ANALİZ

Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı

Uzun yıllardır özellikle Atatürkçü Cumhuriyetçi kesimlerde çok söylenen bir söz vardır.

Şöyle denir hep;

“Atatürk çok erken öldü. Hiç değilse 10 yıl daha yaşamış olaydı bugün çok farklı bir Türkiye olurdu.”

Özünde çok doğru bir anlayış bu.

Ancak bu sözü Tayyip Erdoğan da söyleyince çok şaşırdım.

Hatta öyle ki bu sözler Erdoğan’ın son yıllarda söylediği en doğru sözler olarak geldi bana.

Henüz okumamış olanlar için Erdoğan’ın bu sözlerini size de aktarayım.

Şöyle dedi AKP genel başkanı;

“Şayet, Gazi’nin ömrü ve sağlığı en azından bir 10 yıl daha ülkeyi yönetmeye el verseydi, hiç şüphesiz 2. Cihan Harbi sonrası bambaşka bir Türkiye görecektik. Maalesef Gazi’nin vefatıyla bu fırsatı kaçırdık. Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra da başımıza musallat edilen darbeler, zayıf koalisyonlar, kifayetsiz kadrolar ülkemizin küresel kalkınma yarışında geride kalmasına sebep oldu.”

Erdoğan çok haklı ama görmediği görmek istemediği bir şey var.

Eğer Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı kendisi şu anda ülkeyi tek başına dilediği gibi yöneten adam olmayacaktı.

Anlatayım.

Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı yıl 1948 olacaktı.

Bu 10 yılın içinde 6 yıl süren 2. Dünya Savaşı var.

Türkiye, İnönü’nün “milli şefliğinde” Türkiye’yi savaşa sokmadı ama ülke olarak çok sıkıntılı günler yaşadık.

Atatürk yaşasaydı da savaşa girmezdik ama çok eminim ki İnönü’den çok daha aktif bir politika izler ve hatta savaşın kaderinde bile etkili olurdu.

Atatürk o dönemde yaşıyor olsaydı devrimlerin daha geniş kitlelere mal olmasını sağlar büyük kentlerin dışında kırsal bölgelerde de geniş destek alırdı, halk tümüyle devrimleri içselleştirirdi.

Ama en önemlisi savaş sonrası Batı’nın dayatmasına aldırmadan çok partili döneme hemen geçmez, ön hazırlıklarını yapar, CHP’yi Cumhuriyetin kuruluş unsuru olarak saklar ve yeni partilerin önünü açardı.

Bu durumda devrimler daha sağlıklı biçimde uygulanacağı için her türlü gerici akım kendine alan bulamaz, siyasal İslamcı hareketler gelişemez, Türkiye demokratik bir ortamda emin adımlarla yürürdü.

Sonuçta Erdoğan ve zihniyeti asla iktidara gelemeyeceği gibi ülkenin tüm devrimlerini de ayaklar altına alabilen güçlü konumuna asla ulaşamazdı.

Bu nedenle Erdoğan’ın, büyük önderin ölümünden 86 yıl geçtikten sonra “Keşke 10 yıl daha ülkenin başında kalsaydı” sözleri bir espriden öte anlam taşımaz.

Sanırım Erdoğan da Atatürk 10 yıl daha yaşasa kendi zihniyetinin asla egemen olamayacağının bilincindedir.

Ancak asla geri döndürülemeyecek bir süreçle ilgili konuşmak ve hatta bu tür iyi niyetli gibi görünen tavra bürünmenin kendisine prim kazandıracağının da farkındadır.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Atatürk Haftası’nda bu filmi mutlaka izleyin

Önceki hafta yeni bir Türk filmi vizyona girdi.

Adı “Bir Cumhuriyet Şarkısı.”

Bu filmi mutlaka izleyin, ama daha önemlisi tatile girmiş olan çocuklarınızı da götürün.

Atatürk’le ilgili izlediğim en güzel filmlerden biri bu.

Filmde Atatürk’ün “Türkiye’yi ziyaret edecek olan İran Şahı için bir opera yazılmasını istemesi” anlatılıyor.

Şah’ın gelmesine 26 gün vardır ve Atatürk, Adnan Saygun’dan bir opera yazmasını ister.

Konusunu ve hatta senaryosunu bile hazırlamıştır.

Genç müzik dâhisi Adnan Saygun, “inanılmazı” başararak 26 günde “Özsoy Operası’nı” tamamlar, tabii o sırada kendisine destek veren Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı sanatçıların da eşsiz katkılarıyla.

Filmde Atatürk’ü canlandıran Ertan Saygun ile Adnan Saygun’u oynayan Salih Bademci harikalar yaratmış.

İlk defa bu filmde öğrendiğim Adnan Saygun’un operayı bitirememesi için çok çaba harcayan İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Öngör rolü Okan Yalabık’a çok yakışmış.

