Bİ SORALİM BAKALIM

İktidara olan desteği canhıraş biçimde sürdüren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün grup toplantısında çok ilginç sözler söyledi.

Anayasa Mahkemesi, ile ilgili söyledikleri yenilir yutulur gibi değil.

Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’ni açıkça teröre ve çetelere destek olmakla suçlayarak “Nerede bir suçlu varsa, nerede ihanet eden varsa kardeşliğimizi bozan varsa AYM tarafından hak ihlali ile ödüllendirilmektedir. Gereken neyse TBMM’de yapılmalı ve konu kapatılmalıdır” dedi.

Eğer durum buysa Meclis’e gerek yok ki, teröre destek olan kim varsa nerede olduğuna bakılmaksınız hemen adli işlem yapılması gerekir.

Ama belli ki Bahçeli’nin derdi teröre destek verenlerden hesap sormak değil, Türkiye’nin Anayasal düzenini bozmak.

Çoğunu bizzat Erdoğan’ın seçip atadığı Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmı emirleri Kandil’den almakla suçlanacak ama devletin ilgili birimleri kıllarını bile kıpırdatmayacak.

Bahçeli eleştireceğine koşa koşa Erdoğan’a gidip bunun hesabının sorulmasını istemesi gerekirken o çıkıp sadece konuşuyor ve hesap sorulmasını değil de Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını istiyor.

Olacak şey değil.

Bahçeli’nin İmamoğlu ile ilgili sözleri de bir tuhaf.

Şöyle dedi Bahçeli: Hiçbir şeyi şansa bırakmayacağız. Sömürü çarkında öğütülen, iktidara değil Türkiye’ye muhalefet eden partilere meydanın boş olmadığını öğreteceğiz. Boş vakti olursa İstanbul’a uğrayan belediye başkanını evine göndereceğiz. CHP ve HDP yönetimindeki belediyeleri cumhurun yönetimi ile birleştireceğiz. Kayıp yıllar Allah’ın izni ile son bulacak. Merkezi yönetim ile yerel yönetimler tek ses olacak.”

Burada anlamadığım şu:

Devlet Bey’in bir partisi yok mu? Bu parti seçimlere katılmıyor mu?

MHP, iktidar partisine olağanüstü destek vermesine rağmen icraatın hiçbir aşamasında yok.

MHP’li bir bakan yok.

Bakan yardımcısı yok.

Bu parti Erdoğan’ın kendilerine verdiği bazı bürokratik makamlarla ve ihalelerle yetiniyor sadece.

Hiçbir şekilde ne genel seçimlerde ne yerel seçimlerde asla iktidar olmayı hedeflemeyen MHP sadece birkaç bürokratik makam ve iktidar olanaklarından yararlanmak için mi parti kimliğini sürdürüyor?

İmamoğlu yönetimini beğenmeyebilirler.

Ama bunun yolu, Biz bir şey istemiyoruz, her şey Erdoğan’ın olsun” demek midir?

MHP’liler neredeyse hiçbir yerde aday çıkarmayıp sadece Erdoğan’ı desteklemeyi içlerine nasıl sindiriyorlar acaba?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Hamas terör örgütü değil” demek tamam da bu ne?

Gazze kriziyle birlikte önce sakin bir tavır alan ama ne Batı dünyasından ne de İslam ülkelerinden beklediği desteği alamayan Erdoğan bir anda sertleşmişti.

Bu sertleşmenin sonunda iş Hamas terör örgütü değil, mücahitler grubudur” demeye kadar varmıştı.

Tabii Erdoğan böyle konuşunca Türkiye’deki dinci-gerici gruplar da hem rahatladı hem de eyleme geçti.

Birkaç gün önce HÜDAPAR, Gazze’ye destek mitingi yaptı.

Bu mitinge Hizbullah’ın liderlerinden biri de katıldı.

Mitinge bazı kişiler Gazze’de savaşan Hamasçıların kıyafetini giyerek geldiler.

HÜDAPAR’lılar Hamas kılıklı bu grubu dakikalarca alkışladı.

Başta Zafer Partisi olmak üzere muhalefetin eleştirdiği bu görüntüler aslında bir suç.

Çünkü yasalarımızdaki gösteri ve toplantılarla ilgili kurallara uymuyor.

Yasanın 33’üncü maddesinde şöyle diyor:

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek katılanlar iki yıl altı aydan dört yıla kadar, hapis cezası ile cezalandırılırlar.

Hamas kıyafeti girenlerin yüzleri kapalı, üstlerinde sahte de olsa canlı bomba yelekleri var.

Bu suçu iktidarın güvelik güçleri sadece izliyor.

En tepedeki Hamas terör örgütü değildir” dese de bu manzaranın suç olduğu asla görmezden gelinemez.

ŞAKA GİBİ

Bu adam bir de veremli çıkmaz mı?

Erzurumlu bir dönerci Atatürk’e ve laikliğe ağır hakaretlerde bulunduğu için tutuklanmıştı.

Dünkü bir yazımda bu bel kemiksiz adamın söylediklerinin arkasında bile duramadığını, savcılık ifadesinde Atatürk’e ve laikliğe övgüler düzdüğünü anlatmıştım.

