Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Bütün anneler; bu güzel gününüz kutlu olsun...

Bugün anneler günü...

Tabii ki klasik bir söylemle şöyle diyenlerimiz çoktur:

“Canım sadece yılda bir gün mü?.. Her gün anneler günü”...



Oysa her günü anneler günü gibi hissetmek ile yılda bir gün “anneler gününü kutlamak” aynı şey değil...

Tıpkı her günü bayram olarak kutlamanın bir anlamının olmayacağı gibi...



Canlarım...

İnsanın hayatını hayat yapan ona katılan manalar, anlamlar değil mi?..

“Sevgililer Günü” meselâ...

Yine meselâ “Dünya Kadınlar Günü”...

“Dünya Tiyatro Günü”...

“Dünya Gazeteciler Günü”...

Ve benzeri pek çok gün...



Anneler Günü de işte öyle bir gün...

Benim penceremden baktığımda gördüğüm şu:

Bugünü anlamlı kılan, annelerin bütün insanlık tarafından aynı 24 saatte, aynı heyecan, aynı coşku aynı sevgiyle hissedilmesi...



Bir başka itiraz ise anneler günü ya da diğer bazı günlerin asıl amacının kapitalizme (Tüketime) hizmet ettiği iddiası veya inancı...

Bu görüş bu inanç elbette saygı duyulası bir düşünce, bir hissediş...

Ancak...

Unutmayalım ki bütün canlılar, üretirler ve tüketirler...

Aksi halde yaşayamazlar...

Bu da bir tabiat yasası...



Anneler gününün ufak tefek de olsa hediyelerle kutlanması, annelerin sevindirilmesi; kapitalizme hizmet ediyor diye vazgeçilecek bir kutlama mı Allah aşkınıza?...

Kaldı ki...

Annelerimizin aldıkları hediyeden sonra “ne gerek vardı?” deyişleri aslında hediyeyi istemediklerinin değil; anne olarak yaptığımız harcamaya üzüldüklerinin işaretidir...

Çünkü onlar sadece vermeyi bilir, vermeyi severler...

Onun için İslâm Peygamberi Hz. Muhammed, “cennet annelerin ayakları altındadır” dedi...



Güzel bir gündür canlarım, lütfen kutlayın...

Bugün onların günü olduğunu kabul etmek, onların ellerinden, yüzlerinden öpmek; öpüşlerin en güzeli, en sıcağıdır...

Ve...

Onları her gün hatırlamanıza, imkânınız varsa aramanıza engel değildir...

Bütün dünya annelerinin bu güzel günleri kutlu olsun...


TEBRİK EDERİM...


Avrupa Yakası isimli dizinin (Dizi tarihinin bence en iyisi) oyuncularından Gürgen Öz, İGDAŞ’ın doğal gaz faturasına itiraz etmiş...

Ve (Kendi ifadesiyle) CHP’lilerin saldırısına uğramış...

Diyor ki:

“Bir kişiyi ya da partiyi direkt eleştirmediğim halde öyleymiş gibi lanse edildi. Kaldı ki her parti, kurum ve yöneticinin eksikleri var. Olmaması tabiata aykırı. Bizler eleştiriyi, bu anlamdaki komediyi ve neşeyi unuttuk...”



Bence harika bir savunma...

İlle de “eleştiriyi, komediyi ve neşeyi unuttuk...” deyişinde yüzde yüz haklı...

Ancak...

Bir sanatçı bir konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi de olmamalı çünkü...

Bir sanatçı aynı zamanda bir kanaat önderidir...

Rol modeldir...

Mutlaka doğrusunu öğrenip o doğru üzerinden eleştiri yapmalı...



Asıl konuya geleyim...

İGDAŞ sayaç okuma günlerinin 4 günlük sokağa çıkma yasağına denk gelmesi ve o gecikmenin İGDAŞ değil abone lehine olduğunu bilmemesi ayıp değildi Öz’ün...

