Geçen akşam haberleri izlerken öfkeden yüzümün kızardığını, tansiyonumun fırladığını hissettim...

Yer, Hatay’da bir konteyner kent... İsminden anladığım kadarıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmış. Etrafı yıkılmış binalarla, molozlarla, kansere neden olduğu bilinen asbest ve taş toprak yığınlarıyla dolu. Başka? Başka hiçbir şey yok, alabildiğine aynı manzaranın göbeğinde bir zavallı depremzede sığınağı! Muhabir soruyor:

- Peki, çocuklar okula nasıl gidiyor?

Depremzede kadın yanıtlıyor:

- Çoğunlukla yürüyerek!

Bir hiçliğin ortasında tek başına kalmış konteyner kente en yakın okul 10 km ötede... Okul servisi yok mu? Var tabii, en ucuzu bin 500 TL’den olmak kaydıyla var elbette! İki çocuğu olana en az 3 bin, üç çocuğu olana ise hediyesi 4 bin 500 TL yani! Muhabir “Milli Eğitim..” diye başlayacak oluyor, bir başkası karışıyor lafa:

- Hangi milli eğitim kardeşim, yüzlerini görebilsek söyleyeceğiz elbet ancak bu taraflara yolları düşerse...

Depremzedelerden motosikleti olan, çocuklarını sırayla okula götürdüğünü, sonra da alıp getirdiğini anlatıyor... Vasıtası olmayanların(ki çoğunun yok zaten)çocukları ise, onca yıkıntının, asbestlin, tozun, toprağın arasında 10 kilometre yolu tabanvayla aşmak zorunda! Muhabir soruyor:

- Kış kapıda, ne yapacaksınız?

İnsanların bezgin, bitkin yüzleri iyice bulutlanıyor: Yanıtlar neredeyse birbirinin eşi:

- Gönderemeyeceğiz herhalde... Aslında çocuklar şimdiden gitmek istemiyor!

En büyük tehlike de bu ne yazık ki; el kadar çocuklar okuldan zorla soğutuluyor! Öfkeli bir baba, sesini iyice yükselterek içini döküyor:

- Temizlikten, temiz sudan, yemekten de vazgeçtik. Yahu, konteynerden de olsa bir okul yapın şuraya, çocuklarımız gözlerimizin önünde sefil oluyor...

Bu yalnızca bir konteyner kentten yapılan haber; Buna benzer, yürek parçalayan onlarca, yüzlerce haber var Hatay’da, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta!

İcra vicdansızlığı!

Depremin üzerinden 8 ay geçti...

Sorun yalnız yukarıda yazdıklarım değil; Depremzedeler her taraftan darbe alıyor. Mesela yıkık dökük mahallelerdeki muhtarlıklarına icra tebligatları yağıyor! “Ne icrası?” diyeceksiniz.

- Elektrik, su, doğalgaz...

Bu insanların 8 aydır kullanmadığı elektrik, doğalgaz, bırakın temizliği içmek için bile zor bulduğu su için hiç utanıp sıkılmadan para isteyen taşlaşmış vicdanlar, üstüne bir de faizin ekleyip icra tebligatı gönderiyor, iyi mi! Bir örnek vereyim; depremzede bir yurttaş tebligatta istenen parayı kameraya göstererek, “bu ne yahu insaf” diye söyleniyordu. İstenen miktarı yazarken ben utandım:

- 13 bin 374 TL!

Muhtarlar, her gün öbek öbek icra tebligatı geldiğini, ne yapacaklarını, insanlara nasıl bildireceklerini bilemediklerini söylüyor... Deprem vurgunu yemiş insanlar ise dönüp dönüp aynı soruyu soruyor:

- Nerede devlet, nerede hükümet? 

“Bizi buralardan göndermek istiyorlar!”

 Evet, nerede bu yönetenler?

Yurttaş devlet derken onu yöneten hükümetten söz ediyor doğal olarak... Ben de bazı sorular yönelteyim o halde:

- Deprem mağdurları için toplanan paralar nerede?

- 8 aydır niçin kaldırılmadı bu yıkıntılar, bu asbestler?

- Depremzedelerin çoğu hala içini su basan, çamur içindeki çadırlarda yaşamaya çalışıyor. En azından konteyner verilemez miydi?

İlk konutlar ne zaman verilecek sorusunu sormaya bile korkuyorum; 8 ayda daha molozları bile kaldıramamış iktidar, evleri ne zaman bitirip teslim edecektir sizce?!.

İnsanca bir yaşam sürmenin dışında en ufak talepleri olmayan yüz binlerce insana verilen sözler tutulmadığı gibi, bu insanların başvuracağı, yanıt alacağı yer de neredeyse yok hükmünde...

Bir depremzede yurttaşın gazeteciye söylediği sözlerle bitireyim:

- Bizi buradan göndermek istiyorlar...

- Niçin, burası sizin memleketiniz.

- Vardır bir hesapları. Ancak ölsek de yerimizi yurdumuzu terk etmeyeceğiz!