Dün “savaş kapıda” demiştim; gece savaş çıktı...

ABD’nin şımarık çocuğu İsrail, nükleer silah ürettiği gerekçesiyle İran’a saldırdı...

Genelkurmay Başkanı dahil bir çok üst düzey ismi öldürdü.

Bu arada bombalanan çok sayıda binada katledilen masum insanların sayısı belli bile değil.

Dünyanın başına bela olan Donald Trump, saldırıların ardından İran’ı tehdit etmeyi sürdürdü:

“Geriye hiçbir şey kalmadan nükleer silahsızlanma anlaşmasını imzalamalılar.” 

Yani saldırıların süreceğini işaret etti.

Büyük bir kibirle “İran’a anlaşma yapması için şans verdim. Onlara ‘sadece yapmaları gerekeni’ söyledim ama yapmadılar” dedi.

Kibire bakar mısınız?

Yapmaları gerekeni söylemiş!

Karşısındakiler sanki onun emir kulu!

★★★

Sonra da işlediği insanlık suçunu itiraf etti:

“ABD en gelişmiş ölümcül silahları üretiyor. İsrail bunların çoğuna sahip ve kullanıyor.”

İsrail’in saldırma gerekçesi ne?

İran’ın nükleer silah üretmesi...

Trump ne diyor?

“ABD’nin ürettiği ölümcül silahlardan İsrail’de de var ve bunları kullanıyor.”

O zaman bu saldırı ne anlama geliyor?

 “Nükleer silah bahane... Bana senin petrol ve doğalgaz kaynakların lazım. Senin rejimin yıkılacak ve yerine bana o yatakları kullandıracak bir yönetim gelecek. O güne kadar seni vuracağım. Tıpkı Irak’ta yaptığım gibi!”

★★★

Her şey açık seçik ortada:

Tetiği çeken İsrail... Ama çektiren ABD!

Uzmanlar diyor ki:

“Bu gerçeği İran da biliyor. Bu yüzden sadece İsrail’le değil, ABD’yle de savaşacaklar. ABD’nin bölgedeki üstlerini her an vurabilirler. Türkiye de bu ülkeler arasında...”

★★★

Bizim Cumhurbaşkanı, saldırının üzerinden yarım gün geçtikten sonra açıklama yapıyor ve diyor ki:

“İsrail’in komşumuz İran’a düzenlediği saldırılar, uluslararası hukuku hiçe sayan apaçık bir provokasyondur. Uluslararası toplum, küresel ve bölgesel istikrarı hedef alan İsrail haydutluğuna artık bir dur demelidir.”

Gördüğünüz gibi İran’ı küstahça tehdit eden ABD’ye ve kibirli Trump’a tek satır “eleştiri” bile yok...

Vur tetikçiye...

O da laf olsun diye!

★★★

Bu sefer iş çok ciddi dostlar.

Erdoğan, dünkü içi boş açıklamasıyla Türkiye’yi bu savaşın dışında tutamaz.

Türkiye’deki ABD üslerinin hemen kapatılması ve açıklamaların hedefine ABD’nin de konulması, atılması gereken ilk adımlar olmalı.

Aksi halde yerle bir edilen İran, komşu falan dinlemez; ABD’nin İncirlik Üssü’nü etkisizleştirmek için Adana’yı da bombalayabilir...

★★★

Hani bu arkadaşlar her fırsatta, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü eleştiriyor ya...

Tüm ülkeler cayır cayır yanarken, izlediği ustaca diplomasiyle Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutmasını görmezden gelip, “Ekmeği karneye bağladı” diye suçluyorlar ya...

Bu aymazlıkla onların yüzünden kendimizi “tarafı olmadığımız” bir savaşın kurbanı olarak bulmamız an meselesi...

İşte; başlığı bu yüzden attım:

Bize şu anda gerçekleri görmeyen ya da görmekten korkan politikacılar değil, İsmet İnönü gibi bir strateji uzmanı lazım.

Yoksa bu kafayla sadece şehitlerimizin ardından dua etmekle kalırız!

Piyasaların hali...

İran’dan saldırı haberleri geldi, Türkiye’de piyasalar karıştı:

Borsa düştü, altın yine tavan yaptı.

Merkez Bankası, TL’nin yabancı paralar karşısındaki erimesini durdurabilmek için yine piyasalara para pompaladı.

Bu arada dar gelirli vatandaş da elindeki üç beş kuruşu korumak için kuyumcuların önünde kuyruk oluşturdu.

Size önerim, sakin olmanız...

Çünkü savaş ortamlarında kazananlar sadece spekülatörler, stokçular, insan kaçakçıları ve silah tüccarlarıdır.

Bunun dışında ne yaparsanız yapın, en az ülke ekonomisindeki kayıp kadar kaybedersiniz.

Liradan altına, altından dövize geçeyim derken elinizdeki para pula döner.

Sakin olun ve iktidara sağlıklı bir politika oluşturması için baskı yapın...

Son günlerin popüler sloganı, bu duruma da çok uyuyor:

“Kurtuluş yok tek başına... Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” 

GÜNÜN SORUSU

İktidar, kamuda çalışan yaklaşık 600 bin işçiye ilk altı ay için yüzde 16 zam önerdi... Sorum bu zammı yeterli görenlere:

Son 6 ayda fiyatı yüzde 16’dan daha az artan tek bir temel tüketim maddesi gösterebilir misiniz?

Bir soru daha:

İnsaf organınız öldü mü?