ANALİZ

23 yıl sonra yine aynı yazı

Bundan tam 23 yıl önce Sabah gazetesindeki köşemde “ Neden hep Filistin'i tutmak zorundayız” başlığını bir yazı yazmıştım.

İsrail ile Filistin halkının arasında yine sorun vardı, kanlı olaylar oluyordu, Türkiye'de kamuoyunun büyük parçası Filistin'in yanında yer alıyordu.

Öyle ki Filistin'de güya halk adına hareket edenlerin hiçbir yanlışı görülmediği gibi bunu dile gelenlere de adeta linç kampanyaları oluşurdu.

Tabii o yıllarda internet henüz bu kadar yaygın olmadığı için tepkiler genellikle mektup, telefon veya yeni çıkan e-posta iletimi ile gerçekleşti.

İşte böyle bir yazmamıştım o.

Aradan 23 yıl geçti , bölgede fazla sayıda bir şey olmadı .

Türkiye'de yine “Müslümanlık” dayanışması altında İsrail karşıtlığı sürüyor.

İktidarın alınışında el altında İsrail'le çok iyi tanıtımlar kamuoyunun önünde farklı bilgilerle sürdürüldü.

Bugün size 23 yıl önce yazdıklarımı çok az kısaltarak tekrar sunmak istiyorum:

Türkiye ve doğal olarak Türk kamuoyunun bazı birimleri yoğun baskı altında. Filistin konusunda ne olursa olsun, Filistin'in meşru olduğunu savunuyoruz.

Hiç kimsenin “Peki kardeşim bu Filistin halkı neden böyle, neden geri kaldı, neden içinden bir tane yetişmiş adam çıkaramamış, neden milli geliri çok düşük, neden ciddi hiçbir şey yok, neden sadece ve sadece terörle içiçe de barış üretilemiyor?” diye sormuyor.

Şimdi buna geleneksel cevap olarak “Filistin gözenekli toprakları işgal altında, bu halk kasten geri bırakıldı, izin tanınmadı” denilecek.

Peki buna da tamam, o zaman bölgede bir bakalım; Ürdün'ün de mi toprakları işgal edilmiş, Mısır'ın hareketleri için nesi eksik, Suriye'nin eli tutan kim, Irak'ı biz mi bu hale getirdik, nasıl oluyor da bir avuç İsrail teknolojisi, bilimde, sanatta, askerlikte, tıpta, eğitimde Çok ileri gidiyor da, ötekiler bunu yapabilmek mi?

Türkiye'nin her durumda Filistin'in yanında yer alması da bir miktar “dinsel bağdan” oluşuyor muhtemelen.

Olaya objektif bakmayıp tamamen aynı odadan çıkmak için kayıtsız şartsız destek vermek zorunda olduğumuzu hissetmeniz gerekiyor.

Ama aynı şekilde Filistinlilerin uluslararası platformda Türkiye'den yana tavır sergilemediklerina hiç bakmıyoruz ve hatta merak bile etmiyoruz. Biz onlara öyle davrandığımız için onların da bize öyle davrandığını sanıyoruz.

Son nokta; Televizyonlarda izliyorsunuz, sadece Filistin değil, başka seçeneklerle de bir Müslüman olanlara bakın, bir diğerleriyle. Kendi dindaşlarımın hastalıklarında içim sızlıyor, ilkellik, sefalet, geri kalmışlık üzerlerinden akıyor. Elinizi vicdanınıza koyun ve seçin, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Filistin, hatta Bosna görüntülerini izlerken aynı duyguları kapamıyor musunuz? “Niçin Müslüman ülkelerde böyle” demiyor musun? Diyorsunuz belki de bunu yüksek sesle söylüyorsunuz. Oysa bunu yüksek sesle söylediğimizde belki uluslararası olaylara daha soğukkanlı bakışlara bakmazdık.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hamas o kadar füzeyi nereden buldu?

Gazze'de çok güçlü olan Hamas terör örgütü Mossad'ın bile mevcut haber alamadığı iddia edilen şiddetli bir saldırıda bulunuldu. Haberlere göre Hamas bir saat içinde İsrail kentlerine rasgele 7 bin füze fırlattı. Gazze abluka altında tutuluyor.

Bir paket çimento bile bölgeye girilemiyor.

Silah ve mühimmat girişi ise söylenene göre neredeyse olanaksızdır.

Buna rağmen Hamas İsrail'e bir anda 7 bin füze atabiliyor.

Bazı olasılıklar bu füzelerin el yapımı olduğunu söylüyor.

muhtemelen öyledir ama patlayıcı yapımında kullanılan yöntemler nereden gelmiş olabilir?

Önümüzdeki günlerde Hamas'a giden patlayıcıların kaynağı mutlaka ortaya çıkıyor.

Sürprizler olabilir, kim bilir bunlar belki de hiç umulmayan tarzdan, hatta İsrail'den bile gelmiş olabilir.

BUNU YAZMAK GEREK

İsrail-Filistin sorunu çok kısa özet

İsrail Filistin sorunu hiç bitmeyen bir hikaye.

İsrail 2. Dünya Savaşı'ndan sonra savaşı kazanan ülkelerin yaşadığı “mahcubiyet” nedeniyle kurulmuş bir devlet.

Amerika olmak üzere, İngiltere , Fransa ve Rusya'da her biri Yahudi katliamına katılmış ya da göz yummuş olarak derin bir mahcubiyet içindeydi.

