Korkusuz
Can Ataklı

Çok şükür provokasyon olmadı

İRONİ

Çok şükür provokasyon olmadı


Üzerinden daha bir hafta bile geçmedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, attığı bir tweetle adalet sistemine ağır sitemde bulundu.

Soylu’yu öfkelendiren şey, kendisine Twitter üzerinden hakaret eden bir kişinin mahkeme tarafından serbest bırakılmasıydı.

Twitter kullanıcısı bir vatandaş, hastanede tedavi gören Soylu’nun annesinin fotoğrafını kullanarak, “geçmiş olsun” dileklerini iletmişti.

Densizin teki de bu fotoğrafın altına Süleyman Soylu’nun soyadından yola çıkarak çirkin bir cümle yazmıştı.

Muhtemelen bu tweeti gören Soylu, deliye dönmüş ve adamı yakalatmıştı.

İşin o safhasını bilmiyoruz tabii.

Acaba o kişi nasıl yakalandı, poliste ne kadar kaldı, o sırada başına ne geldi?

Hiçbir yerde bu konu ile ilgili bilgi yok.

Hakaret eden kişinin şikayet üzerine savcılık tarafından bulunmuş olma ihtimali yok.

Çünkü o kişi çirkin tweeti 17 Ocak’ta atmış.

Soylu, tepkisini 21 Ocak’ta gösterdi.

Savcılığın 17 Ocak’tan hemen sonra bu kişiyi bulması, yakalatması ve hakim önüne çıkarması teknik olarak mümkün değil.

Bir kere bu tür şikayetlerde tweet atanın o kişi olup olmadığının saptanması bile zaman alır.

Demek ki, hakaret eden kişiyi polis yakalamış, hemen savcının önüne koymuş, savcı da muhtemelen aynı gün şüpheliyi mahkemeye sevk etmiş.

Mahkeme de şüpheliyi “denetimli serbestlikle” bırakmış.

Yani “Bunda bir şey yok, evine gidebilirsin” dememiş, soruşturma sonucu dava açılacağını bildirmiş.

Mahkemenin yaptığı şey “bu tür bir suç iddiasının tutuklanmayı gerektirmediği” yönünde karar almak.

Nitekim Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı da yaptığı soruşturma sonunda, şüphelinin “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçu işlediğine kanaat getirmiş ve 1 yıl 2 aydan 2 yıl 4 aya kadar hapis cezasına çarptırılmasını istemiş.

Soylu’nun hukuk anlayışına bu pek uymuyor anlaşılan.

Çünkü İçişleri Bakanı öfkeli tweetinde şöyle demişti;

“45 gündür anam hastanede.

Annemle fotomun altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest kalıyor.

Ne yapmalıyım?

Bakan olsam ne yazar...

Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder?

Tweetimle yeniden alınırsa da provokasyon sayacağım.”

İçinden çıkamadığım şey, Soylu’nun “provokasyon”dan kastının ne olduğu.

Yani mahkeme o kişiyi tekrar tutuklasa ne olacak?

Kim “provoke” olacak?

Kimler ne yapacak?

İşin aslı; yargı, Soylu’nun son cümlesi olmasa yediği ağır laflardan sonra o kişiyi hemen tutuklardı.

Neyse çare hemen bulunmuş.

Soylu’nun canını sıkan kişi, meğer Erdoğan’a da hakaret tweeti atmış.

Yargıdan kaçmamış tabii ve Soylu’ya küfreden ve hakkında “kamu görevlisine hakaretten” dava açılan bu kişi “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan tutuklanmış.

Kişinin kimliği bilinmediği için, cumhurbaşkanına ne zaman ve nasıl hakaret ettiği konusunda bir bilgiye ulaşamadım.

Ama anlaşılan cumhurbaşkanına hakaret, Soylu’ya küfürden önce gerçekleşmiş.

Çünkü bir kişi Soylu’ya küfrettikten sonra başına gelenleri görünce herhalde daha beter bir işe kalkışmaz.

Sanıyorum konu zaten savcıların önünde duruyordu, Soylu öfkelenince dosyayı hemen hızlandırdılar ve “Merak etmeyin, içeri attık bu kişiyi” dediler hemen.

