Korkusuz
Can Ataklı

Yeni yılda da aynı aldatmaca sürecek

ANALİZ

Yeni yılda da aynı aldatmaca sürecek


Yılın ilk günü, en azından ben bu yazımı yazıncaya kadar AKP Genel Başkanı konuşmamıştı.

Artık yılbaşını kutladığı için mi, yoksa “millet ayın birinde mahmur olur, laflarım boşa gitmesin” diye mi konuşmadı bilemem artık.

Ama bu yazıyı yazdığım kahvede oturan biri, ekrandan haberleri izlerken “Yahu şu ana kadar hiç konuşmadı, başımız ne kadar rahat” diye espri yapınca benim de aklıma takıldı.

AKP Genel Başkanı konuşmadı belki ama yardımcısı sıfatıyla atadığı Fuat Oktay konuştu dün.

Adının önünde “Cumhurbaşkanı Yardımcısı” yazdığı için söylediklerini elbette ciddiye almak durumundayız.

Oktay’ın sözlerinden anladığım kadarıyla kamuoyunu aldatmaya yönelik politikalar hız kesmeden bu yıl da sürecek.

Sarayın iki numaralı adamı, daha yılın ilk günü bu kadar açık biçimde konuştuğuna göre uygulamanın aynen devam edeceğini görmemek safdillik olur.

Fuat Oktay, pek çok konuda görüşlerini bildirmiş.

Örneğin Libya konusunda hayli şahin.

Diyor ki, “‘Libya’da, Kıbrıs’ta ne işiniz var?’ diye soranlara sesleniyorum. Bize karşı oynanan oyunları yıkmak, bu oyunları bozmak üzere oradayız. Ne demek kardeşim ne işimiz var? Biz ayaklarını atamayacak şekilde denizde bize karşı oynanan oyunlar var. Bunları yırtmak üzere oradayız.”

Cümleler Türkçe olduğu için ne dendiğini anlıyorum da bunun ne manaya geldiğini bir türlü anlayamıyorum.

Çünkü AKP iktidarının sözcüleri bizleri hep korkutuyor. “Bize oynanan oyunlar” diyorlar, “Bizi yıkmak isteyen dış güçlerden” söz ediyorlar, “Türkiye düşmanlarının her şeyi yaptıklarını” söylüyorlar.

Eksik olan ise şu;

“Bize kim ne oyunu oynuyor?”

AKP Genel Başkanı da söylemişti yılın son günlerinde, “Denize giremeyiz, balık tutmak için olta atamayız sonra” demişti.

Bunları yapabilmemiz içinse Libya’ya asker göndermemiz gerektiğini anlatıyordu.

İyi de “ne yapacaklar da biz denize bile giremeyeceğiz, olta bile atamayacağız?” Bunu anlamamız mümkün değil.

Son bir-iki yıldır tanıdığım tanımadığım AKP’lilere de soruyorum bu soruları.

Nedense şu ana kadar kimse mantıklı bir cevap veremedi.

En tuhaf olanı da iktidar sözcülerinin “Kim ne yapıyor?” sorularına hiç cevap vermeyip bir de üstüne çıkarak herkesi tehdit etmesi.

İşte yılın ilk günü sarayın ikinci adamı, bu geleneği bozmadı.

“Türkiyesiz herhangi bir planın bölgede başarılı olma şansı asla ve asla yoktur. Kim olursa olsun... Türkiye’ye karşı kurulan oyunlar başarısız olur. Biz yine aynı şeyi söyledik: “Sakın ola ki bizi tehdit etmeyin” dedi.

Hayır, hiç isim vermedikleri için kimse üzerine de alınmıyor.

Halkın yarıya yakını da bunlara inanıp AKP’nin dünyayı titrettiğini sanıyor.

ŞAŞIRDIM

Bildiğimiz gerçeği artık kendileri itiraf ediyor


Bir medya organının kapanmasından elbette mutluluk duyamam.

Star ve Güneş isimli iki gazete kapandı.

Bazılarının da yolda oldukları söyleniyor.

Niye kapanıyor bu gazeteler?

Ortak özellikleri iktidarın yandaş yalakası hatta tetikçisi olmaları.

Yıllardır hiçbir ahlaki ve vicdani kuralı gözetmeden, sırf sarayın istekleri yerine gelsin diye bu gazeteler ülkemizin pek çok değerli ismine saldırdılar, entelektüelleri, yazarları, sanatçıları, akademisyenleri karaladılar, milletin yarısına utanmazca terörist damgası bile vurdular.

