Arnavutluk’taki Osmanlı subayları, Osmanlıdan ayrılmak isteyen bölücü Arnavut ayaklanmasına destek vermiş ve dağa çıkmıştı! Anlaşılan dağa çıkmak, son otuz kırk yıla mahsus bir şey değildi...
İstanbul’da da gizliden gizliye bir hareketlilik vardı. Bu bölücü harekete destek vermek için bir grup subay, bir araya gelmişti. Tarihe Halaskaran Zabitan darbesi diye geçen olayın sorumlusu olan grup çalışmalarına başlamıştı.
Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Jandarma Genel Komutanlığı yapan Kemal Paşa, Önyüzbaşı Hilmi, Süvari Yarbay Recep, Rosinyol Hüsnü başta olmak üzere oluşturulan grup hızlanmıştı.
Dr. Rıza Nur başta olmak üzere Teğmen Boşnak Salih ve Kurmay Yarbay Yusuf Rasih de gruba destek veriyordu. Halaskar grubu, Skalyeri adlı bir Rum siyasetçi aracılığı ile Prens Sebahattin’e ulaşmıştı. Arnavutluk’taki bölücü harekete destek için yola çıktıklarını ve yardıma ihtiyaçları olduğunu ifade etmişlerdi.
Prens Sebahattin, Dr. Rıza Nur, Mithat Kemal ve Mithat Sait ile görüşerek bu girişimin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını değerlendirmişti. Grup Prens Sebahattin’e, “Bizde vak’alar, vak’aları besler; Hükümet’in dolayısıyla mevkii sarsıldığı şu zamanda bir darbe vurulursa düşeceği muhakkaktır. Çalışalım.” demişlerdi...
Prens Sebahattin ciddi bir para desteği ile Halaskar’a güç vermeyi kabul etmişti. Askerden sivile ve o günün üniversitelerindeki öğrencilere kadar geniş bir çevreyi, örgütlemeye başlamıştı.
Ortada bir Rum siyasetçi, Prens Sebahattin ve bölücü Arnavut hareketi varken grubun İngiliz emperyalizminden bağımsız olduğu düşünülemezdi. Trablusgarp’ın düştüğü ve Oniki Adaların işgal edildiği bir dönemde bunlar yaşanıyordu.
Vatan kabul ettikleri Osmanlının başındaki, İttihat ve Terakki hükümetini düşürmek için Osmanlıyı parçalamayı bile göze almışlardı! Gelişmeler İngiliz emperyalizmine hizmet ediyordu. Hükümet düşmüştü. Böylece Halaskar, Osmanlının Balkan Savaşları ile Balkanları kaybetmesine neden olacak dönemi başlatmış oldu...
“Cesur ve çok gayretli arkadaşlardan Tevfik Hamdi Bey “Tahlisiye İdaresi mührü” (Bugünün Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü) diye aldatarak, Galata’da bir mühür kazıyıcıya 12,5 kuruşa cemiyetin mührünü yani ‘Halaskaran Zabitan Grupu’ kazdırdı...”
“Mühür birkaç gün onda kaldıktan sonra Beyoğlu’nda evimde (Doktor evinde) saklandı. Evimi toplantı ve müzakere yeri olarak seçtik. Geceleri hizmetçiyi uyutur, sonra dağılacak programları beyannameleri kırmızı mürekkeple mühürlerdim...” diyor Dr. Rıza Nur.
Dr. Rıza Nur, sonrasında Anadolu’ya geçse de fikirleri hiç değişmemişti. O’nun gizliden gizliye Cumhuriyete düşmanlığını ise kimse görememiştir. Bugün Türkiye’de; Cumhuriyete ve Atatürk’e yönelik, hadsiz ve haksız tüm saldırıların kaynağı, Nur’un 1935’de İngiltere’ye şartlı teslim ettiği “Hayat ve Hatıratım” adlı kitabıdır.
Kitabı, British Museum’dan alıp Türkiye’ye ilk getiren ve basan ise Kadir Mısırlıoğlu’dur!
Büyük önder Atatürk, vatan sana minnettardır! Cumhuriyet, 102. yaşın kutlu olsun!