Özsoy’un senaryosunun yazılması için gece gündüz çalışan, Adnan Saygun’un en büyük destekçisi Münir Hayri Egeli rolündeki Ahmet Rıfat Sungar ve operanın baş kadın oyuncusu Nimet Vahit’i canlandıran Birce Akalay da olağanüstü oynamışlar.

Melis Sezen, Şifanur Gül, Mehmet Özgür, Burak Bilgili, Emre Karayel, Bensu Soral da filmin hakkını vermişler.

Bu arada film boyunca ince ince işlenen Atatürk’ün Bulgaristan’da bırakmak zorunda kaldığı büyük aşkı da filmin önemli bir sürprizi.

Sonuçta diyorum ki “Gidin görün bu filmi. Hem bir tarihi gerçeği olağanüstü güzellikteki 1930’ların Ankara’sı dekoru ile izleyin hem de duygusallığın zirvesine ulaşın.”

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu işin tadı kaçtı artık

Yine Anıtkabir.

Yine törene Erdoğan da katılıyor.

Yine bir güruh Erdoğan için sloganlar atıyor.

Erdoğan ne zaman Anıtkabir’e gitse aynı skandal yaşanıyor.

Önceden belirlenmiş bir güruh, binlerce insan dışarında resmi törenin bitmesini beklerken içeri alınıyor, tam da Erdoğan’ın Anıtkabir’den çıkıp Şeref Defteri’ni imzalayacağı alana gittiği yere en yakın yerde konumlandırılıyor ve bu güruh alkışlarla sloganlarla Erdoğan’a destek tezahüratı yapıyor.

Anıtkabir güvenliği ve yönetimi Genelkurmay’a bağlı.

Anıtkabir’de nasıl davranılacağı yönetmeliklerle saptanmış.

Burada slogan atılamaz, gösteri yapılamaz, yüksek sesle bile konuşulamaz.

Nitekim askeri görevliler bunlar uymayanları sürekli uyarırlar.

Buna rağmen her törende nasıl oluyor da bu güruh Anıtkabir’e alınıyor, bunları kim nasıl seçiyor, Genelkurmay bu skandala neden hiç müdahale etmiyor?

İnsan ister istemez artık kasıt arıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri böyle bir skandala alet olmamalı.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan bu tarihi gerçeği bilmiyor olamaz

Erdoğan müze geziyor.

Rehber Atatürk’ün Trablusgarp’ta çekilmiş fotoğrafını gösterince Erdoğan yanındaki Murat Bardakçı’ya dönüp “Murat Bey” diyor “Bize Libya’da ne işiniz var diyorlar. Kim bunlar. Malum kişiler. Bak gitmiş işte.”

Tarihçi Murat Bardakçı da “Cumhuriyeti kuranların hepsi gitti” yanıtını veriyor.

İyi de Atatürk’ün Libya’da olduğu dönemde bu ülke Osmanlı’nın hakimiyetinde.

Atatürk orada Libya’nın Osmanlı’dan koparılmaması için savaştı.

Şimdi ise Libya bağımız bir devlet.

Erdoğan bu açık tarihi gerçeği bilmez mi?

Muhtemelen biliyordur ama “bilmeyen” parti tabanına kendince müthiş bir mesaj vermiş oluyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

CHP’de Kurultay’a il başkanları karar vermez

Yerel seçimlerden birinci çıkan CHP’de iç tartışma yine gündemde.

Seçmenler de dahil pek çok CHP’li Özgür Özel’i yeterince muhalefet yapamamakla suçluyor.

Bu nedenle Özel’in genel başkanlıktan gitmesini isteyen çok kişi var.

Kılıçdaroğlu’na daha yakın olduğu söylenen Oğuz Kaan Salıcı sürpriz bir hamle yaparak CHP’de bir olağanüstü kurultay toplanmasını bile istedi.

Salıcı’nın bu hamlesi CHP genel merkezinde büyük öfke yaratırken dün bir başka sürpriz gelişme oldu ve 81 il başkanı ortak bildiri yayınlayarak “CHP’de Kurultay tartışmaları çok saçma, CHP genel başkanıyla yola devam edecektir” dediler.

Partilerde il başkanları elbette çok önemlidir ancak, şunu unutmamak gerekir ki Kurultay kararını il başkanları değil, delegeler veriyor.

Şu anda Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na yakın delegeler çoğunluğu oluşturuyor.

Demek ki bir Kılıçdaroğlu-İmamoğlu anlaşması sağlanırsa, ki bu yönde çok güçlü bilgiler var, Kurultay toplanması hiç de zor değildir.

CHP genel merkezi il başkanları üzerinden bir algı yaratmaya çalışıyor ama bu ters de tepebilir.