Bugün sizinle sosyal medyadaki bir tartışmayı paylaşacağım. Şöyle diyor kullanıcılar... “Kadın L’Oréal’in sahibi ve alnı kırışık dolu. Okuduğuma göre mitoloji hakkında kitap yazıyor, bilim ve sanat projeleri fonluyormuş. Bu kadının dış görünüş kaygısı yok mesela, ne kadar ilginç.” Bir diğeri, şöyle yanıt veriyor, “Sadece tek bilgiyle kozmetik ürünleri kullanmanın neden saçmalık olduğuna ikna olduğumu anlatıyorum: Fotoğraftaki kişi Françoise Bettencourt Meyers. L’Oréal’in kurucusunun torunu.” Başka biri, “Kilolu diyetisyen gibi bir şey” yazmış. Bu köşede fotoğrafını gördüğünüz kadından bahsediyorlar.

L’Oréal’in 70 yaşını aşmış varisi Françoise Bettencourt Meyers, 100 milyar dolarlık bir servete sahip. Bloomberg Milyarderler Listesi’nde yer alan ilk kadın.

Annesi Liliane Bettencourt’un ölümünden sonra milyarlarca doların yanı sıra malikâne gibi mülkler miras kaldı ona. Ünlü Vanity Fair dergisine göre günde saatlerce piyano çalıyor, kitap okuyor, İncil üzerine beş ciltlik bir çalışması ve Yunan tanrılarının soyu üzerine iki kitabı var. Benim de çok sevdiğim Fransız oyuncu Isabelle Huppert’in oynadığı ‘Dünyanın En Zengin Kadını’(La femme la plus riche du monde) filminde büyük ölçüde L’Oréal varisi Françoise Bettencourt Meyers’den esinlenilmiş. Dünyaya güzellik satıyor, ancak kendi yüzü kırışıklık dolu. İşte tartışma tam da buradan yürüyor. Kadınlar onun sattığı ürünleri kullanarak kaz ayaklarından kurtulmaya çalışırken, Meyers’in derin çizgileri var. Annesi de öyleydi. Hatta bu konuda daha fazla bilgiye sahip olmak isterseniz Netflix’te belgeselini izleyebilirsiniz. Kullanıcıların paylaşımlarında şöyle yorumlar da gördüm: Demek paran olunca güzellik peşinde koşmana da gerek kalmıyor. Sanırım bu doğru bir değerlendirme değil. Dünyanın en zengin insanlarının eşlerine baktığımızda yıllar içinde tanınmaz hale geldiklerini biliyoruz. Sanırım ‘estetiğe düşmek’ –ki bu ifadeyi bilerek kullanıyorum, çünkü etrafımda da bunun bir tür bağımlılık haline geldiğini gözlemliyorum- biraz da insanın hayatı algılamasıyla ilgili. Üstelik bana göre son derece çekici bir kadın Meyer. Yani döner satıyorsun diye döner yemek zorunda değilsin herhalde. Estetik anlayışı bir tür zorbalığı da beraberinde getirdi.
Uzayan yaşamda aynı zamanda genç de görünmek için büyük bir çaba var.
Arkadaşlarınız sizinle konuşurken dibinize kadar girip, “Şekerim kaz ayakların çıkmış, bir botoks yaptırsan mı” diyor mu?
Bana diyor. Demeyin bence. İnsanları rahat bırakın. Kırışıklıklarıyla yaşamak istiyor olabilirler, bunu anlamlı buluyor da olabilirler. Herkes kendi bedeninden sorumlu.
DEVREN KİRALIK HAYAT
Hayat istediğimiz gibi ilerlemiyor olabilir ama hepimizin tebessüm etmeye ihtiyacı var. Can Yılmaz’ın ‘Devren Kiralık Hayat’ kitabı bu ihtiyacınızı karşılayabilir.

Can Yılmaz, kendine özgü sade ve mizahi üslubuyla modern şehir yaşamına ayna tutarken, okuru tanıdık durumlar ve samimi duygular arasında dolaştırıyor, bugünün şehir insanına dair keskin gözlemler sunarak ‘Ben de aynısını yaşıyorum’ dedirten yazılarıyla okurun gündelik yaşantısına ince bir tebessümle eşlik ediyor.
BARIŞ SELÇUK’UN ANISINA
Hürriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda parlamento muhabiriydi Barış Selçuk. Yaşıtım ve büyüğüm meslektaşlarım hatırlayacaktır. 5 Ağustos 1994’te Tansu Çiller ve Murat Karayalçın’ın Giresun’da fındık taban fiyatını açıklamalarını izlemek için giderken, trafik kazasında muhabir arkadaşı Hande Mumcu, kameraman Salih Peker ve şoför Hacı Ali Er hayatını kaybetmişti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 26 yıldır düzenlediği Barış Selçuk Gazetecilik Ödülleri’ne başvurular tamamlandı. Sizler bu yazıyı okurken dört dalda ödül alacakları seçecek diğer jüri üyeleriyle birlikte İzmir’deyim. Bağlılığımız mesleğimize, emeği teşvik etmek için buradayız. Bir kez daha Barış Selçuk, Hande Mumcu, Salih Peker ve Hacı Ali Er’i sevgiyle anıyorum.