenneti olmuş adeta mafya, kaçakçı devletine dönüşmüş gibi görünmüyor mu?”

Cevap alamıyordum elbette.

Bırakın cevap almayı AKP medyası da Yerlikaya’yı ayakta alkışlıyordu, nedense hiçbirinin aklına “Yahu bu çeteler son seçimden sonra mı ortaya çıktı?” diye sormak gelmiyordu.

Ama şimdi anladığım kadarıyla konu AKP içinde de sıkıntı yaratmaya başlamış.

Nihayet uyanmışlar ama hesap sormak yerine Yerlikaya’yı susturmaya çalışıyorlar.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Voleybolcu kızlara yapılan affedilemez

AKP iktidarı Türkiye’ye dünya şampiyonluğu getiren voleybolcu kızlarımıza bir türlü ısınamadı.

Sevemediler.

Sevmeyecekler de.

Çünkü voleybolcu kızlarımızın hepsi çok iyi eğitim görmüş, görgülü, bilgili ve cumhuriyetçi, demokrat Atatürkçü gençler.

Durum böyle olunca malum dinci kafa kızlara her türlü eziyeti reva görüyor.

Filenin sultanları tıpkı Japonya seyahatinde olduğu gibi Amerika seyahatinde de uçağın ekonomi bölümünde oturtuldu.

Üstelik THY, voleybol milli takımının sponsoru.

Erkek futbol takımı için yurtiçi uçuşlarda bile özel uçak veren THY kızları çok uzun bir yolculukta bırakın özel uçağı business class’ta bile oturtmadı.

Neymiş business biletleri önceden satılıyormuş, kızlar için bu müşteriler yerlerinden mi edilecekmiş.

Zaten sponsorluk anlaşmaları da ekonomi class üzerindenmiş falan filan. Hepsi palavra.

THY istese kızları business class’ta oturtabileceği gibi özel uçakla bile götürebilir.

Ama yapmazlar.

Kafaları başka türlü çalışıyor çünkü.

OKURDAN MESAJ

Anıtkabir’de yobaza müsamaha Atatürkçü’ye engel

Anıtkabir Komutanlığı’nın Erdoğan yandaşlarının slogan atmasına, kimi yobazların her önemli günde olay çıkarmasına ses çıkarmaz ya da çıkaramazken Ata’yı ziyaret etmeye gelen gerçek Atatürkçülere sürekli engeller çıkardığını defalarca anlattım.

Bir okurum 19 Mayıs’ta yaşadığını aktarmış bana gönderdiği mesajında.

Bakın ne diyor;

Sürekli takipçilerinizden biri olarak sizi saygıyla selamlıyor ve geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Anıtkabir içinde bir yandan holiganvari sloganlara göz yumulurken, diğer yandan başka ziyaretçileri katı askeri kurallarla bunaltan güvenlik görevlileri konusunu sizden başka işleyen olmadığı için bu konuyu dile getirmeniz dileğiyle aktarmak istedim.

Yıllardır her milli bayramda ve 10 Kasım günlerinde Anıtkabir’i ziyaret ederim. Bu ziyaretler sırasında bugüne kadar türlü türlü eziyet ve sinsi engellemeye tanık olmuştum.

Örneğin uzun uzun sıralara dizdirme, kaç kez üst baş arama, sert biçimde emir verme vs gibi.

Ancak geçtiğimiz 19 Mayıs gününde yaptığım ziyarette değişik nahoş bir başka eziyet türü ile ilk defa karşılaştım.

Elimde, içinde güneş gözlüğü, bir paket kâğıt mendili ve evin anahtarı olan basit ve küçük bir naylon torba vardı sadece.

İlk girişte X-Ray cihazından sorunsuz geçirildim. Tam içeri doğru giderken, hiç beklemediğim yerden bir başka memur çıktı ve beni çantaların arandığı bir yere yönlendirdi.

Naylon poşetimi X-Ray cihazından geçirdim ama tam çıkarken camın arkasındaki memur bana poşeti bırakmam gerektiğini ve ancak çıkışta alabileceğimi söyledi. Bu duruma itiraz etmek için poşetin içini boşaltıp poşeti kendisine sertçe uzattım. Bu sefer “Poşeti cebinize koyup devam edin” dedi.

Genellikle halka karşı katı, hoşgörüsüz ve bazen kaba tavırlarını gördüğüm için polemiğe girmek istemedim.

Daha sonra içeri girdiğimde insanların elindeki koca koca çantaları görünce bu hassasiyetin gösterilmesi bana daha da anlamsız ve saçma geldi. Çanta tehlikeli değil ama poşet tehlikeli öyle mi?