Ancak asıl korkunç gerçek daha sonra ortaya çıktı.

Bu adam tutuklandıktan bir gün sonra serbest bırakıldı.

Gerekçesi ise evlere şenlik.

Meğer bu tip verem hastasıymış, tedavi görüyormuş, hastalık durumu nedeniyle cezaevinde kalması uygun değilmiş.

Şaka gibi değil mi?

Rezalete bakar mısınız?

Adam veremli ama gıda işinde aktif biçimde çalışıyor.

Her gün döner sarıyor. Sonra kesiyor, elleriyle tabak süsleyip müşterilerine veriyor.

Verem direk ağzımızdan çıkan solukla bulaşan bir hastalık.

Ama verem tedavisi gördüğü halde bu adamın dönerci olmasına, yüze açık biçimde elleriyle servis yapmasına hiç ses çıkarılmamış.

Öncelikle verem tedavisi yapan doktorların sorumlu tutulması gerek bundan.

Doktorların yemek işini yapan birini, tedavi gördüğü için belediyeye bildirmesi gerekir.

Bu yapıldıysa belediyenin bu korkunç duruma müdahale edip etmediği araştırılmalı.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Hatay diyerek Antakya’nın adını siliyorlar

Antakya tarihin en eski kentlerinden biri.

Üç kitaplı dinin birleştiği olağanüstü bir tarih ve kültür kenti.

1939 yılında Atatürk’ün en büyük hayalinin gerçekleşmesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılan Hatay’ın başkentiydi Antakya.

Son yıllarda medyamız Antakya’dan “Hatay” diye söz eder oldu.

Sanki Antakya adında bir kentimiz yokmuş gibi davrandılar.

Bunu önceleri medyanın cehaletine bağlıyordum.

Ancak şimdi öyle anlaşılıyor ki bu AKP’nin bir politikasıymış.

Antakya adını anmak istemiyorlar.

Bu nedenle Türkiye’ye katıldığı günden beri adı Antakya olan kentin girişinde yazan Antakya tabelası bile Hatay olarak değiştirilmiş.

Neden biliyor musunuz?

Çünkü dini bütün iktidarımız Antakya adının Hıristiyan kültüründeki Antiok’tan geldiğini, bunun da halkı Hıristiyanlığa özendirdiğini düşünüyormuş.

Böyle bir mantık olur mu?

İktidarda AKP olunca oluyormuş demek.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Sanatçı ve yazarlardan Gazze bildirisi

Dünyanın nefretle izlediği Gazze’deki İsrail saldırılarına karşı bir grup sanatçı ve azar ortak bir bildiri imzaladı.

Sanatçı duyarlılığı açısından çok önem erdiğim bu bildiriyi sizinle de paylaşmak istedim;

Bizler, aşağıda imzaları bulunan sanatçılar ve yazarlar, Gazze’de yaşanmakta olan insanlık faciasının sorumlularını lanetliyor, görüşlerimizi büyük bir üzüntüyle paylaşıyoruz.

Bir halk katlediliyor.

Filistin halkı haritadan silinmek isteniyor.

Katil İsrail yönetimi vicdan, sınır, ahlak adalet tanımıyor.

Birleşmiş Milletler suskun ya da sesi duyulmuyor.

Büyük devletlerde İsrail’i durduracak bir kıpırtı görülmüyor.

Fitili tutuşturan Hamas’ın nerede olduğu ne düşündüğü ne yaptığı bilinmiyor.

Mazlum ve yiğit Filistin halkı, iki cani örgüt arasına sıkışmış, can çekişmekte,

AKP yönetimi bu örgütlerden birini mücahit” diye adlandırarak ülkemizi terörü destekleyen ülkeler listesinde bir utanca ortak ediyor.

Bizim 68 kuşağımız, Filistin savaşımında şehitler verdi.

Onları özlemle anıyoruz.

Yahudi halka uygulanan Nazi zulmünün tıpkısını Gazze’de uygulayan Netanyahu’ların barışçı İsrail halkının temsilcisi olamayacakları gibi, masum sivil halkı katleden Hamas mazlum ve yiğit Filistin halkının temsilcisi olamaz.

Filistin’in temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütü’dür.

Filistin halkı laik, uygar ve çağdaştır.

O halk canilerin değil büyük şairlerin, Mahmud Derviş’in, Semih el-Kasım’ın halkıdır.

Bu savaş Filistin ve İsrail halkı arasında değil, Siyonist faşizmle orta çağlar kalıntısı bir başka faşizm arasındadır.

Uygar dünyayı, Birleşmiş Milletler’i, bütün uygar kuruluşları ve yönetimleri seslerini daha yüksek çıkarmaya, gerekli yaptırımları uygulayarak katil İsrail yönetimini durdurmaya çağırıyoruz.

Kahrolsun bütün faşizmler!

Yaşasın mazlum ve kahraman Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük savaşımı!

Bildiriyi imzalayan sanatçılar şunlar:

Edip Akbayram, Mehmet Aksoy, Orhan Aydın, Bedri Baykam, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Mazlum Çimen, Melike Demirağ, Tamer Levent, Zülfü Livaneli, Nebil Özgentürk, Salih Turan (Sali) Levent Üzümcü, Nejat Yavaşoğulları