Yeryüzünde aklı ve duygusu olmayan tek kişi yoktur...

Ancak...

Bazıları sadece aklını...

Bazıları sadece duygularını...

Bazılarıysa her ikisini de birlikte kullanır...

Sadece aklını kullanıp duygularını silip atmış olanlar:

Bencil hesapçı, çıkarcı, muhteris ve vicdansızdır...

Sadece duygularını kullananlar:

İnançlı (Çünkü inancı duygular tayin eder) ama genelde aptaldır...

Her ikisini de birlikte kullananlara ise:

“Aklını duygularının ve inancının önüne koyan, duygularını ise gerektiği yerde kullanan, başarılı kişi” diyoruz...

Yani...

Akıl; mantık, düşünme ve analiz yetilerimizi temsil ediyor...

Duygu ise; hislerimizi, inancımızı, tutkularımızı ve anlayış yetimizi ifade ediyor...

Bu iki kavram, insanın düşünce dünyasını ve davranışlarını derinlemesine etkiliyor...

Akıl, objektif bir biçimde düşünmeye...

Karar almaya ve...

Olayları analiz etmeye yönlendiriyor...

Mantıkdüşünme, problem çözme becerilerimizi geliştiriyor ve bizi:

Rasyonel kararlar almaya itiyor...

Akıl aynı zamanda:

Bilimsel keşiflerin, teknolojik ilerlemelerin ve toplumsal gelişimin temelini oluşturuyor ...

Ancak...

Sadece akla dayalı bir varlık olmak, insanı eksik bırakabiliyor çünkü...

İnsanı insan yapan aklı ve duygularıdır...

Duygular, insanın iç dünyasını zenginleştirir ve renklendirir...

İnanç, sevgi, neşe, üzüntü, korku gibi duygular, insanın yaşamına anlam katar.

Duygusal zekâ, insanların birbirleriyle bağlantı kurmalarını ve empati yapmalarını sağlar...

İnsanî ilişkilerin temelini oluşturur ancak...

Duyguların aşırıya kaçması, mantıksız kararlar alınmasına ve yanlış yollara sapılmasına neden olabilir...

Akıl ve duygu arasındaki denge, sağlıklı bir yaşam sürdürmek ve başarılı ilişkiler kurmak için önemlidir...

İyi bir lider...

Başarılı bir yönetici:

Hem akıllı hem de duygusal olarak dengeyi sağlayabilen kişidir...

Önemli kararlar alırken akıl ve duygunun bir arada kullanılması, daha sağlam ve sürdürülebilir neticeler doğurabilir...

Sonuç olarak:

Akıl ve duygu birbirini tamamlayan...

İnsanın kompleks yapısını oluşturan önemli unsurlardır...

İkisi arasındaki dengeyi bulmak, yaşamın her alanında başarı ve mutluluğu beraberinde getirebilir...

Akıl ve duygunun birlikte çalıştığı bir zihin yapısı ise...

İnsanı daha sağlıklı, dengeli ve başarılı bir birey yapar...

Bu yazıyı...

Bu köşeyi takip ettiklerinden emin olduğum Özgür Özel ve yakın çevresiyle...

Aktif politika yapmayan ama...

Samimi birer vatansever olarak politikaya kayıtsız da kalmayanlar için yazdım...

Onlara tavsiyem:

Kendileri gibi düşünmeyen Yılmaz Özdil’i:

Akıllarıyla duygularını ortak ettikten sonra eleştirmeleri...

GÜNÜN SÖZÜ

BENDEN BURAYA KADAR

Özgür Özel’in siyasi stratejisine destek verenlerdenim...

Dün de yine bir yazımda, erken seçim istemeyişini anlayışla karşıladığımı belirttim...

Çünkü...

Bu Meclis’ten erken seçim kararı çıkmaz...

Yılmaz (Özdil) ise benimle aynı fikirde olmadığı için...

Erken seçim talebinde bulunmayan Özgür Özel’i eleştirdi...

Yani:

Anayasadan gelen yurttaşlık hakkını kullandı...

Ve canlarım...

Geçmişte kaldığını zannettiğim (Zannetmek istediğim) CHP’li ruh:

Hortlayıverdi...

Özgür Özel, çalışma arkadaşlarıyla birlikte:

Demokrasinin karşı inanç ve düşünceye tahammül rejimi olduğunu unutan klâsik CHP’liler...

Düşüncelerini ifade etme özgürlüğünü kullanan Yılmaz Özdil’e saldırdılar...

Özgür Bey kardeşim...

Eğer senin gerçek yüzün buysa...

