TÜSİAD Başkanı, “sistem çöktü” eleştirisinde bulunduğu için gözaltına alındı bu ülkede.

Peki bugün yaşadıklarımız ne?

Türkiye günlerdir sahte diploma çetesini konuşuyor.

İtiraflar ve gazetecilerin yaptığı röportajlarla ortaya dökülen iddialar, iddianamenin sınırlarını çoktan aşmış durumda.

Ve görünen o ki bu, sadece sahte birkaç belgeden ibaret değil.

 Notlar yükseltilmiş, diplomalar bastırılmış, profesörlük unvanları dağıtılmış.

Ama bu, işin yalnızca görünen yüzü.

Asıl tehdit, her gün yeni bir ayrıntıyla biraz daha netleşiyor.

Milli Emlak’a sızılmış.

Sicil kayıtları silinmiş.

GBT’ler temizlenmiş.

Sahte kimlikler, sahte ehliyetler, sahte vatandaşlıklar üretilmiş.

Sınavlar geçilmiş, unvanlar alınmış, kritik kadrolara yerleşilmiş.

 Yani sadece sistem değil; onun tüm güvenlik katmanları delik deşik edilmiş.

Çetenin ağına düşenler, tehdit edilerek her işe zorlanmış.

Ve en ürkütücüsü: Tüm bunlar devletin gözleri önünde yaşanmış.

Bunu artık birkaç kişinin ya da küçük bir çıkar grubunun sahtekarlığıyla açıklayamayız.

Bu; örgütlü bir suçtur.

Bu; planlı bir işgal hareketidir.

Bu; bir kez daha devlet içinde paralel bir yapı kurma girişimidir.

Hatırlayalım...

Paralel Devlet Yapılanması / FETÖ bir darbe girişiminde bulundu bu ülkede.

Orduya, emniyete, yargıya sızarak devleti ele geçirmeye kalkmış bir yapıydı.

Bedelini çok ama çok ağır ödedik. Hala ödüyoruz.

Şimdi başka bir organizasyon, başka bir isimle, başka yöntemlerle, ama aynı kurumsal zaaflardan faydalanarak sistemi içeriden çürütüyor.

Fark ne?

Bu kez işin ucu bir silaha değil, bir e-imza’ya, bir kaleme, bir yetkisiz mühre, bir sahte diplomaya uzanıyor.

Ama sonuç yine aynı: Devletin meşruiyeti sarsılıyor.

Cumhuriyet’in en büyük kazanımıydı fırsat eşitliği.

Kim olduğun değil, ne bildiğin önemli” denilen bir düzendi bu.

“Zekanla, emeğinle, çalışkanlığınla yükselebilirsin” vaadiydi.

İşte o inanç yok edildi!

Yıllarca okuyan, çalışan, gecesini gündüzüne katan milyonlarca genç...

Devletine güvendi, sınavlara girdi, torpilsiz yollar aradı.

Şimdi ne düşünsünler?

Ne düşünelim?

Paralel Devlet Yapılanması / FETÖ çökertildiğinde “Bir daha asla” denmişti.

Bu ülke bir daha o tuzağa düşmeyecekti.

Ama yine aynı yerden vurulduk.

Kaçıncı kere?

Karşı karşıya olduğumuz sadece bireysel bir sahtekarlık meselesi değil.

Bu; sistemin güvenlik duvarlarının yıkılmasıdır.  

Bu; kurumların içinin boşaltılmasıdır.

Bugün çürüyen sadece sistem değil; inançlarımız, umutlarımız, adalet duygumuz.

Unutmayalım:

Kurumlar sadece binalardan ibaret değildir.

Onları ayakta tutan güven duygusudur. Eşitliktir, liyakattir.

Bir diplomanın anlamına, bir sınavın adilliğine, bir sicilin doğruluğuna duyulan inançtır.

O inanç çöktüğünde sistem çoktan çökmüştür zaten.

Güven bir kez kırıldığında, en sağlam kanunlar bile o çöküşü toparlayamaz.

Ve bugün Türkiye, işte tam da bu kırılma noktasındadır.

Üstelik tüm bu kirli yapı ifşa olmuşken, iktidar hala meselenin özüne inmiyor.

Sahte diplomaları, kuruma sızmaları, usulsüz atamaları sorgulamak yerine...

Muhalefeti hedefe koymayı tercih ediyor.

İBB’nin Seçilmiş Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin ardından, “Bu iddialar muhalefetin siyasi intikam girişimidir” deniyor. Soruşturmanın “yalan yanlış bilgilerle köpürtüldüğü” öne sürülüyor.

Gerçeklerin üzerine bir kez daha siyasetin örtüsü seriliyor.

Ama unutulmasın:

Gerçekler örtülünce kaybolmaz.

Sessizce birikir... ve sonunda herkesin önüne serilir.

O yüzden tekrar soralım:

Eğer bu sistem çökmesi değilse... Sistemin çökmesi tam olarak nedir?