BİR SORALIM BAKALIM

AKP’li başkan o karneleri nasıl düzenledi?


Aslına bakarsanız olay “münferit” sayılabilir.

Yani AKP’nin bütününü kapsamaz.

Ancak buradaki sorun, iktidarda olmanın verdiği güç sarhoşluğu, şımarıklık ve kibirdir.

Olayımız şu; AKP Tekirdağ İl Başkanı Mestan Özcan, Süleymanpaşa Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin karnelerini evlerine giderek dağıtmış.

Ne tarafından tutsanız olacak iş değildir bu.

1- Milli Eğitim Bakanlığı bu yıl karnelerin basılı olmayacağını, öğrencilerin online sistem üzerinden karnelerini görebileceklerini bir genelge ile duyurdu. Demek ki bu AKP’li il başkanı, sanal ortamdaki karneleri tek tek bastırmış.

2- Online sistemdeki karneler kişiye özeldir, yetkili müdür ya da öğretmenler dışında başkası göremez. Bu AKP’li il başkanı bunu da çiğnemiştir. Tabii burada kendisine okul müdürü ve bir başka yetkili yardım etmiştir. Özel hayatın gizliliği ihlal edilmiştir.

3- Öğrencilerin ve dolayısıyla velilerinin adresleri, özel hayatın çerçevesi içindedir. Yetkili olmayan hiç kimse ile paylaşılamaz. AKP’li il başkanı, burada da suç işlemiştir. Ayrıca yine okul müdürü ya da bir yetkilisi bu suça ortak olmuştur.

Bu gerçeklerin ışığında habere tekrar bakınca ortaya çok kötü bir tablo çıkıyor.

AKP iktidarının temsilcileri, özellikle taşrada devlet kurumlarını yönetenlerin üzerinde geniş bir etki ve yetkiye sahipler.

AKP yetkilileri, devlet kurumlarından istedikleri bilgileri rahatlıkla alabilmekte ve bunu diledikleri gibi kullanabilmektedir.

En kötüsü AKP yetkilileri adeta suç işleme özgürlüğüne sahiptirler ve kendilerine herhangi bir yaptırım uygulanamamaktadır.

Bu habere konu olan suçlar için Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı tarafından hem il başkanı hem de okul yönetimi hakkında bir soruşturma açıldığını henüz duymadık.

Duyacağımızı da tahmin etmiyorum, çünkü taşra illerinde AKP İl Başkanı ya da yöneticilerine soruşturma açabilecek cesarette bir kimsenin olabilmesi pek mümkün görünmüyor.



DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Milli Savunma Bakanlığı’ndan Anıtkabir’li paylaşım


Geçen haftayı kış şartları altında karlı biçimde geçirdik.

İstanbul bir anda beyaza bürünmüştü.

Sonra sıra Ankara’ya geldi.

Başkent de bembeyaz görüntüsü ile “trafik çilesi çekmeyenler” için çok güzel tablolar oluşturdu.

Bu karlı günlerden yola çıkan Milli Savunma Bakanlığı, dikkat çekici kış görüntüsü paylaştı.

Neden dikkat çekici olduğunu söylüyorum?

Çünkü görüntüler Anıtkabir’dendi.

Kameralı bir drone Anıtkabir ve çevresinin muhteşem karlı görüntülerini çekmişti.

Bakanlığın resmi Twitter hesabından paylaşılan bu video görüntüsünün altına da şu yazılmıştı;

“Karlı bir Ankara gününde Anıtkabir’i havadan görüntüledik.

Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve İstiklal Mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.”

Böyle bir dönemde “Atatürk’ten, Kurtuluş Savaşı’ndan ve bu savaşa katılan kahramanlarımızdan” söz etmek neden dikkat çeksin değil mi?

Çekiyor ama...

SORDUM ÖĞRENDİM

Rusya ile aşı üretmek de nereden çıktı?

Birkaç gün önce “Rusların koronaya karşı yaptığı Sputnik V aşısı Türkiye’de üretilecek” haberi çıktı medyamızda.

