Eczacı bir kadın eczanesinin en görünür yerine “en iyi ilaç” yazmış; yanına da Atatürklü Türk Bayrağı asmış...

Sen misin asan?

Kocaeli Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Abdulvahap Akıncı sosyal medya hesabından aklınca dalga geçmiş:

 “Kızım sen manyak mısın? Adam gelecek, kanser ilacı isteyecek ve sen bir tutam Atatürk; ishali olan gelecek, günde üç doz Atatürk mü diyeceksin? Hem tüketirken aç mı yoksa tok mu olacaklar? Eczaneyi niye açtın? Eğer ilaç Atatürk ise fotoğrafına ve heykeline bakarlar. Kızım sen Atatürk’ü mü pazarlıyorsun?"

★★★

CHP’liler bu sözlere tepki gösteriyor; profesörün “Cumhuriyet değerlerine ve  Mustafa Kemal Atatürk’e açıkça hakaret ettiğini” söylüyor.

O kadar mı?

İhanet yok mu bu sözlerde?

Kendisinin profesör olmasını sağlayan düzeni kuran ülkenin kurucusuna ihanet yok mu?

Sefalet yok mu?

Sen koskoca profesör olacaksın ama o pırıl pırıl yüzlü genç kadının, o yazıyla ve bayrakla neyi anlatmak istediğini görmezden gelip aklınca dalga geçeceksin...

Neymiş; ishali olana üç doz Atatürk mü diyecekmiş?

Sefillik değil mi bu?

★★★

Eczacı hanımla aynı görüşteyim... Bana göre de en iyi ilaç Atatürk Türkiyesi...

Cahilliğe ilaç, yobazlığa ilaç, ırkçılığa ilaç, sömürüye ilaç, saltanata ilaç...

Soyguna, yalana, talana ilaç!

“Belki birilerinin dikkatini çekerim de beni dekan yaparlar” diyen “bay basur”lara ilaç...

Gaflete, delalete, sefalete, fecaata ve her türlü tahribata etkili bir ilaç...

Etkisini ve iyileştirici özelliğini, üzerinden 102 yıl da geçse ilk günkü gibi koruyan bir ilaç...

Dinç tutan, umut veren bir ilaç...

Sadece bir hastalığı tedavi eden değil, can çekişen bir imparatorluktan pırıl pırıl, sağlıklı, çağdaş bir ülke yaratan bir ilaç...

★★★

Bu ülkenin bütün eczacıları:

Hepinizi, eczanenizin en görünür yerine aynı yazıyı yazmaya davet ediyorum:

“En iyi ilaç Mustafa Kemal Atatürk”

Ayrıcalıklı kurum!

Anayasaya göre, Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklar dahil olmak üzere bütün kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler, Sayıştay tarafından denetlenir.

Meclis’te dün kabul edilen yasa, bir kuruma ayrıcalık getirdi.

Bu kurum, bütçesi altı bakanlığın bütçesinden daha fazla olan Diyanet İşleri Başkanlığı...

Başkanlık, hac ve umre organizasyonları gibi konularda artık sadece Cumhurbaşkanlığı tarafından denetlenebilecek...

Bir diğer deyişle kimseye hesap vermeyecek.

★★★

Bu ülkede hiçbir kamu kurumuna tanınmayan bu ayrıcalık neden Diyanet’e tanındı?

Amaç ne? Kime, ne kıyak yapılıyor?

Denetim dışı kalan bu kurumun, yöneticileri usulsüzlük ya da yolsuzluk yapmadıklarına yemin ederek mi bizi inandıracaklar?

Menemen meselesi

DEM Parti Erzurum Milletvekili  Meral Danış Beştaş ve partisi altı ay öncesine kadar bir numaralı AKP karşıtıydı...

Bu hareketin eski lideri Selahattin Demirtaş’ın Erdoğan’a hitaben söylediği “Seni başkan yaptırmayacağız” sözleri hala kulaklarımızda...

Ne ilginçtir ki Meral Hanım ve arkadaşları şimdi bir numaralı AKP savunucusu oldu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan’ın “yeni anayasa” çağrısını, “Ben Erdoğan’la menemen bile yapmam” diye yanıtlamasına tepki gösterdi:

“Demokratikleşme meselesi herkesi ilgilendiren mesele. Ben ‘Küstüm oynamıyorum’ gibi bir yaklaşım içinde olmamak gerekir.”

★★★

Meral Hanım, partisinin ve eski yöneticilerinin başına gelen bunca şeye rağmen “Erdoğan ve demokratikleşme” sözcüklerini hala biraraya getirebiliyorsa, bu kendi sorunudur.
Ama sırf kendisi bu sefer o “menemen”i yiyecek diye, buna CHP’yi de dahil etmeye çalışması, en hafif deyimiyle hadsizliktir.

GÜNÜN SÖZÜ

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde 23 bin işçiyle greve çıkan DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın yöneticilerini gösterdikleri kararlılıktan dolayı kutluyorum. Yine de kendilerine basit bir sorum olacak:

Bugüne kadar kaç AKP belediyesinde toplu sözleşme masasına oturdunuz ve grev yaptınız? Sendikacılık, sadece evdeki çocuğu dövmek midir?