Ayıp olan doğruyu araştırmadan İGDAŞ’ı eleştirmesi...

Onun eleştirilerinin de İmamoğlu ve yönetiminin yeminli düşmanları tarafından istismar edilmesiydi...



Neyse...

Bu arada genç kardeşimi tanımış oldum...

Eleştiri üslûbu çok akıllıca ve nazik olduğu için de ayrıca kendisini tebrik ederim...


ENSEYİ KARARTMAYIN...


Salgın da geçecek, bu kara günler de geçecek...

Sabahı olmayan, güneşi doğmayan gün var mı?..

Milyarlarca defa battı güneş ve...

Her geceden sonra...

Doğdu yeniden...

Ve her zaman...

Doğacak, batacak...

Ama yine doğacak...



Ne güzel söylemiş Mevlâna:

“Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var.”...



Bu da benden olsun...

Ne güzeldir güneşe doğru yürümek...

Ne güzeldir güneşi görmek...

Ve ne güzeldir,

Güneşi ümit etmek...

KÖTÜLÜKLER KÖTÜ DÜŞÜNCEDEN ÜRÜYOR


Hayat bana çok değerli bir şey öğretti:

Bütün kötülükler kötü düşünceden ürüyor...

Çünkü...

İyi düşünen hiç kimse kötülük yapamıyor...

Kötü düşünenler ise iyilik yapmıyor...



İnsan önce kötü düşünceyi üretiyor...

Sonra da kendi ürettiği kötülüğün esiri oluyor...

Ve...

İyi insanlara zulmetmeyi, “üstün insan” olmak zannediyor...

Bütün kötülükler...

O zulümden doğuyor...



Peter Ustinov, o muhteşem aktör, sinemanın en başarılı Hercule Poirot’su şöyle dedi:

“Suçlar insanların yüzlerinde görünseydi aynalar satılmazdı...”...



Hiç kimse, hiçbirimiz komplo teorisyenlerinin suçlarını ya da suçluluklarını yüzlerinde göremeyiz...

Çünkü...

Her gün pek çok defa aynaya baktığımız halde kendi yüzümüzde de suçluluk göremiyoruz...

KISSA MI FIKRA MI?..


Canım Hacı anneciğimin, delikanlılık yıllarımda anlattığı fıkralarından biri...



Doğduğundan evlendiği güne kadar annesiyle yatan, annesinin parmağını tutmadan uyuyamayan bir erkek evlât...

Bir gün geliyor evleniyor...

Anne, “bundan sonra karınla yatacaksın, alışmalısın” diyor ve oğlunu ikna ediyor...

Oğlan gerdeğe girmeden önce son bir kez gidiyor annesinin yanına...

“Anne yaaaa” diyor... “Hiç olmazsa hırkanı ver, yanımda olsun”...

Annesi hırkasını çıkarıp oğluna veriyor...

Bir süre sonra anne, oğlunun kendisine seslenmesi üzerine zifaf odasının kapısına gidiyor...

Kapı aralık...

Hırkası bir sopanın ucunda...

Oğlu içeriden sesleniyor:

“Anne al hırkanı...”...



Kıssa mı fıkra mı?..

Karar siz vereceksiniz...

TABİİ Kİ BENCE...


Sadi-i Şirazi’nin çok güzel sözlerinden biri şöyle:

“Çaresizlik anında kaçmaya imkân kalmayınca insan kılıcın keskin ucunu eliyle tutar.”...



Siyasetçiler, iş insanları ve gazeteciler bunu en çok yapanlardır...

Kiminiz bunu “yüreklilik” olarak kabul edersiniz...

Kiminiz ise “bencillik, çıkarcılık” olarak algılarsınız...



Hata sizde değil bizdedir çünkü...



Bizler, sizin bizi anlamanızı beklemeden sizlere kendimizi anlatmalıyız...

İlk adımı bizler atmalıyız yani...

Suçlamadan önce...

Suçu kendimizde aramalıyız...

Tabii ki “Bence”...