“Bağımsız yargı bana masal gibi geliyor. Türkiye’de bağımsız bir yargı yoktur. Mevcut yargı ‘militan yargı’dır.”
“İktidar yargıyı tamamen kendi kontrolüne aldı.”
“Şu anda parti devletleşti; devlet de partileşti. Bir parti devlet partisi haline gelirse, kendi sonunu hazırlar.”
“Öyle bir yargı kurmalıydık ki, dindarı da dinsizi de ateisti de adaletle muhatap etmeliydik. Ama ne oldu? Maalesef biz de kendi militan yargımızı oluşturduk.”
“Türkiye’de şu anda bir ‘15 Temmuz yargısı’ var ve bu sistem adaleti değil, siyasi hesaplaşmaları öne çıkarıyor.”
“Bu aslında yargı falan değil, bir çeşit İstiklal Mahkemesi. Savunma hakkının dahi tam olarak verilmediği bir süreç yaşanıyor.”
“Eğer Abdullah Öcalan’ın serbest kalması gündeme gelecekse, Türkiye’de cezaevlerinde siyasi olarak bir tek mahkumun bile kalmaması lazım.”
★★★
Bu sözleri söyleyen ben değilim. AKP’nin kurucularından bir isim... Öyle bir isim ki, partinin kuruluş programını yazan çekirdek kadroda yer almış:
Hüseyin Çelik...
Yine aynı partinin ilk Meclis Grup Başkan Vekili...
Abdullah Gül’ün Başbakan olduğu 58’inci Cumhuriyet Hükümeti’nde Kültür Bakanlığı yaptı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu 59 ve 60’ıncı hükümetlerde tam altı buçuk yıl Milli Eğitim Bakanı olarak görev aldı.
Partinin MKYK üyeliğine seçildi. Partide Genel Başkan Yardımcılığı, Tanıtım ve Medya Başkanlığı gibi görevlerde bulundu. Diğer bir deyişle AKP’nin “züccaciye dükkanına giren fil gibi” milli eğitimi darmaduman ettiği yılların en önemli sorumlusu...
“Dindar ve kindar nesil” yetiştirme projesinin ilk uygulayıcısı...
Yani sütten çıkma ak kaşık değil.
Devran değiştiğinde, bugünlerin hesabını vermesi gereken en sorumlu on AKP’liden biri...
★★★
Belli ki kenara itilmiş olmaktan sıkılmış, dikkatleri çekmeye, millete demokrasi ve hukuk dersi vermeye çalışıyor.
“Belki yeniden göreve davet edilirim” diye çabalıyor.
Eski patronuna, “Bak bugünküler yapamıyor, seni dünyaya rezil ediyor, beni çağır” diye haber gönderiyor.
★★★
Yemezler Hüseyin Bey...
Tamam; gündem yoğunluğundan bazı şeyleri çabuk unuttuğumuz doğrudur ama balık hafızalı da değiliz.
Bugün başta hukuk ve eğitim olmak üzere ülkede kötü giden ne varsa... Hepsinden birinci derecede sorumlusunuz.
Siz attınız bugünkü çürük yapının temelini...
Eğitimin, ekonominin, hukukun, diplomasinin, kadın haklarının, laikliğin, sosyal devletin kolonlarını yıkmaya ilk siz soyundunuz!
Bugünküler sadece sizin yarım bıraktıklarınızı tamamlıyor.
★★★
Yani; kırk kişiyiz Hüseyin Bey... Kırkımız da birbirimizi biliriz...
Eğer bu ülkede hukuk cinayeti işlendiyse... Yargı sizin deyiminizle militanlaştırılmışsa, bunun sorumlularından biri de sizsiniz...
Sizin hükümette ve partide en üst makamlarda görev yaptığınız yıllarda atıldı bugünkü çürümüşlüğün temeli...
Şimdi eserinizle gurur duyacağınıza... Bir de bizden rol kapıp “demokrat” ayaklarına yatıyorsunuz...
Yemezler bayım:
Adınız, çoktan “Ülkeyi bugünlere getirenler listesi”nin en tepelerinde bir yere yazıldı!
Başsavcıya soru...
Cezaevinde bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, dün X hesabından avukatları aracılığıyla yayınladığı mesajda şunları söyledi:
“Öcalan için rehin tutulduğum tek kişilik hücrede, ışıklandırmanın hava karardıktan sonra okuma ve yazma için yetersiz olmasından dolayı yazılı dilekçe verdim. Varsa kantinden, yoksa dışarıdan çalışma lambası temin edilmesini talep ettim. Bu dilekçenin bir fotokopisinin, bir haber metniyle birlikte 29 Ocak 2025 tarihinde Sabah gazetesinde yayınlandığını öğrendim. Habere bir gazeteci de H.A mahlasını koymuş. Halk TV programcılarını röportaj için tutuklayan, yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol uygulayan savcılar, kişisel verimi cezaevinden çıkararak gazetede yayınlayan Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni’yle ve bu mahabirle ilgili harekete geçip geçmeyeceğini merakla bekliyorum.”
★★★
Sorum bugünlerde fırtınalar estiren İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e:
Bir tutuklunun, cezaevi yönetimine verdiği dilekçeyi sızdıranlara ve yayınlayanlara da yasal işlem başlatacak mısınız?
GÜNÜN SORUSU
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında açılan beş soruşturma nedeniyle dün Çağlayan Adliyesi’nde ifade verdi. Kendisini desteklemek için adliye önüne gelen insanlar polis tarafından feci şekilde dövüldü. Sorum İstanbul Emniyet Müdürü’ne:
Polise şiddet uygulama emrini siz mi verdiniz? Yoksa sizden bu emri vermenizi birileri mi istedi?