Bir kamu görevlisi işiyle ilgili emiri kimden, nereden alır?
Monarşilerde, krallardan!
Aristokratik devletlerde soylulardan...
Teokrasilerde din büyüklerinden...
Demokratik, laik, hukuk devletlerinde halkın temsilcilerinden...
Basit bir soru:
Türkiye’de kamu görevlileri işleriyle ilgili emirleri, talimatları kimden alıyor?
★★★
Bırakın yargıyı margıyı, deprem bölgesine yardım ve kurtarma ekiplerinin gönderilmesinin emrini bile kim veriyor?
Emekli maaşlarını, asgari ücreti kim belirliyor?
Kimin hangi ile vali, hangi ilçeye kaymakam olacağına karar veren kim?
Kim futbolu, voleybolu, karateyi yönetecek federasyon başkanlarını isim isim belirleyip, sonra seçilmelerini sağlıyor?
Kim, kimin suçlu...
Kim, kimin güçlü...
Kim, kimin şerefli...
Kim, kimin şerefsiz...
Kimin hain...
Kimin değil...
Kimin terörist...
Kimin vatansever olduğuna tek başına hükmedebiliyor?
Kim yargının...
Kim Meclis’in...
Kim diplomasinin...
Kim eğitimin...
Kim sağlığın...
Kim ekonominin...
Kim kültürün...
Kim hepimizin kaderini belirliyor?
Ve daha önemlisi...
Halk kimden, hangi kurum veya kişiden korkuyor?
Dokunulmaz, hesap sorulamaz olan kim?
★★★
Bu soruların hepsi bir kişiyi ya da bir kurumu gösteriyorsa eğer...
Emin olun ki sorun sandığınız kadar büyük değildir.
O kişi gittiğinde, derin sandığınız sorunlar “şıpın işi” çözülür.
Çünkü korkunun, endişenin kaynağı yok olunca, herkes kendi işini layıkıyla yapmaya başlar.
Savcı savcılığını hatırlar, hakim hakimliğini, polis polisliğini, öğretmen öğretmenliğini, doktor doktorluğunu, gazeteci gazeteciliğini, istatistikçi istatistikçiliğini...
Kapanan kurumlar açılır...
Açtıkları kapatılır!
O tek kişi gidince...
Yani zulüm bitince...
Güller yeniden kokmaya, çocuklar gülmeye, güzel kızlar ve delikanlılar aşık olmaya başlar...
Bir kelimeyle yarattığı fakirliğin yerini, emekle hak edilmiş zenginlik alır.
★★★
Kısacası krallardan, soylulardan, din şarlatanlarından kurtulunca; korku silinir atmosferden...
Yeniden “Ben” dersiniz...
Benlerden “biz” yaratırsınız...
Ve bilin ki hiçbir zulüm ilelebet sürmemiştir.
Süren de... Bitmek üzeredir!
Zalimler utansın...
Kralın gelsin!
Üniversitelileri izliyorum da ekranlardan... İstanbul’u, ODTÜ’yü, İTÜ’yü, Galatasaray’ı, Eskişehir Anadolu’yu, Hacettepe’yi, Yıldız’ı, yıllardır direnen Boğaziçi’ni...
Korkunun azaldığını görüyorum!
Tek başına bir delikanlı, ellerini göğsünün üzerinde birleştirip kalkanlı polisin üstüne yürüyor Ankara’da...
Yirmisine bile basmamış incecik bir kız, “Sen git de kralın gelsin” diye bağırıyor suratlarına karşı...
Korku bitiyor.
Korkutan, korkuyor artık...
Ne mutlu ki... Bir halk daha korka korka, korkusuzluğa erişmek üzere...
Orantısız şiddet!
Polis Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını protesto eden öğrencileri iki gündür, hem de yurdun dört bir yanında dövüyor!
Öğrenciler silah mı kullanıyor?
Taş mı atıyor?
Camı çerçeveyi mi tahrip ediyor?
Polisin düğmesini mi koparıyor?
Hayır!
Sadece toplanıp slogan atıyorlar ve kendilerince hukuksuz olarak gördükleri bir kararı protesto ediyorlar.
Ama polis bu gençleri dağıtmak için elinden geleni ardına koymuyor.
Biber gazı da kullanıyor, cop da basınçlı su da...
Yetmiyor; çok sayıda öğrenciyi yaka paça otobüslere doldurarak gözaltına alıyor.
★★★
Bu çocukların içinde babası polis olan da var asker olan da...
Hiçbiri devlet ya da düzen düşmanı değil.
Ama polisin gereksiz yere uyguladığı “orantısız şiddet” bu gençleri, radikal örgütlerin kucağına itiyor...
Emniyet Genel Müdürü’ne ve İçişleri Bakanı’na duyurulur!
GÜNÜN SORUSU
Sorum, Ekrem İmamoğlu ile birlikte Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay’ın da diplomasını iptal edenlere: Bu değerli öğretim üyesinin çeşitli üniversitelerde ders verip mezun ettiği binlerce öğrencisinin diplomasını da iptal edecek misiniz?