İsrail arzın kurulması için yer ayarlanıyordu.

Musa'nın kısıtlanmış “vadedilmiş topraklar” olarak tanımladığı Filistin bölgesi bu iş için biçilmiş kaftandır.

Bölgede bir devlet yoktu, toprakların bir kısmı Ürdün'e bir kısmı Lübnan'a aitti.

Bölgede göçebe hayatı yaşayan bin yıldır hiç devlet kurmamış Filistin halkı vardı.

Bu Filistinliler İsrail devleti için topraklarını gönüllü olarak satıp Ürdün'de kuracak ve Lübnan'da aynı göçebe hayatını yaşamıştı.

İsrail'in kurulmasından Filistinlilerde bir uyanış oldu.

Bu uyanış o dönemin Mısır Devlet Başkanı Nasır tarafından iyi kayıtlar aldı ve İsrail ile olan ilişkiler gerginleşti, 1967'de savaş başladı.

Herkes Mısır'ın İsrail'i hap gibi yutacağını zannederken tam tersi oldu ve Mısır geri çekilmek zorunda kaldı.

İşte Ortadoğu'nun kaderini bu olaydan sonra her şey çok farklı hale geldi.

İsrail hızla güçlendi, Amerika desteğiyle neredeyse her alanda güçlü bir ülke oldu.

Bu sırada El Fetih ve Yaser Arafat Filistin özgürlükleri için gerilla harekâtı başlattı.

Yaser Arafat'ın özgürlüklerindeki savaşçıları o güne kadar sadece Latin Amerika'da Küba'dan Amerika'ya kaçmak isteyenlerin kullandığı faaliyet uçak kaçırma işlemlerine başladı.

Bugüne kadar terörle tanışmadığı için ve can kaybı pek neden olmayan bu eylemler dünyada büyük ilgi gördü, gözler Filistinlilere çevrildi.

Öyle ki Yaser Arafat ilk kez “gerilla üniforması” ve belde “el bombaları” olduğu halde Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkarıldı, dünyaya konuşması yapıldı.

Ancak El Fetih'in barışçıl eylemleri George Habbaş'ın kurduğu örgütle kanlı hale dönmeye başladı.

Masum parçalanma uçak kaçırma olaylarını çok kişinin sunabileceği bombalama olaylarıa gelişti.

İlk aralıklarla tamamen özgürlük amacıyla hareket etme eylemleri giderek “İslami” bir nitelik kazandı ve hava tamamen değişti.

Hamas isimli bir terör örgütü Filistin-İsrail'in elindeki Gazze bölgesi tamamen ele geçirildi ve Filistin'in bir Müslüman-Yahudi çatışmasına dönüştü.

İlk yıllarda Filistinlilerin Müslüman olması Türkiye'de de ayrı bir sempati nedeniydi.

Ancak AKP iktidarında Hamas'ın adeta Filistin'in tek savunucusu ve yöneticisi gibi görüldü.

Böyle bir anda Türkiye'de kamuoyunun büyük bölümü olaylara artık tek gözle bakılmaya başlandı.

Sonuçta sorun sadece “Müslümanlık” açısından ele alındığı için Hamas'ın bir terör örgütü olduğu gözlerden hep kaçırıldı.

Bölgedeki kan ve boğazı sanki sadece Filistinlilerin ezilmesi gibi algılandı.

Şu anda sağlıklı yorum yapılamamasının ana nedeni budur.

NOT: Bu yazı mutlaka akademik bir yazı değildir. Kronolojik olarak sonunun gözlemlere dayalı bir sunumudur. İnce ayrıntılar söz konusu olduğunda söylenecek çok söz olabilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Tepeden bakan havalı hallere ne oldu?

Önce Hamas'ın İsrail'e 7 ayrı koldan saldırısı ve pek çok can alması ardından İsrail'in ağır bombardımanlarıyla yaptığı hava harekatları bir araya geldi ve “savaş haline” getirildi.

Hamas'ın saldırıları ilk gün Türk medyasında neredeyse hiç görülmedi bile.

İkinci gün ise Hamas saldırılarından pek çok duyurulduktan sonra İsrail'in Gazze'yi bombardımanına ilişkin haberler yayınlandı.

Ancak buruda asıl dikkatimi çeken şey iktidarın “pasif” tutumu oldu.

Örneğin Erdoğan'ın Birleşmiş Milleler kürsüsünden iki yıl üst üste yaptığı konuşmalardaki sakladığı şeyi onda birini bile göstermedi.

“İlk kıblemiz olan Mescidi Aksa” dan söz etti sadece ve karşı tarafa “itidal” tavsiyesi verdi.

Dışişleri Bakanlığı ise “Sorunun barışçıl yolları için üzerimize düşen her şeyi tamamladığını açıkladı”.

İsrail aleyhine resmi olarak tek kelime bile edilmedi.

Hamas'ın lideri Türkiye'ye getirildi ve TV5'te canlı yayın çıkarıldı, ancak AKP hiç üstlenmedi, konu Saadet Partisi'ne terk edildi.

Oysa genel beklenti AKP genel başkanının “esip gürleyeceği” yönündeydi.

Bunlar olmaz.

Konuyla ilgili olarak “SİHA'mızın düşürülmesine” karşı derin sessizliğe büründü.

Neden acaba?