Sevgili gazeteci arkadaşım Melis Alphan, “Menopoz yolculuğumu paylaşırken cesurca konuşmak ve tabuları yıkmak için buradayım” diyerek bir YouTube kanalı ve menopozseyirdefteri adıyla bir Instagram hesabı açtı. Tabii ki her sorumlu kişi gibi, “Paylaşımlar tıbbı tavsiye değildir, eğitim amaçlı. Doktora danışın” diyerek.

Melis, şahane bilgiler veriyor, uzmanlara danışıyor, kadınların en zorlu döneminde rehber oluyor.

Bu konuyu daha sonra kendisiyle konuşarak ayrıca yazmak isterim. Ancak bugün Melis’in hesabında paylaştığı bir videoyu anlatacağım. Ünlü aktris Halle Berry’ye ait bir video.

Halle Berry diyor ki: “Tarih boyunca kadınlar yaşlandıkça ‘yaşlı’ olarak görülmüşlerdir. Erkekler ise ‘çekici’ olur. Saçları griye döner, ‘kır saçlı yakışıklılar’ olarak anılırlar. Ama biz sadece yaşlanırız, ‘yıpranmış görünürüz’. Toplum bize zamanımızın dolduğunu, artık emekli olmamız gerektiğini söyler. Üreme yıllarımız bittiğinde, yani otuz beş, kırk yaşlarında, bizim için geriye bir şey kalmadığı düşünülür. Çünkü burada olmamızın ana amacı çocuk doğurmak olarak görülür. Ama ben biliyorum ki biz kadınlar, asıl o zaman ritmimizi buluyoruz. Yeni başlıyoruz. Ancak kadınlar bunu henüz tam anlamış değil çünkü toplum bize farklı bir şey söylemiş durumda. Bu yüzden ‘orta yaş’ konusunu konuşmak istemiyorlar çünkü bu, artık onlar için bir yer olmadığını, istenmediklerini düşündürüyor. Bu noktada mesele, bizim kadınlar olarak bu anlatıyı geri kazanmamız, değil mi? Hayatımızın tüm aşamalarında nasıl görüldüğümüzü değiştirmek. Yaşlanmak bir ayrıcalık ve biz bunu böyle görmeliyiz. Toplumun ‘kutsal mücevherleri’ gibi hissetmeliyiz.”

Aklıma hemen geçen yıl Bekir Ağırdır’ın sevgili İlke Gürsoy’a verdiği söyleşi geldi: “30-50 yaş arası ihmal ediliyor ama eskiyi bozarken yeniyi kurabilecek maharet Kırılgan Orta Yaş kümesinde. Yarın ne olacaksa, bu ülkede ne yaşayacaksak, bir şirket veya siyaset ne üretecekse bu grubun maharetinden üretecek. Ama kimse o grubu önemsemiyor, amiyane tabiriyle pışpışlamıyor” diyordu Ağırdır.

Evet orta yaş!

Yok sayılan, ötelenen, özellikle Halle Berry’nin dediği gibi kadınsa ‘yıpranmış’ muamelesi gören kadınlar...

Ne zaman bu dünya tecrübeye prim verecek, o zaman ‘iyi’ olmayı başaracak. Bu her sektör, her ülke için geçerli.

Gerçek aşk, karşılıksız fedakârlık yapabilmektir

Apolitik soruları bugün Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Ben güne erken saatte başlarım ve bir an evvel belediyeye gelirim. Buna tatil günleri haftasonları da dahil.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Dragos.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

En sevdiğim ses, torunlarımın neşeyle gülüşleri... Onların kahkahaları, hayata dair umudun, sevginin ve geleceğe olan inancın en güzel ifadesi. Bir insanın en büyük mutluluğu, sevdiklerinin sağlıklı, huzurlu ve mutlu olduğunu bilmektir. Başta torunlarım ve tüm çocukların sesi, bana bu ülkenin yarınlarına dair en büyük ilhamı veriyor. Çünkü biz, onlara daha güzel bir gelecek bırakmak için çalışıyoruz.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Her türlü müziği dinliyorum...