Bu görevlerini yaparken de iktidarın kaynaklarından beslendiler.

İktidar ise bu kaynağı, emrindeki çeşitli kuruluşlara ve özel sektöre talimatlar vererek buluyordu.

Bu tip gazeteler bayilerde üç-beş bin bile satmadığı halde, bütün kamu kurumlarının reklamları bunlara veriliyordu.

Ayrıca üzerlerine adeta salma salınmış olan özel şirketler de reklamlarını yüksek fiyatlarla bu gazetelere vermek zorunda bırakılıyordu.

Bunları yıllardır biliyoruz, yazıp anlatıyoruz.

O halde niye tekrar yazdım?

Çünkü bu yandaş tetikçilerden şimdi kapanan Star’da bir dönem yazı yazan ve Erdoğan’ı ve buna ilaveten cemaati yüceltmek için elinden geleni yapan Eser Karakaş, bir internet sitesine yazı yazmış.

Demiş ki, “Herkes biliyor ki, zaten bu gazetelerin senelerdir ayakta duruşu devletten/hükümetten ihale alan, parsel bazlı imar değişiklikleri üzerinden rant kollayan şirketlerin, inşaatçıların büyük kârlarının bir bölümünün sınırsız-sorumsuz bir biçimde Erdoğan’ı, AKP’yi destekleyen basına aktarılmasından kaynaklanıyor.” 

Geç de olsa bir dönemin ahlak ve vicdandan yoksun, güya akademisyenlerin aklının başına gelmesi insanı ister istemez mutlu ediyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Milli Savunma Bakanı’na çok zor sorular


Milletle inatlaşmaya girerek “Çatlasanız da patlasanız yapacağım” diyen AKP Genel Başkanı’nın ihale etmeye çalıştığı Kanal İstanbul’la ilgili, 34 maddeden oluşan çok ciddi bir “bilimsel itiraz raporu” hazırlayan Umut Oran’ın aynı konu ile ilgili Milli Savunma Bakanlığı’na da sorular sorduğunu öğrendim.

Oran’ın MSB’ye yönelttiği sorular şöyle:

1- Kanal İstanbul Projesi için MSB’den bir görüş alınmış mıdır, istendi ise hangi görüşü bildirdiniz?

2- Bu projenin yapılması, Montrö Antlaşması’nın feshi ya da en azından değişmesi için uluslararası bir sürece yol açmayacak mı?

3- İstanbul’u bir adaya çevirecek bu proje, 5-6 milyon insanın bir kısmının doğal felaket veya radyoaktif serpinti durumunda tahliyesi gerektiğinde, doğuda iki köprü ve Marmaray tüneline; batıda kurulacak köprülere mecbur kalınması halinde, felaket durumunda tahliye nasıl gerçekleşecektir?

4- Savaş durumunda köprülerin yıkılması halinde, Trakya’nın takviyesi sadece deniz yolu ile mi sağlanacaktır?

5- Batı İstanbul adasının dış lojistiğinin, doğudan ve batıdan birkaç köprüye bağımlı kalmasının ne gibi zafiyet yaratacağı irdelenmiş midir?

6- Taraf-halef devletler olarak Bulgaristan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan ile bu konuda herhangi bir temasta, girişimde bulunulmuş mudur, bulunuldu ise sonuçları, alınan yanıtlar nedir?

7- Kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemileri, Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’e çıkabilecek mi?

8- Karadeniz’e istediği sıklıkta geçmeye başlamasının ardından, ABD savaş gemileri örneğin Romanya kıyılarında bir deniz üssü kurarsa bu durum Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek mi? Bu senaryo gerçekleşirse Rusya ile var olan ilişkiler bozulmaz mı?

9- Kanal İstanbul geçişleri, Karadeniz’in hukuki statüsünde değişiklik meydana getirmez mi, bu durumda olası tartışmalar Montrö’nün feshi ile sonuçlanabilecek istikrarsızlığa yol açmaz mı?

10- Yargı bağışıklığı olan savaş gemileri de Kanal İstanbul’dan geçmek isterse Türkiye Cumhuriyeti hangi önlemi alacak, bu durum ulusal savunmada güvenlik riski oluşturmaz mı?

