“Olmaz dediklerimiz olurken” serisine bir yenisi daha eklendi.

İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP İstanbul 38. Olağan İl Kongresi’nde başkan seçilen Özgür Çelik ve yönetimini görevden uzaklaştırdı.

Yerine Gürsel Tekin başkanlığında kayyum heyeti atandı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kararı değerlendirirken şöyle söyledi:

“Siyasi partilerimizin böyle bir durumla karşı karşıya kalmasını bir siyasetçi olarak hiçbirimiz istemeyiz. Her şey kanuna, anayasaya, Siyasi Partiler Kanunu’na göre yürüsün isteriz.”

Halbuki kanun ortada.

Siyasi Partiler Kanunu’nun 21. maddesi il ve ilçe teşkilatlarında seçimlerin nasıl yapılacağını anlatıyor:

“Seçim süresinin sonunda seçim sonuçları tutanakla tespit edilip, seçim sandık kurulu

başkan ve üyeleri tarafından imzalanır (...) Seçimin devamı sırasında yapılan işlemler ile tutanakların düzenlenmesinden itibaren iki gün içinde seçim sonuçlarına yapılacak itirazlar hakim tarafından aynı gün incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.”

Yani 8 Ekim 2023’te yapılan CHP’nin İstanbul İl Kongresi için itiraz süresi en geç 10 Ekim’de dolmuştu.

Ama karar, kongreden 695 gün sonra geldi.

“Allak bullak” diyenler, “allak bullak” edenler

Bu noktada akıllara AK Parti’nin YSK Temsilcisi Recep Özel’in 28 Haziran’da yaptığı uyarı geliyor.

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın iptaline ilişkin dava için, “YSK’nın verdiği kararı mahkeme bozamaz, sistem allak bullak olur” demişti.

Bakan Tunç 15 Eylül’deki Kurultay Davası hakkında “Davalar birbirini etkileyecek düzeyde” diyerek bu “allak bullaklık” endişesini güçlendirdi.

Aslında gerçekten de ortada “allak bullak” bir tablo var.

Çünkü kararın içinde çelişkili görünen ayrıntılar mevcut.

Mahkeme, CHP’nin İstanbul İl Kongresi delegelerinin görevden alınması talebini reddetti.

Ama aynı kongrede seçilen üst kurul kurultay delegelerinin (yani Ankara’daki büyük kurultaya gideceklerin) görevden alınmasına hükmetti.

Basitçe şöyle özetleyelim:

Menfaat karşılığı oy değiştirdikleri iddiasıyla kayyuma gerekçe yapılan İstanbul’daki mevcut delegeler görevde kalıyor.

Ama aynı kongrede seçilen ve Ankara’da kurultayda oy kullanacak delegeler görevden uzaklaştırılıyor.

Nedeni belirsiz, gerekçesi bulanık.

Hukuk aynı dosyada iki ayrı sonuca varıyor.

Aynı seçimden çıkan sonuçların bir kısmına dokunulmuyor, diğer kısmı iptal ediliyor.

Böyle olunca da şu soru akla geliyor: Kararları hukuk mu veriyor, yoksa siyasi ihtiyaç mı hukuka yön çiziyor?

Bir pusula iptal, üçü geçerli

Tanıdık geldi mi?

Mayıs 2019’a gidelim.

Yerel seçimlerde İstanbul seçmeni aynı zarfa 4 pusula koydu: Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İlçe Belediye Başkanlığı, Belediye Meclisi üyeliği ve muhtarlık.

YSK, sandık kurullarında usulsüzlük tespit etti ama bu usulsüzlüğün sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini etkilemiş olabileceğine karar verdi.

İstanbul seçimi iptal edildi.

Diğer pusulalar geçerli sayıldı.

Ve halk cevabı sandıkta verdi.

İlk seçimde 13 bin 729 olan fark; yenilenen seçimde 806 bin 415’e yükseldi.

Ekrem İmamoğlu, istisnasız İstanbul’un bütün ilçelerinde oyunu artırdı.

“Olmaz”ı bozan tek adres: Sandık

Bugün de tablo farklı değil:

Bir yanda “görevden alınmalı” denilen ama yerinde kalan delegeler, öte yanda aynı kongrede seçilmiş ama Ankara’ya gidemeyen delegeler...

Tıpkı o günkü zarfta olduğu gibi, yine aynı kaynağın içinden seçilmiş bazıları iptal, bazıları geçerli.

Ama 2019 bize şunu göstermişti:

Seçmenin feraseti, mühürlerin çok ötesinde bir güçtü.

Seçmen ders veren, “allak bullak”ı düzeltendi.

Olmaz dediklerimiz oldukça, asıl “olur”u her seferinde bize sandık gösterdi.

Çünkü mahkeme kararlarıyla siyaseti dizayn etmeye çalışmak, tarihin defalarca kanıtladığı gibi, kısa vadede sonuç verse de uzun vadede hep sandığa çarptı.

Ve sandık, sadece cevabı değil; her defasında hesabı da soran oldu.