Rus Gamelya Araştırma Enstitüsü ile Rusya Savunma Bakanlığı tarafından geliştirilen

Rus aşısı için anlaşmanın da imzalandığı duyuruldu.

Peki kim yaptı bu anlaşmayı, üretim tesislerini kim kuracak?

Rusya ile anlaşma imzalayan şirketin VisCoran İlaç Sanayii olduğu ortaya çıktı, şirketin sahibi de AKP’nin has isimlerinden Öztürk Oran.

Terra İlaç ve Myfarma İlaç şirketlerinin de sahibi olan Oran, daha önce veznedarı olduğu Vakıfbank’ta yönetim kurulu üyeliği yaptı. Halen Vakıf Katılım Başkanı...

20 yılı aşkın süredir ilaç sektöründe olan Öztürk Oran’ın ortakları arasında AKP eski milletvekillerinden Mustafa Ataç ile Ümraniye Belediye eski Başkanı Hasan Can’ın da olduğu konusunda bilgiler aldım.

Öztürk Oran, Rusya ile imzaladıkları anlaşma konusunda DHA’ya açıklamalarda da bulunmuş.

Kısa sürede milyonlarca aşı üretebileceklerini belirten Oran, aşının 3 faz çalışmasının da çok iyi sonuçlar verdiğini ve Rusya’da şu ana kadar 1 milyon 500 bin kişinin aşı olduğunu söylemiş.

Öztürk Oran, bir süre önce de Sağlık Bakanlığı’ndan “antibiyotik test kiti” ihalesini almıştı.

OKURDAN MESAJ

Döviz sıkıntısı Western Union sistemini de sarsmış


Ülkeler arası küçük miktarlarda para transferinin en kolay yollarından biri Western Union.

Bu sistemle en fazla 7 bin 500 dolar gönderebiliyor ya da alabiliyorsunuz.

Bu işlemler de herhangi bir denetime tabi tutulmuyor.

Ancak bir okurumdan gelen mesajdan anladığım kadarıyla döviz cinsinden küçücük paraların bile ödenmesinde sıkıntı yaşanmaya başlamış.

Gelin okurumun mesajını birlikte okuyalım;

Can Bey, merhaba,

AKP iktidarı her alanda hayatı gerçekten zorlaştırıyor.

Dayım uzun süredir Almanya’da yaşıyor ve annesine (benim nine) oradan para gönderir.

Para göndermek için bütün dünyada geçerli ve çok güzel bir sistem olan Western Union’u  kullanır.

Bu sisteme göre, paranızı istediğiniz bankadan, form doldurarak anında ve çok hızlı şekilde çekebilirsiniz.

Bu hafta yine bankaya gittik para çekmeye, bankalar kalabalıktı, içeride az müşteri olan özel bir bankaya girdik. (Kapısında az sıra olan.)

Daha önce bu bankanın başka şubesinden paramızı çekmiştik fakat bu sefer bize para vermediler. “Biz o şekil ödeme yapmıyoruz” dediler. Başka da bir açıklama yapmadılar.

Oysa bankanın camında “Western Union” anlaşması olduğunu gösteren levha asılıydı.

Neyse, oradan başka bir özel banka şubesine geçtik, sıramız gelince bize, “Bankamızda hesabınız olmadığı için ödeme yapamıyoruz” dediler. Daha önce böyle bir şey de yoktu...

Oradan PTT şubesine gittik, kapıda çok sıra vardı, güvenlikçi ateş ölçmedi, HES kodu sormadı. (Önceki gittiğimiz bütün bankalar HES kodu sormuştu.)

Sıra bize gelince, bu şubenin bu gibi ödemeler yapmadığını, merkez şubelere gitmemizi söylediler. (Daha önce böyle bir şey de yoktu.)

Büyük bir PTT şubesine gittik, kapıda yaşlılar başta olmak üzere çok sıra vardı, sosyal mesafe sıfır idi.

Sıramız gelince uzatılan evrakı doldurmaya başladım ve nihayet paramızı aldık

PTT, paramızı en düşük kurdan liraya çevirdi, Euro olarak da paramızı ödemeyi kabul etmedi.

Artık çok yorulduğumuz için mecburen kabul ettik.