Korkusuz
Ümit Zileli

Çöp sepetine atılanların acıklı güldürüsü!..

Onlar; “liberal”, “solcu”, “ilerici” etiketini hiç utanmadan yakalarına iliştirenler...

Ortaçağ kalıntısı bir iktidara “Türkiye’ye çağ atlatacak”, “Darbecileri temizleyecek”, övgüleri düzmekten sıkılmayan bu güruh, Ergenekon-Balyoz sürecinin de önde gelen destekçileriydi!..

Her şeyin yalan olduğu, kumpas olduğu ortaya çıktıktan, “kahraman” diye kutsadıkları soysuz savcılar yurtdışına kaçtıktan sonra ise, bu güruhun bir bölümü “Kullanışlı aptallarmışız”, “Aldatıldık” diyerek akılları sıra “kanlar içindeki ellerini” temizleyip başka kapılara yamandı... Bir diğer bölümü ise adeta buharlaştı!..

-Ben bu yazıda size iki cinsten de söz edeceğim!..

Bilmiyorum Roni Marqulies adı size bir şey ifade ediyor mu?.. Uzun zamandır pek ortalarda görünmeyen bu arkadaş, “The Taraf” gazetesinin en ateşli yazarlarından biriydi. Ergenekon tezgahını cansiperane savunurken kaleminden “kan damladığı” çok olmuştu!.. Diğer bir deyişle “çok ah” almış “Yetmez ama evet” tayfası arasında özel bir konuma sahipti... Sonra, yazdıklarının, söylediklerinin “yok hükmünde olduğu” ortalığa saçılınca, süratle “buharlaşanlar” safına dahil oluverdi...

-Ortaya çıkacağı puslu zamanları bekledi zannımca!..

Bir “sosyalistin” dayanılmaz hafifliği!..


İşte bu Roni’nin geçenlerde Cemaat’in yeni gazetelerinden Özgür Düşünce’de bir röportajı yayınlandı.

Okuyunca, “tamam” dedim, “yeni ufuklara açılmaya karar vermiş!” Herhalde “dönüşüm muhteşem olsun bari” diye düşünmüş olmalı ki, şu “bomba” iddiayı attı ortaya:

-Ergenekon’dan tahliye olanlar bir araya gelip darbe planlıyor!..

Böylesine müthiş bir iddiayı “Haham Tuncay” dillendirseydi tamamdı da, Roni nereden vakıf olmuştu bu “sırra” acaba?.. Kendisini “sosyalist” olarak tanımlayan Roni, nasıl emin olduğunu şöyle anlatıyordu:

-Bütün Ergenekoncular, bütün Balyozcular, bütün darbeciler hükümet tarafından serbest bırakıldılar. Sizi temin ederim ki, bir araya gelip hükümete karşı darbe planı yapıyorlardır. Yapabilirler mi yapamazlar mı başka mesele, ama planladıklarından kuşkum yok...

Gördüğünüz gibi bir anda “planlıyorlar” dan “planlıyorlardır kuşkum yok” tahminine yatay geçiş yapıyor “sosyalist” muhterem ve ekliyor:

-Hükümetin bu davalar için “kumpas” demesi hiçbir şeyi izah etmiyor. Çünkü kanıtlar o kadar somut, o kadar çok ki, aralarında tek tük şaibeli kanıtlar olsa da çoğu aşikar...

Tek tük şaibeli kanıtlar” dediği sahte deliller binlerce... Üstelik zamanında pek yakın çalıştığı, kumpasın manşetlerini, yazı dizilerini hazırlayan Yıldıray Oğur, nasıl kullanıldıklarını itiraf etmiş, “Kullanışlı aptallarmışız” diye açıkça özür dilemiş, davanın savcıları kaçmış, muhterem hiç vicdanı sızlamadan “çoğu aşikar” çamurunu sıvamayı sürdürüyor!..

İş “kendini temize çıkarmaya” gelince arkadaşlarını bir çırpıda harcamaktan kaçınmayacak denli “sosyalist” olan bu muhterem, bakın “arkadaşlarını satış işlemini” nasıl da “onurlu” bir şekilde gerçekleştiriyor:

-Markar Esayan, Kurtuluş Tayiz, Yıldıray Oğur benim kankalarım falan değildi, hiçbir zaman da olmadı. Nitekim bu ayrılanlar “Serbestiyet” isimli bir internet sitesi kurdu. Ben de aralarındaydım. Fakat iki yazı yazdıktan sonra bıraktım. Ethem Sancak’tan mali destek istediler. Ben ve ekipteki sosyalistler de siteden ayrıldık.

Ne kadar haysiyetli bir duruş, bayıldım valla!.. Ancak ufak bir pürüz var; Yıldıray Oğur, Taraf’tan ayrılıp “Kullanıldık” itirafını yaptığında zaten iktidara biat etmişti!. Keza Kurtuluş Tayiz de, Ethem Sancak’ın sularına demirlemişti. Markar Esayan desen AKP milletvekilliğine sıçramanın hesaplarını açıkça yapıyordu!..

Roni’nin bunları bilmemesi için “saf ötesi” filan olması lazım... “O halde niye kanka olmadığın adamların kuyruğuna takıldın” diye sormazlar mı adama?.. Tabii daha değişik de sorabilirler:

-Sen kendini “cingöz sosyalist” geri kalanı salak mı zannediyorsun?!

Aklıma nedense Kafka’nın ünlü öyküsü “Dönüşüm”de sabah kalktığında kendini ters dönmüş bir hamam böceğine dönüşmüş bulan George Samsa geldi!..

Yok birbirlerinden hiçbir farkları!..


x Yıllar önce, kendisine hiç sıkılmadan “sosyalist” diyebilen bu muhteremin hikayesini yazarken benim yüzüm kızarmış, onun adına utanmıştım!

İnsanın midesini ayağa kaldıran bu cinsin dışında, bir başka “cins” daha var tabii...

Bu cinse dahil olanların kullandığı dil de üç aşağı, beş yukarı aynı... Bu aşağılık süreçte iktidara yönelik kaleme aldıkları “güzellemeler”, “övgüler”, iktidara muhalif olanlara karşı hep birlikte yaptıkları “itibarsızlaştırma”, “diri diri mezara gömme” çalışmaları sonunda aynaya baktıklarında gördüklerinden o denli dehşete düştüler ki, aynı sözcüğün gölgesine sığındılar:

-Aldatıldık!..

Bu kadar, tek sözcük!.. Artık yine insan içine çıkabileceklerini, köşelerinde huzur içinde yazabileceklerini, insanların düşüncelerini iğdiş etmeyi sürdürebileceklerini sandılar... Bu yazıda onlardan da söz edecektim; Oya Baydar’ın traji-komik “özeleştirisini”, Nuray Mert’in sözde “pişmanlığını”, paylaşacaktım. Bu sütunda Ahmet Altan’ın, Murat Belge’nin, Cengiz Çandar’ın “özrü kabahatinden büyük” yazılarına, konuşmalarına verilmiş yanıtları okumuştunuz. Şimdi sıra bu muhteremlerde. Ama yerim bitti.... Bir son sözle kapatalım bu bölümü:

-O kadar kolay kurtulamayacaksınız günahlarınızdan!..