Siz de benim gibi “Belki bir gün lazım olur” diye her şeyi saklamaya çalışanlardan mısınız? Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki bunlar hiçbir zaman tekrar lazım olmuyor. Zaten lazım olsa da ben sakladığımı unutup yenisini alıyorum.

İstifçilik, pek çoğumuzun “Belki bir gün lazım olur” diyerek kendini kaptırdığı, fakat farkında olmadan hayatını zorlaştıran bir alışkanlık.

Eski kitaplar, dergiler, giyilmeyen kıyafetler, kullanılmayan eşyalar, bozuk elektronik aletler... İleride bir gün işimize yarayacağı umuduyla bir kenarda biriktirdiğimiz onca eşya... Ancak, bunun zamanla ruhumuzu yorduğunu, yaşam alanlarımızı daralttığını fark etmiyoruz.

Eşya biriktirmenin psikolojik arka planında çoğunlukla kaybetme korkusu yatıyor. Kişiler biriktirdikleri eşyalarla içsel bir bağ kurarak kendilerini güvende hissediyor. Ama ipin ucu bir kaçarsa sonu çöp eve kadar gidiyor ve işte o zaman profesyonel bir yardım almaktan başka çare kalmıyor.

Bu yüzden gereksiz eşyalardan kurtulmak lazım. Yani size yük olan ne varsa atın kurtulun. Kullanmadığınız eşyalar, giymediğiniz ayakkabı ve kıyafetler… Ne kadar az eşya o kadar huzur, inanın bana!

Ayrıca hayatınızda da temizlik yapın. Size faydası olmayan; bırakın faydayı, yük olan insanlardan kurtulun. Arkanızdan konuşup dedikodunuzu yapan, enerjinizi emen, sizi devamlı yargılayan insanlardan hemen uzaklaşın. Çevrenizde sizi destekleyen, pozitif enerji veren, neşe veren insanlar bulundurun. Hayat o kadar kısa ki… Yeterince de zorlu, daha da zorlaştırmaya gerek yok.

Ben öyle yapmaya çalışıyorum. Daha huzurluyum. İnanın bana, hayatta huzur gibisi de yok.

Ayrıca anı diye biriktirdiğimiz onca şeye kimse bizim kadar değer vermeyecek. Biz atmazsak onlar atacaklar zaten. Geleceğe yer açmak için bazen geçmişten vazgeçmek gerekiyor.

Bir adalet masalı daha

6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli depremde, Gaziantep’in Nizip ilçesinde yıkılan ve 51 kişiye mezar olan Furkan Apartmanı’na ilişkin dava sonuçlandı ve davayı açan aileler bir kez daha yıkıldı. Bina, kolon kesilmesi, kaçak teras katı çıkılması ve kaçak 1+1 daireler yapılmasından dolayı yıkıldı ve 51 kişi can verdi. Aileler hâlâ perişan.

Binanın zemin katında bulunan mobilya mağazası, Belediye Meclis Üyesi Eyüp Öğüt ve Faik Öğüt’e ait. İddiaya göre, bu kişiler dükkânı genişletmek için kolonları kesiyorlar. Belediye Meclis Üyesi oldukları için de kimse onları denetleyip sorgulamıyor.

Davada dört sanık yargılanmasına rağmen sadece Mühendis Yılmaz Şahin Yurtyapan, kolon kesilmesi ve binanın yapısal hatalarından sorumlu tutularak ceza aldı. O da iyi hal indirimi alarak 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Tabii, o kadar bile yatmayacağını hepimiz biliyoruz. Diğer sanıklar, Faik Öğüt, Eyüp Öğüt ve Nejdet Alpay delil yetersizliği nedeniyle beraat etti.

51 kişi yok yere ölmüş ve sadece 16 yıl mı? Tek suçlu mühendis mi? Aileler haklı olarak isyan içerisindeler. Giden canlara mı üzülsünler, aradıkları adaleti bulamadıklarına mı?

★★★

Sadece ülkemiz değil, dünya adaletin sorgulandığı bir dönemde. Adaletin bile satın alınabildiği, rüşvetin normal hale geldiği, herkesin kolay yoldan para kazanmaya çalıştığı, güç ve iktidar için her şeyin yapılabildiği bir dönemdeyiz. Aslında, belki de dünya hep böyleydi.

Rüşvetin, adaletsizliğin, güç ve iktidar hırsının hüküm sürdüğü bir yerde, neredeyse herkesin bir fiyatı olduğunu kabul etmek zorundayız.

Erdemli ve ahlaklı olmanın değersizleştiği, ahmaklık sayıldığı bir toplumda, kendi değer yargılarımızı korumakta zorlanıyoruz. Oysa insanı insan yapan ahlakı, dürüstlüğü, adaleti, merhameti ve onurudur.

İşte bunun için eğitim en güçlü silahımızdır. Bilgi ve bilinçlenme, adaletsizliğin ve haksızlığın panzehridir. Çürüyen toplumumuzu yeniden yapılandırmak için en büyük önemi eğitim sistemine vermeliyiz.

Onaylamadığınız bir eğitim sistemine sessiz kalmak, onun getireceği düzeni de kabullenmek demektir.

Paşa’nın namusu...

Namus denince değerli bir arkadaşımın anlattığı fıkra gelir aklıma:

Çok yetkili ünlü bir Osmanlı paşasına sormuşlar ‘‘Paşam ne kadar, nereye kadar namuslusun?’’

Paşa cevap vermiş; ‘‘1000 altına kadar’’

‘‘Neden 1000 altın?’’ diye sormuşlar.

Paşa; ‘‘Çünkü 1000 altına kadar hayır diyebilirim’’ demiş.

Herkesin bir fiyatının olmadığı namuslu günler dileğiyle...