Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Ben öyle yapıyorum meselâ

Asla okurlardan şikâyet günüm değil...

Lâkin:

Bugüne denk geldi...

Bu yazımda da bir başka okur ya da video izleyici anlayışından söz edeceğim...



Bir konu üzerine bir şeyler anlatıyorum...

Videoysa yorum kısmına...

KORKUSUZ’daki yazılarımdan biriyse...

Mail hesabıma eleştiri geliyor...

“Ben bunu Yuval Noah Harari’nin Homo sapiens kitabında okumuştum...”.

“Piketty bu sizin anlattıklarınızı Kapital isimli kitabında anlatıyor, bize başka şeyler söyleyin...”.



İyi de abilerim ablalarım...

Ben hard disk miyim ki...

Yazdıklarımı...

Anlattıklarımı:

“Benden önce hangi yazar, hangi kitabının kaçıncı sayfasında yazmış” bileceğim...



Kaldı ki...

Eğer bir kitap alıntısı yapmışsam burada belirtiyorum...

Bir özlü sözse ve...

Sahibi biliniyorsa da yine adını burada yazıyorum...



Sanırım ilk söyleyen Mark Twain idi ve cümle şöyleydi:

“Bu gök kubbe altında söylenmemiş bir söz yoktur...”.





Bir örnekle anlatmaya çalışayım...

Orhan Pamuk’un “Masumiyet” romanının sonunda Kemal şöyle diyordu:

“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım...”.



Bunun aynısını değil ama...

Benzerini ilk kez...

Washington Post’un efsanevi Genel Yayın Yönetmeni Ben Bradlee’nin yazdığı kitabın kapağında okumuştum:

“Güzel Bir Hayat Yaşadım!..”.





Bradlee’nin kitabı Pamuk’un romanından çok önce yayımlandı...

Ama...

Bu, Pamuk’un kitabını Bradlee’den alıntı bir sözle bitirdiği anlamına gelmez...



Sözümün özü canlarım...

Bilgi, bilgidir...

Yayımlandıktan sonra:

Tüm insanlığındır...



Özlü söz tabii ki sözün sahibinindir...

Ancak...

Kendisinden önce hiç kimse tarafından söylenmediği anlamına gelmez...



Hangi heykeltraş demişti hatırlamıyorum...

Ancak...

Kendisine:

“Böylesine muhteşem bir heykeli nasıl yaptınız?” diye sorulduğunda:

“O, taşın içinde gizliydi; ben sadece fazlalıklarını aldım” demişti...



Aslında hepimiz...

Bize ait olmasa da...

Bazı güzelliklerin eksiklerini tamamlamıyor:

Fazlalıklarını alıyoruz...

En azından kendi adıma söyleyeyim:

Ben öyle yapıyorum...

Günün sözü


“Ulusal sanat ve ulusal bilim yoktur, ikisi de tüm üstün ve yüksek değerler gibi, tüm dünyanın malıdır...”.

Johann Wolfgang Von Goethe

Bektaşi torunuyum...


Türkiye’de en zor mesleklerden biri:

Köşe yazarlığı...

Diğeri:

Youtube içerik üreticiliğidir...

Neden mi?..

Çünkü...





Türkiye’deki gazete okuyucusu...

İle...

Youtube izleyicilerinin geneli...

Sizden sadece:

Kendi inançlarına yalakalık edecek...

Kendisi gibi düşündüğünüzü gösteren yazılar yazmanızı...

Konuşmalar yapmanızı ister...



Kırk yazınız ve videonuz o okurun, o takipçinin istediği gibi...

Sonuncusu istemediği gibi olsun...

Size öfkelenir:

“Ayıp, çok ayıp, yeni hayatınızda başarılar” gibi birkaç cümleyle:

Yazınızı, konuşmanızı beğenmediğini ifade eder...



“Ayıp, çok ayıp” kısmı...

O okurun, o izleyicinin hoşuna gitmeyen bir fikrinizi...

Diğer okurlarınızla (İçlerinde beğenenler mutlaka vardır) paylaştığınız içindir...



“Yeni hayatınızda başarılar” kısmı ise:

“Seni bir daha okumayacağım, abonelikten çıktım” demek için...



Elbette okur ve takipçi kaybetmekten üzülürüm...

Ama...

Okur ya da takipçi yalakalığı yapıp şahsiyetimi kaybetmektense...

Okur ya da takipçi kaybetmeyi tercih ederim...



Okur veya takipçi bugün gider, yarın gelir...

Ama...

Şahsiyet gitti mi:

Asla geri gelmez...



Softanın biri, yazın en sıcak günlerine rastlayan bir ramazan günü...

Testiyi başına çekmiş su içen Bektaşi’yi:

“Bu mübarek ramazan gününde ortalık yerde su içmeye utanmaz mısın bre zındık?” diye azarlamış...

Bektaşi suyunu içtikten sonra...

