1915 yılı, Çanakkale Savaşı’nın en kanlı günleri...
Vefa Lisesi öğretmenlerinden Ahmet Rıfkı, sınıfa girip öğrencilerine selam verir ama öğrenciler selama karşılık vermezler.
Hoca şaşkın, ‘Hayırdır’ der.
Arka sıralardan bir çocuk ayağa kalkar ve şöyle der: “Hocam, mahallede eli ayağı tutan herkes Çanakkale’de. Bizim yaşımız tutmuyor diye göndermiyorlar; siz ise hâlâ buradasınız. Vatan elden giderse aldığımız eğitim ne işe yarar?”
Hoca çok üzülür ve hemen bir dilekçe yazarak okuldan ayrılır. Çanakkale yoluna düşmek üzere hazırlıklara başlar. Annesi yaşlı ve hastadır. Şehzadebaşı’nda beraber otururlar. Başka da kimseleri yoktur.
Ahmet Rıfkı, mahalle bakkalı Selahattin Adil’e gider ve cebinde getirdiği “üç otuz para” deyimiyle ifade edilen çok az bir birikimini uzatır.
“Selahattin amca, Allah’ın izniyle vatanın böğrüne saplanan hançeri çıkarmaya gidiyorum. Bütün param budur. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakmamandır. Biriken borcumu döndüğümde öderim.”
Bakkal Selahattin, onu dinledikten sonra cevap verir: “Sen merak etme yiğidim, anan bize emanet. Allah yolunu açık etsin, ayağına taş değmesin.”
Helalleşir, ayrılırlar.
Mayıs ayında gittiği Çanakkale’de çeşitli cephelerde savaştıktan sonra aralık ayında, Ahmet Rıfkı’nın şehit olduğu haberi gelir.
Annesi Ayşe Hanım dayanıklı bir kadındır. Gözü yaşlı dua ettiği günlerden bir gün, aklına bakkala olan borcu gelir.
Gider bakkala, “Selahattin Efendi, biliyorsun oğlum Çanakkale’de şehit düştü” der. “Şehitlik künyesi, üzerinden çıkan eşyası ve ikramiyesi bir heyetle bana ulaştırıldı. Bizim şu veresiye defterini çıkar da helalleşelim. Yedi aydır beş kuruş ödemedik, evladım borçlu yatmasın...”
Selahattin, “Sonra bakarız, acelesi yok” filan der ama yaşlı kadın ısrarcıdır. Durum böyle olunca da yaşlı kadına, “Senin okuman yoktur. Bir yakınını gönderirsin, biz onunla hesaplaşırız teyze” der.
Ayşe Hanım işin peşini bırakmaz. Oğlu borçlu yatsın istemez. Hemen ertesi günü komşunun kızı Gülşah ile beraber tekrar gelir veresiye defterini görmeye. Bakkal Selahattin Adil, defteri açar ve komşu kızı Gülşah okumaya başlar. Okurken gittikçe gözleri dolar ve hıçkırıklarla ağlamaya başlar. Ahmet Rıfkı’nın hesabı kırmızı kalemle çizilmiş ve sayfaya boydan boya şöyle yazılmıştır: “Bu hesap, Çanakkale’de, Ahmet Rıfkı’nın helal kanıyla ödenmiştir, vesselam...”
Bu hikâye Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk yıllarından cephelerdeki kahramanlıklarına, diplomasi zaferinden Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar uzanan, Kaya Boztepe’nin kaleme aldığı ‘Sarı Paşa ve Türk Mucizesi’ kitabından beni en çok etkileyen bölüm. Boztepe, yıllar süren araştırmalarla harmanladığı bu eserde, çoğu zaman unutulmuş ya da gölgede kalmış detayları da gün yüzüne çıkarıyor. Dünyanın birçok ülkesinde seminerler vererek anlattığı yaşanmışlıkları bir kitapta toplayan Boztepe’nin Destek Yayınları’ndan çıkan ‘Sarı Paşa ve Türk Mucizesi’ kitabı mutlaka okunmalı.
Bocelli, Melike Şahin, Sıla
Yaz geldi. Açık havadan müzik sesleri yükseliyor. Bu hafta size üç konser önerim olacak.
Birincisi efsanevi tenor Andrea Bocelli’nin oğlu Matteo Bocelli’nin yarın Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konseri. Tabii ki bilet bulabilirseniz.
İkinci sıradaki önerim İzmirliler için. Melike Şahin Cuma günü İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak.
Üçüncü önerimse 20 Haziran’da Maximum Uniq Açıkhava’da konser verecek olan Sıla’yı izlemeniz.