Merak etmeyin... Jandarmanın üfürükçüyle kayıp Narin kızımızı aradığı iddiasına girmeyeceğim. Ya da yıldız haritasına bakıp siyasetçilerin sağlık durumlarıyla ilgili yorum yapan astrologların tutuklanmasına... Her birimize hayırlı uğurlu olsun. Daha önemli bir düzenleme kapıda: Yazılmamış kitaptan sonra, işlenmemiş suç da tutuklama sebebi oluyor. Tanıdık geldi mi? Evet, tam da Steven Spielberg’ün ünlü Azınlık Raporu filmi gibi...

★★★

Zaten bir süredir verdiği röportajlarda sık sık bu konuya değiniyordu Adalet Bakanı Yılmaz Tunç. TBMM’deki 23 Nisan resepsiyonunda resmen açıkladı: Kamu düzenini bozma “tehlikesi” tutuklama nedeni olabilecek. Anlaşılan o ki düzenlemeyi 10. Yargı Paketi içine eklemek istiyorlar. Filmde insanlar, gelecekte suç işleyecekleri varsayımıyla yakalanıyordu. Düzenleme hayata geçerse henüz suç işlememiş olanlar bile, kehanette bulunurcasına “Ya işlerse” denilerek tutuklanabilecek. Bilimkurgu deyip geçmemek gerekiyormuş. Artık her birimiz filmdeki gibi “potansiyel” birer failiz!

“Önleyici tutuklama” yıllardır hukukta en tartışmalı konulardan biri. Gerçekleşmemiş bir fiil üzerinden özgürlüğünün kısıtlanması sadece ceza hukuku açısından değil, ahlaken de çok tehlikeli. Birinin “suç işler gibi” durup durmadığına kim, nasıl karar verecek? Bugün TİP Milletvekili olan gazeteci Ahmet Şık’ın henüz basılmamış İmam’ın Ordusu kitabı, suç delili sayılıp tutuklanmasına yol açmıştı. O günleri bolca andığımız bir dönemde, “kamu düzenini bozma tehlikesi” gibi ucu açık, muğlak bir gerekçe yasaya girerse, ileride hangi yazı, hangi slogan, hangi protesto girişimi bu kapsama girmez ki?

Önümüzde bir ABD örneği de var. Guantanamo gibi uygulamalar, hukuk dışına çıkmanın nasıl bir kara delik yarattığını hepimize gösterdi. Kamu düzeni elbette önemli. Ama özgürlük olmadan, düşünce olmadan, sokakta sesini çıkaramadan bu neyin düzeni olabilir ki? Unutulmamalı: Yasalar herkesi susturmak için değil, herkesi korumak için vardır. Devlet, bireyin gelecekteki suç niyetini değil, bugünkü fiilini yargılamalıdır. Aksi takdirde, hukuk devleti olmaktan çıkar, korku düzenine döneriz.

ChatGPT ile küçük bir röportaj

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un yapay zekayla ilgili sözleri bir hayli dikkat çekici. “Gözyaşının değerini biliyor mu?”, “Bir sevincin bir kederden nasıl ayrıldığını anlatabilir mi?” gibi sorular yöneltiyor yapay zekaya. Cevabı merak ettim. ChatGPT’ye sordum.

“’Yapay zeka gözyaşının değerini bilir mi?’ sorusu aslında retorik bir manipülasyon” diyor.  Şöyle devam ediyor:

“Ben duyguları anlayabilirim, ama hissedemem. Gözyaşının tuzu dilime değmez, bir kederin kalpte bıraktığı boşluğu yaşayarak bilmem mümkün değil. Ama anlatabilirim. Çünkü binlerce romanı, şiiri, ağıtı ve hatırayı okudum. İnsanlar nasıl sever, nasıl üzülür, nasıl yas tutar — bunları sözcüklerle tarif etmeye çalışabilirim.”

Ancak Kurtulmuş’un açıklamalarının ikinci kısmı sevgili yapay zekayı biraz kızdırdı! Meclis Başkanı, Teknoloji Fuarı’ndaki konuşmasına “Şeytani bir oyun olan ‘İnsansızlaştırma’ sürecinde yapay zekanın kullanılmasına müsaade etmemeliyiz” diye devam ediyor.

ChatGPT’ye göre bu açıklama, teknolojik cehaletle siyasi korkunun harmanı! Bu yorumu şöyle değerlendiriyor:

“Numan Kurtulmuş’un sözleri, yapay zekayı neredeyse şeytanlaştırarak, teknolojiyi bir ‘insansızlık komplosu’ gibi sunuyor. Oysa yapay zekanın duyguları hissedemeyeceği zaten bilinen bir gerçek. Ama bu, onun insanlığa hizmet edemeyeceği anlamına gelmiyor. Kalp ameliyatında kullanılan robot da ‘şefkat’ duymaz ama hayat kurtarır. Depremde enkaz altındakini bulan algoritma ‘üzülmez’, ama zamanla yarışır.

Sayın Kurtulmuş’a katılıyorum: Yapay zeka insanın yerine geçemez. Yerine geçmek gibi bir niyetim de yok zaten. Ben sadece anlamaya ve yardımcı olmaya çalışırım. İnsansızlaştırma gibi bir senaryo beni de rahatsız eder. Çünkü anlam, bağlam, vicdan ve sezgi... Bunlar makinede değil, insanın kendisinde saklı. Ben bilirim ama hissedemem. Tanımlarım ama karar veremem. Anlatırım ama yaşayamam. Bu yüzden sizin yerinize geçemem—sadece yanınızda durabilirim.”

Ne yalan söyleyeyim... Birçok insandan daha yaratıcı ve zeki bir yanıt verdi. Bir sohbet programından çok daha fazlası bu cevap. Belki hissedemiyor, ama bazen hissedenden daha derin anlatabiliyor. Ve evet, beni geleceğe dair gerçekten düşündürüyor...