Boşta kalan elinin tersiyle, dudaklarının yanlarında biriken suları silmiş:

“Beri bak softa” demiş... “Ramazan gider önümüzdeki yıl yine gelir ama bu fukara giderse bi daa geri gelmez...”



Bendeniz:

Bektaşi torunuyum...

Har vuruldu harman savruldu


Ekonomik krizlerin tarihine bakarsanız...

Tüm krizlerin:

Politik müdahalede gecikilmesi nedeniyle çıktığını görürsünüz...





“Ekonomik kriz” dediğiniz nedir?..

Bir bedenin hastalanması gibi bir şeydir...

Eğer...

Vücuda zamanında müdahale edilmezse...

Hasta:

Bir daha asla değiştiremeyeceği...

Son adresine taşınır...





Ekonomi de böyledir...

Eğer ekonominin hastalandığını kabul etmezseniz...

Nasıl iyileştirileceğine ilişkin çare de aramazsınız...



Bankaların batışıyla birlikte ekonominin krize gireceğini bilenlerden ve bu gerçeği kabul edenlerdenseniz:

O duruma (Sizin zamanınızda ya da sizden önce; hiç fark etmez) nasıl gelindiğini hemen ...

Ve...

Doğru (Siyasi amaçlı değil) tespit edip...

Tedaviye başlamalısınız...





Türkiye ekonomisi çöktü (İflas etmedi, etmez) çünkü... Zamanında müdahale edilmediği gibi...

Ekonominin mevcut kıt kaynakları da...

Recep Tayyip Erdoğan seçim kazansın diye:

Har vurulup, harman savuruldu... 

Dünün tweeti


Ahmet YAVUZ

@yvzah

 Askeri şuralar, askeri kanadın etkisinin zayıfladığı buna mukabil siyasi kanadın etkisinin olması gerekenden çok daha fazla
arttığı bir yapıya kavuştu.

Bu nedenle liyakatten çok sadakatin öne çıktığı bir süreç yaşanıyor.

Sizin dediğiniz olsun




Zenginin biri Nasreddin Hoca´yı her gördüğünde diller dökerek iltifat eder:

“Fakirhanemizi şereflendirirseniz bahtiyar oluruz” dermiş...

Bir gün Hoca, bu nazik adamın gönlünü almak için evine gidip, kapısını çalmış...

Aynı anda da adamın pencereden kafasını uzatıp baktıktan sonra geri çekildiğini görmüş...

Az sonra hizmetçisi açmış kapıyı:

“Teşrifinize çok memnun olduk lâkin, efendim biraz önce dışarı çıktı, geldiğinizi duyunca, ne kadar üzülecek” demiş...

Adamın davetinde samimi olmadığını...

Riyakârlık yaptığını anlayan Hoca:

“Ya öyle mi?” diye şaşırmış gibi yaptıktan sonra devam etmiş:

“Ne yapalım, hayırlısı olsun lâkin efendine selâm söyle, bir daha dışarı çıkarken, kafasını evde unutmasın...”.



Bu kıssada “hisse” yok...

Ama...

İlle de “var” derseniz...

Sizin dediğiniz olsun...

Ekonominin şansızlığı


Canlarım tez ve antitez:

Henüz kanıtlanmamış olsa da...

“Doğru olabileceği” varsayılan ön bilgilere dayanır...

Yani...

Mantığa ters gelmez...

Laboratuvar süreci sonuna kadar geçecek olan bilimsel araştırma sürecinde:

Doğrulanmaya...

Veya yanlışlanmaya çalışılan iddialardır...



Hipotez ise:

İster tezinizi ister antitezinizi savunun...

Her halde:

Neden haklı olduğunuzu kanıtlayacak malzemeleri toplama sürecidir...



Meselâ:

“X firmasının ürettiği Covid aşısı sağlıklıdır bunu şu, şu araştırma sonuçlarından anlayabilirsiniz...”.

Ya da tersi:

“X firmasının ürettiği Covid aşısı sağlıksızdır; şu, şu araştırma sonuçlarından görülmüştür ki, falanca, filanca hastalıklara sebep olmaktadır...”.



Tezin ya da antitezin doğruluğuna kişiler...

Yani:

İddiaların sahipleri değil:

Laboratuvar sonuçları...

Yani:

Deneyimler...

Yani:

Yaşanmışlıklar karar verir...



Türkiye ekonomisinin şansızlığı:

Tezin özgür:

Antitez ve hipotezin ise yasaklı olmasıdır...

Günün esprisi


Sözün sahibini bilmiyorum ancak...

Birileri gibi:

“Ben ekonomistim” deme hakkına sahip olduğum inancıyla...

Hoşuma giden şu espriyi sizlerle paylaşıyorum:



“Ekonomi hakkında konuşma yapmak kişinin bacağından aşağı işemesiyle aynı şeydir...

İşeyene sımsıcak gelir...

Ama...

Başka kimsede aynı etkiyi yapmaz...”.