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Türkiye bir şarkı olsaydı, bu şüphesiz ki halkın duygularını, tarihini, mücadelesini ve umutlarını en iyi anlatan bir eser olurdu. Bu toprakların sesini en güzel yansıtan şarkılardan biri de “Memleketim” şarkısıdır. Çünkü bu şarkı, vatan sevgisini, birlik ve beraberliği, Anadolu’nun ruhunu içinde barındırıyor. Ama Türkiye’nin sadece bir yönü yok, bazen “Uzun İnce Bir Yoldayım” şarkısı gibi sabır ve mücadeleyi anlatır, Neşet Ertaş’ın türküleri gibi özümüzden, Barış Manço’nun şarkıları gibi halkın içinden, Cem Karaca’nın ezgileri gibi hak ve adalet arayışında bir memleketiz. Bizim şarkımızı sadece notalar değil, sokaktaki bir çocuğun gülümsemesi, bir annenin duası, çalışan emekçinin alın teri de besteler. Türkiye bir şarkıysa, onun en güzel melodisi halkının sesidir.

- Aşka inanır mısınız?

Aşk, insanın en derin duygularından biridir. İnanırım tabii ki. Sevgiyle, saygıyla, sadakatle yoğrulmuş bir bağın insan hayatını güzelleştirdiğine inanırım. Gerçek aşk, karşılıksız fedakârlık yapabilmektir. Sevdiklerinizle birlikte, sevginin ve iyiliğin çoğaldığı bir hayat diliyorum.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Bizim kırmızıçizgimiz milletin hakkıdır, adalettir, kul hakkıdır. Yetimin hakkına, kamu malına el uzatılmasına, vatandaşın emeğinin heba edilmesine asla göz yummayız.

- En sevdiğiniz yemek?

Yeşil fasulye, yaprak sarma.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Sevmediğim ayırt ettiğim bir yemek yok.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Beni en çok heyecanlandıran şey, vatandaşın hayatına dokunan, gerçek anlamda bir fark yaratan projeleri hayata geçirmek ve bunların olumlu sonuçlarını görmektir. Bir öğrencinin eğitimine destek olduğumuzda, bir esnafın yüzü güldüğünde, bir annenin çocuğu için duyduğu kaygıyı hafiflettiğimizde, bir gencin geleceğe umutla bakmasını sağladığımızda, işte o zaman gerçekten heyecan duyarım.

- Yağmur mu, güneş mi?

İkisini de birbirinden ayıramam. Yağmur da güzel güneş de... Yağmur berekettir; güneş ise umut demektir. Karanlığı aydınlatır.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç özellik?

Haksızlık, hukuksuzluk, samimiyetsizlik ve sorumsuzluk. Haksızlık, bir insanın emeğini yok saymaktır. Bizim anlayışımızda, adalet her şeyin temelidir. Samimiyetsizlik, sözle başka, eylemle başka davranmaktır. İnsan, önce dürüst olacak; söylediğiyle yaptığı bir olacak. Sorumsuzluk ise verilen sözleri tutmamak, üzerine düşeni yapmamaktır. İnsan, ailesine, işine, memleketine karşı sorumlu olmalı. Çünkü herkesin küçük bir katkısı, büyük bir iyiliği büyütür. Bizim yolumuz, adaletin, samimiyetin ve sorumluluk bilincinin yoludur.

Mansur Yavaş bizimle hem gençlik hem de babasıyla birlikte çektirdiği çocukluk fotoğrafını paylaştı.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var kim olmak istersiniz?

Yeniden dünyaya gelsem yine bu güzel memlekete, yine bu kadim topraklara hizmet eden biri olmak isterdim. Unvanın, makamın, ismin pek bir önemi yok. Önemli olan, adaletle, dürüstlükle, halkın içinde ve halk için çalışabilmek. Belki bu bir öğretmen olarak çocuklara ışık olur, belki bir çiftçi olarak toprağı işler, belki de yine bir belediye başkanı olarak vatandaşın derdine derman olmaya çalışırdım. Ama ne olursa olsun, yine bu ülkeye, bu millete hizmet eden biri olmayı seçerdim. Çünkü en büyük mutluluk, insanlara faydalı olabilmektir.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Ömür, hizmet edebildiğimiz, bir vatandaşımızın hayatına dokunabildiğimiz sürece anlamlıdır. Yaşın bir önemi yok, önemli olan geride nasıl bir iz bıraktığımızdır. Eğer bir gün bile daha fazla yaşamak, bir çocuğun yüzünü güldürmeye, bir annenin derdine çare olmaya, bir gencin hayaline destek vermeye vesile olacaksa, o gün kıymetlidir. Bu yüzden mesele uzun yaşamak değil, dolu dolu, faydalı ve onurlu yaşamaktır. Bizim dileğimiz de budur.