İstanbul’daki deprem tartışmalarını yeniden alevlendiren 6.2’lik sarsıntı, sadece deprem bilimciler arasında değil siyasette de cepheleşmeye yol açtı. 

Hazırlıksızlık, liyakatsizlik, denetimsizlik...

Hepsi orta yerde çözüm arayışının kendilerini uğramasını bekleyen başlıklar...

Fakat çok daha önemlisi, ne yapılacağı...

Önceki gün İstanbul’da İBB yetkilileri olmadan deprem zirvesi yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neler talep ettiğini öğrendim.

Toplantıdan sonra bilgilendirilen bürokratlardan biri, aynı zamanda bir dönemin gönüllü arama kurtarma görevlisinden geldi ayrıntılar...

Bakanlardan ve AFAD yetkililerinden bilgi alan Erdoğan’ın, bu depremin gelecekteki olası etkilerinin araştırılmasını istediğini aktardı. 

Bu konuda tam cümlesi, “Deprem uzmanlarıyla görüşün, farklı fikirleri de dahil edin. En olası senaryo hangisi, yurt dışındaki uzmanlara da sorun” şeklinde olmuş. 

Erdoğan devamında, hazırlanacak raporun bizzat kendisine değil önce Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Afet Politikaları Kurulu üyelerine sunulmasını istemiş. 

O kurulun ana görüşü de şimdiden belli. 

Beştepe’den öğrendiğime göre; Afet Politikaları Kurulu üyeleri ağırlıkla “Ana deprem henüz gerçekleşmedi” görüşünde. Bununla beraber kimi üyelerin Erdoğan’a “Panik havası gereksiz. Zamanını bilemeyiz” dediklerini de işittim. 

Şimdilik haberler böyle, istenilen rapor bittiğinde öğrenmeye çalışacağım ama yukarıdaki satırlar üç aşağı beş yukarı kanaatin nasıl olacağını ortaya koyuyor.

Kulisler yine doğrulandı

İmralı sürecine dair bu köşede yazdığım kulisler zamanla doğrulanmaya devam ediyor. 

Daha önce ilk kez duyurduğum üzere; adaya gitmesi muhtemel gazeteciler ve yabancı üyeleri de barındıracak karma heyetlere işaret etmiş ayrıca “kısmi af” hususunda çalışmaların ayrıntıların vermiştim. 

Yapılacak görüşmelerde artık bu safhaya geçildiğini ve son Erdoğan-DEM görüşmesinde de bu konuların ele alındığını hatırlatmıştım. 

Adalet Bakanlığı’na giden DEM Parti heyetinin açıklamasını alıntılayınca çok sayıda doğrulama ile karşılaşıyorsunuz.

“Oraya farklı heyetlerin gitmesi, farklı milletvekillerinin, farklı siyasi partilerin, aydınların, yazarların, gazetecilerin gitmesi ve yine Öcalan’ın görmek istediği, görüşmek istediği bazı aydınların, yazarların, gazetecilerin adaya gitmesi, onunla temasta bulunmasının çok önemli olduğunun altını çizdik. Hasta mahpuslar, cezaevinden şartlı salıverme koşulları, örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleme maddelerini konuştuk”.

Bu açıklamada her şey çok net ve aylardır yazdığım doğrultuda ilerlendiğini gösteriyor.

KÖŞENİN GÖZÜ

1999 depreminden sonra vatandaşı sokaktan evlerine girmeye ikna eden ismi de hatırlayalım. 

Gerçi mesaisi aylar sürmüş ve telaşı epey süre dindirememişti. 

Zamanla en güvenilir isim oldu, Deprem Dede lakabını aldı.

Kandilli Rasathanesi’nin eski müdürü Prof. Ahmet Mete Işıkara sayesinde başlatılan “okullarda deprem tatbikatı”nı uygulayan dönemin bir ilkokul öğrencisinden yıllar sonra “zaman ayarlı” bir selam olsun. 

12 yıl olmuş kaybedeli...

KÖŞENİN SÖZÜ

“Kovayı taşıran son damla değil, içindeki sudur” - Roma atasözü.