Amman ha!..

Ben yokum...

Bundan sonra sana destek vermeyeceğim gibi...

Kimden gelirse gelsin hür düşünceye karşı takınacağın her nobran tavrını eleştireceğim...

MEYDANLAR GÖSTERGE MİDİR?

14 Mayıs 1950 seçimlerinden önce, seçimi DP’nin kazanacağını söyleyenlere itiraz eden kimi CHP bürokratları...

Haklılıklarını kanıtlamak için...

İsmet Paşa’yı dinlemeye gelen kalabalığı örnek gösterirlerdi...

Bunlardan en ünlüsü...

İstanbul Valisi, İstanbul Belediye Başkanı ve CHP İstanbul İl Başkanı olan Prof. Fahrettin Kerim Gökay’ın...

Seçim öncesi İstanbul/Taksim’de yapılan son CHP mitinginde söylediği sözdür...

Gökay, hıncahınç kalabalığı İsmet Paşa’ya gösterip:

“İşte Paşa’m İstanbul” demişti...

Seçim sandıklarından çıkan sonuç ise:

Mini mini Vali’yi mahcup etmişti...

DP, geçerli oyların %56’sını...

CHP ise %26’sını almıştı ama...

“Seçim bölgesinde en çok oy alan, milletvekillerinin hepsini çıkarır” seçim sistemi nedeniyle...

27 milletvekilinin 27’sini de DP çıkarmıştı...

Sadece iktidar değil muhalefet liderlerine de tavsiyem:

Meydanlara aldanmasınlar...

BÜYÜK YALANCILAR

Halkın ve Yargının AKP’li olan büyük bir bölümü o hale geldi ki:

“Şeriat devleti felâketimiz olur” ya da:

“Şeriat Devleti istemek anayasamıza göre suçtur” diyenlerin tutuklanmalarını istiyor...

Ve bunların kimileri ki sosyal medyada çok etkililer...

Osmanlı döneminde İmparatorluğun İslâm Şeriatıyla yönetildiğini iddia edip bir de övgüler düzüyorlar...

Ben de bu yurttaşlara soruyorum:

Efendiler!..

Osmanlı şeriat devleti idiyse...

Derviş Vahdeti ve çetesi Rumi/Hicri takvim 31 Mart 1325’te (Miladi 13 Nisan 1909) neden:

“Şeriat isteriz” diye ayaklandı?..

Hareket Ordusu teee Selanik’ten gelip bu adamları neden idam etti?..

Demek istemem o ki canlarım...

Tarihte ve yaşadığımız dönemde çok yalancı okudum, tanıdım ama...

Siyasal İslâmcılar kadar arlanmaz olanlarına rastlamadım...

AKP-MHP AŞKI

Haber şöyle:

Çorum’un Uğurludağ ilçesinin AKP’li Belediye Başkanı Remzi Torun taraftarlarıyla MHP’liler arasında tartışma çıktı.

Her iki grubun karakolluk olması sonuyla ilçe Emniyet Müdürlüğü’ne gelen Remzi Torun karakolda bulunan MHP’lilere silah çekti.

O sırada orada bulunan MHP’liler Remzi Torun’un elinden tabancayı aldı, şarjörünü çıkarıp tabancayı yere attılar.

Karakolda yaşanan bu olay sonrası MHP’liler AKP’li belediye başkanından şikayetçi olurken, İskilip Cumhuriyet savcılığı Remzi Torun’un silahına el koydu.

Soru şu:

Bu kavga, AKP-MHP ittifakının göstergesi midir?..

Hayır...

AKP-MHP ittifakı duyguların değil, çıkarların kurdurduğu bir ittifaktır...

Çıkarları bu iki partinin (Şimdilik) birlikte hareket etmesini gerektiriyor...

Bu “gereklilik” iki taraf için de devam ettiği sürece:

AKP-MHP aşkı(!) devam edecektir...

GEREKSİZ

Adamın biri avlanmanın kesinlikle yasak olduğu bir dönemde, Milli Park civarındaki göl kenarında kocaman bir balık yakaladı...

Onu, elinde balıkla gören Park Bekçisi sordu:

“Avlanma izniniz var mı?..”.

Adam, “yok” deyip devam etti, “gerek de yok, ben bu balığı evde besliyorum, her gün buraya yüzdürmeye getiriyorum...”.

ŞART MI?

“Cumhurbaşkanlığına adayliğumu koyacağum da” dedi Temel...

Dursun öfkeyle karışık güldü:

“Ula deli misun?..”.

Temel soruya soruyla cevap verdi:

“Ula şart midur?..”.