11- Kanal İstanbul yoluyla savaş gemilerinin Karadeniz’e daha sık geçmesi halinde bugün Akdeniz’de yaşanan durumun bir benzeri ortaya çıkmayacak mı, Karadeniz’de çatışma riski artmayacak mı?

12- ÇED raporunda, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde yapılabilecek değişiklikler için sözleşmede öngörülen 5 yıllık dönem, 9 Ağustos 2016’da tamamlanmıştır. Önümüzdeki 5 yıllık dönem için süre 9 Ağustos 2021’de tamamlanacaktır” denilmesinin özel anlamı var mıdır?

13- Türkiye 9 Ağustos 2021 tarihinden önce Montrö’nün yürürlükten kaldırılması, değiştirilmesi girişiminde mi bulunacak?

14- Hükümet mensuplarınızca, “Montrö’nün götürdükleri de var” denilerek, neden vatandaşa olumsuz izlenim veriliyor, savunduğunuz bu olumsuzluklar nedir?

BUNU YAZMAK GEREK

Meclis, Libya konusunda tarihi görevini yapmalıdır


İktidar büyük bir telaş içinde Libya’ya asker gönderilmesi için hazırladığı tezkereyi Meclis’e getirdi.

AKP ve MHP milletvekilleri elbette bu tezkerenin ne olduğunu hiç bilmeden ve yaratacağı sonuçlarını da hiç hesaplamadan kullanacaklardır oylarını.

AKP ve MHP’liler sarayın talimatını yerine getirirken, Meclis’teki diğer partilerin milletvekillerine büyük sorumluluk düşmektedir.

Elbette sayısal olarak muhalefetin bu tezkereyi engellemesi mümkün değildir.

Ancak muhalefet, tezkere oylamaları sırasında bu fahiş hatanın nelere mal olacağını kamuoyuna çok net biçimde anlatmak zorundadır.

Saray , “Türkiye’nin savunmasının Libya’dan başladığını” ileri sürüyor.

Muhalefet bu tuhaf teorinin ne olduğunu tüm açıklığı ile ortaya konmasını sağlamalıdır.

Tabii şunu iyi biliyoruz.

Libya tezkeresi Meclis’ten geçecek olsa bile bu ülkeye asker gönderilmesi o kadar kolay olmayacaktır.

En azından Libya’da Türk askerinin ineceği bir yer yoktur.

Komşulardan birinde üs kurulması gerekecektir ki bugünün koşullarında, Libya’ya komşu hiçbir ülkenin buna yanaşması pek mümkün değildir.

Muhalefet, tezkere konusunda AKP-

MHP iktidarını kendi başına bırakmalıdır.

Oynanan bu oyunun bedeli çok ağır olabilir, bu vebali iktidarın dışında kimse üstlenmemelidir.

ÜZÜLDÜM

‘Mükremin Abi’ kendisini hasretle bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı


Yılbaşı akşamı evde olanlar çaresiz televizyona da takılmak zorunda kaldılar.

Bu yıl sanki yılbaşı yok gibiydi TV ekranlarında.

“Yeni Türkiye” adı verilen “baskıcı, antidemokratik, özgürlüklere düşman, dayatmacı” anlayışa iyice teslim olmuşlardı.

Yine en cesur kanal “cemaatçi, Erdoğan’a yakın, siyasal İslamcı” suçlamalarına muhatap olan Acun Ilıcalı’nın TV8’i idi.

Hiç olmazsa tüm seyircilerin Noel Baba külahı takmaları sayesinde izleyiciler, “Bu gece yılbaşı gecesi galiba” dediler kendi kendilerine.

Biz de evdeydik yılın son günü yazdığım gibi.

Merakla Yılmaz Erdoğan’ın 25 yıl önce canlandırdığı “Mükremin Abi” tiplemesini bekledim.

Çünkü Kanal D “Yılbaşında Mükremin Abi sürprizi” tanıtımları yapmıştı.

Ben de, sanıyorum milyonlarca Mükremin Abi hayranı gibi heyecanla bekledim.

Ama Mükremin Abi gece yarısına 10 dakika kala birkaç dakikalık bir parodi ile karşımıza çıktı.

Nasıl bir hayal kırklığı oldu anlatamam.

Keşke Mükremin Abi kaldığı yerden devam etse, inanıyorum ki yine reyting rekorları kırar.