Gazeteci Fatih Altaylı tutuklu...
“Cumhurbaşkanı’nı tehdit”le suçlanıyor.
O da tutuklandığı günden bu yana Silivri’deki Marmara Cezaevi’nden düzenli notlar gönderiyor ve o notlar “Boş Koltuk” isimli programda okunuyor.
Ayrıca davet edilen bir konukla da günün gelişmeleri hakkında sohbet ediliyor.
Şimdi...
Boş Koltuk da yasaklandı...
★★★
Soruşturmayı başlatan her zamanki gibi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı...
Kararı veren, İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği...
Kararın gerekçesi:
Altaylı’nın, “Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: “Üzülüyoruz” / 22. Dönem Milletvekili Emin Şirin yorumluyor” başlıklı videoda okunan mektubundaki Devlet Bahçeli ile ilgili sözler...
Ne diyor bu mektupta Altaylı?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiirini mektup olarak gönderdiğini iddia ediyor...
Sen misin eden?
Anında kanalı kapatılıyor; daha önce yayınlanan tüm içeriklerin de “kaldırılmasına” karar veriliyor.
★★★
Eğer bu iddia yalan ya da yanlışsa, Bahçeli’nin avukatları gider dava açar...
Yani burada Başsavcı Bey’i doğrudan ilgilendiren bir durum yok.
Ayrıca, bir yorum yüzünden bütün içeriklerin kaldırılmasının anlamı ve gerekçesi ne?
★★★
44 yıllık bir basın emekçisi olarak ben de yüzlerce kez ifade vermeye davet edildim; hakkımda onlarca dava açıldı...
Üçünde mahkum oldum. Gururla söyleyebilirim ki ikisi Berkin Elvan’la... Biri de bir başsavcının, makamını kendi çıkarı için kullanmasıyla ilgiliydi.
İsterlerse üç yüz kez mahkum etsinler; üç yazımın altına bugün de imza atarım!
Ama kimsenin aklına benim yazılarım nedeniyle çalıştığım gazeteleri kapatmak, internet sitelerine ulaşımı engellemek gelmedi...
★★★
Çağdaş hukukta suç cezalandırılır...
“Boş koltukları” bile cezalandıran “boş hukuk”larda ise cezalandırmak için suça ihtiyaç yoktur...
Muhalif olmak yeter.
Suç; nasıl olsa uydurulur!
Fatih Altaylı’nın ve yüzlerce siyasetçinin, bürokratın, avukatın, gazetecinin, sanatçının ve iş adamının başına gelen tam da budur!
İBB Borsası...
CHP Genel Başkanı Özgür Özel geride bıraktığımız Çarşamba akşamı Tuzla’da düzenlenen mitingde müthiş bir iddia bulundu.
Bazı savcılarla bağlantılı avukatların “FETÖ Borsası” benzeri bir “İBB Davası Borsası” oluşturduğunu öne sürdü.
Mehmet Yıldırım isimli bir avukatın, soruşturmada adı geçen bazı kişilere gidip, “Beni savcı bey yolladı. Avukatlığını yapacağım. Şu ifadeyi vereceksin. Şunları söyleyeceksin. Şu kadar da para vereceksin” dediğini iddia etti.
Özel, elinde kanıt olduğunu, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na söz konusu avukatın WhatsApp kaydının dökümünü vereceğini söyledi.
★★★
Adı geçen Av. Mehmet Yıldırım dün yurtdışına kaçmak için gittiği Antalya’da yakalandı.
Şimdi hep birlikte şu soruların yanıtını bekliyoruz:
- Bu avukat, soruşturmada adı geçen kimlere gidip bu teklifte bulundu?
-O isimlere ve onlarla ilgili suçlamalara nasıl ulaştı?
- Soruşturmanın başlatıldığı günden bu yana hangi savcıyla ya da savcılarla... Adliyede ya da adliye dışında... Yüz yüze ya da telefonla kaç kez görüştü?
- Bu “tehdit içeren yardım teklifi” karşılığında, kimlerden kaç para aldı ya da almak üzere anlaştı?
- Kendisine başka kimler yardım etti?
- Bu paraları kiminle ya da kimlerle paylaştı ya da paylaşmak üzere anlaştı?
- Bu avukat ve üyesi olduğu “çete” hakkında açılan soruşturmayı, yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı mı yürütüyor?
★★★
Şiir gibi olacak ama yazayım:
İddiada adı geçenlerin biri avukat, diğerleri savcı...
Bu ne büyük günahtır, ne büyük acı!
Uyanın gerçek hukukçular, uyanın artık...
Dinsin bu fırtına, bitsin bu sancı!
GÜNÜN SORUSU
Dün yazmıştım; II. Abdülhamid’in 4. kuşak torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun adı, sahte diploma soruşturmasına karışmıştı... Yaptığı sahtecilik yetmezmiş gibi bir de utanıp sıkılmadan “asalet”ten söz etmiş, saltanatın yeniden kurulacağını ima edercesine, “Bu topraklarda yeniden hakikatin güneşi doğacak. Edep yahu” demişti...
Halk TV, dün de bu yüzsüz arkadaşın “asker kaçağı” olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Sorum kendisine:
Bu topraklarda “hakikatin güneşi”nin yeniden doğmasını düşündüğün kadar, askere gidip tezkere için şafak saymayı da düşünüyor musun? Yoksa... Askere gitmeden yine “vın turizm” mi?