Acayip bir “mağdur edebiyatı” ile iktidara geldiler...

Baktılar işe yarıyor, iktidarları sırasında da aynı edebiyatı tepe tepe kullandılar... Aradan yıllar geçti “mağduriyeti” şahane bir beceriyle “algı metodu” haline getirdiler!

En başta liderleri olmak üzere yıllar yılı, kendi deyimleriyle hem “çıraklık”, hem “kalfalık” dönemlerinde bu sözcüğü büyük başarıyla kullanmayı sürdürdüler... Aslına bakarsanız “tek adam” devrine gelindiğinde bile çok sıkıştıklarında bu sözcüğü evirip çevirmeyi denediler... Ancak 2018’de tüm ipler en tepedeki “tek adamın” eline geçtikten, parlamento gözle görülür şekilde ikinci plana itildikten sonra dümeni bir başka sözcüğe çevirdiler:

- Mağrur olmayı seçtiler!

Öyle bir dönüştü ki bu, sanki “küçük dağları ben yarattım” dercesine yürüyüşleri, konuşmaları, tavırları bile değişti... Trabzon’da bir bakan, yanına yaklaşan gencecik bir kızın “kanserim, hastanelerde yer bulamıyorum” demesi karşılığında cebinden çıkardığı parayı eline sıkıştırmak istemesi üzerine o genç kızın isyanını, “ben sadaka istemeye gelmedim, derdimi paylaşmak istedim” diyerek uzaklaşması hala gözlerimin önündedir!

AKP iktidarındaki bu değişim epey kısa bir sürede en tepeden en alta kadar hızla sirayet etti. Artık, en azından alçakgönüllü olmanın, milletin vekili gibi görünmenin bile bir anlamı kalmamıştı:

- Bir zamanların mağdurları, artık günün mağrurları haline dönüşmüştü. 

“Açım” feryadına “cennet vatan kıymetini bil” edebiyatı!

O kadar çok yürek acıtan örnek var ki, hangi birini anlatayım bilemedim...

Son bir, iki gündür olanlar bile yeter aslında... Aydın AKP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Savaş, yanında avenesi ile Kuşadası’nda seçim turu yapıyordu. Avcılar Kulübü’nün kahvehanesine girdiler. İçeride oturanlara “selamünaleyküm” dedikten sonra masalardan birine yaklaştılar. Masada yaşlı bir adamcağız kederli bir yüz ifadesiyle oturuyordu; önünde bir bardak çay bile yoktu... Başkan adayı Savaş, “nasılsın amca” demek gafletinde bulundu. Adamcağız yüzüne bile bakmadan yanıt verdi:

- Emekli aç, 7 bin 500 lira aylık alıyorum!

AKP’li Aydın büyükşehir belediye başkan adayı ne dedi bilin bakalım? Hemen paylaşayım, aynen şöyle dedi:

- Akşam başımızı yastığa koyduğumuzda huzur içinde uyandığımız cennet vatanımız var. Bunun kıymetini bilelim!

Açıkça söylemem gerekirse, 40 yıl düşünsem böyle bir yanıt aklımın ucundan geçmezdi. Adam “açım” diye feryat halinde, karşılığı “cennet vatan!” O yaşlı adamcağız daha yanıt vermeden yan masalardan birinden bir ses yükseldi:

- Biz vatanı biliyoruz, siz bilin!

Ortalık buz kesmişti. Aday ve yanındakiler aceleyle kahvehaneden ayrıldılar. Ama hikaye bitmedi!

Tam kapıdan çıkarlarken adayın yanındakilerden biri şu sözleri söyledi, artık hangi dürtü ya da öfkeyle söylediyse:

- Garibanın kahvede ne iş var!

Muhteremin, terbiyesizliğine, kendince aşağılamasına bakar mısınız?

Hatay örneği aslında her şeyi anlatıyor!

Acaba ne cüretle bu tavırları sergiliyorlar diye düşündüm...

Sonra aklıma AKP’li Cumhurbaşkanı’nın geçen gün Hatay’da yaptığı mitingdeki sözleri geldi. Ne demişti asrın liderimiz? Paylaşayım:

- Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez...

Dedi önce! Yetinmedi, daha da ileri gidip, şöyle devam etti:

- Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı. Şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim, maalesef şu deprem olayından sonra ‘bad-el harab-ül Basra’ oldu. Nerede belediye başkanı? Yok!

Ehh, en tepedeki “Tek adam” hem de depremin en ağır vurduğu bir kentte depremzedelerin yüzüne karşı böylesine sözler söyleyebiliyorsa söylenecek şey yok! Kuşadası’ndaki muhteremin bu cesareti nereden bulduğunu söylemeye bile gerek yok!

Ayrıca bu bir itiraf, bir dil sürçmesi filan da değildi. Gayet bilinçli, yalnızca Hatay değil, Muhalefet’in elindeki başta İstanbul, Ankara, İzmir dahil tüm kentlerin halkına apaçık bir tehditti!

Hatay’ın şu andaki Belediye Başkanı ve başkan adayı Lütfü Savaş’ın, depremden bu yana merkezi yönetimin Hatay’a hangi yardımlarda bulunduğunu, Belediye’ye ne kadar destek çıktığını, geçen bir yıl içinde ortalığın hala niçin savaş alanı görünümünde olduğunu anlatması, rakamlarla ortaya koyması şarttır...

- Depremzedelerin, kimin yalan söylediğini anlaması çok önemli hatta hayatidir!